GİRİŞ
Biz
bu metni yazarken dünya büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor.
Hala
karışık ve toz bulutu içinde ve çok değişkenlik gösteren durumlardan geçerken
gerçekliği analiz etmeye çalışan her hangi bir metin gibi bu metinde UİB-DE’nin
militan tabanına ulaşırken, sınıf mücadelelerinin yeni olayları
gerçekleşecek ve burada tartıştığımız durumları zenginleştirecektir(belki de
bazı başlıklarda rahatlatıcı olacaktır.)
Her
şeyden öte bu dokümanın amacı en göze çarpan konular etrafında ortaya çıkan
dünya durumunun en geniş eğilimlerini analiz etmeye ve taslağını çıkarmaya
çalışmaktır. Var olan durumun boyutları
ve karışıklığından dolayı bu dokümanın tamamlanmamış olması gerekiyor.
Son
olarak sınıf mücadelesinin içinde bulunduğu süreç, politik yapıların ve
sendikaların bu süreçlere geliştirdikleri yanıtları dünya genelinde bir teste
tabi tutuyor. Bundan dolayıdır ki bu metnin haricinde, sınıf mücadelesinin
temel olaylarına yanıt veren ve dışımızda kalan burjuva ve reformist
eğilimlerin pozisyonlarının karşısında yer alan merkezi bir rehber olarak UIB-DE’den
bir program oluşturmasını bekliyoruz.
Ne
bu metin nede daha sonra gönderilecek manifesto sınıf mücadelesinin farklı
farklı ülkelerindeki özel durumlara verilmesi gereken yanıtları ortadan
kaldırmaz. Partilerimiz ulusal ölçekte kendi ülkeleri için oluşturacakları
görevleri belirleyecek özel programları için çalışmalıdır.
1.
Devrimci evre ve durumun işareti
hakkında.
1.1943
yılında Nazı faşizmin yenilmesiyle başlayan sınıf mücadelesinin üçüncü evresi,
gezegenin üçte birinde burjuvaziyi mülksüzleştiren ve birçok sömürgenin
bağımsızlığını kazandığı devrimci bir evreydi. Bu evre devasa devrimci
yükselişlerin izini bıraktığı dönem olsa bile Nazi faşizminin yenilmesinde
büyük role sahip uluslararası proletaryanın liderliği durumunda olan
Stalinizmin görece güçlülüğü ile de büyük tezat gösteriyordu. Sonuçta, savaş
sonrası devrimler olarak ortaya çıkan yeni işçi devletleri bürokratik olarak
doğdu. Stalinizm oynadığı rol ile uluslararası işçi sınıfının çok önemli
yenilgisiyle bu evrenin sonuçlanmasına neden oldu: önceki işçi devletlerinde
kapitalizmin restorasyonu. Bu durum burjuvaziye gezegenin üçte birinde
kaybettiği kontrolü geri almasına izin verdi, özelliklede iktidarın II. Dünya Savaşından
çok önce ele geçirildiği SSCB’de.
2.
İşçi devletlerinin sonu yeni evrenin nesnel unsurudur. İktidarın 1917’de Rusya’da
ele geçirilmesini takip eden bu evreyle restorasyon ardından gelişen evre
arasındaki fark açıktır. İktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi,
sosyalizm yada işçi devletleri artık öncülerde dahil olmak üzere kitlelerce hayalî
bir strateji olarak görülüyor.(nesnel gerçekliğe referans yapılmadan)
3.
SSCB de gerçekleşen restorasyon en önemli yenilgidir ama işçi sınıfının
tarihsel yenilgisi değildir çünkü restorasyondan sadece bir kaç yıl sonra
kitleler restorasyonu uygulayan ve yaygınlaştıran diktatörsel rejimleri
yenilgiye uğrattı ve devirdi. Dünya stalinist eğilimi etkisi her ülkeden ülkeye
farklılık gösterse de hiç bir yerde eski gücünü tekrar kazanamayarak tarihsel krizinin
içine çöktü. Doğu Avrupa devrimleri bu rejimleri devirdi, kitleleri yenilgiye
uğratan Çin’de olduğu gibi komünist partiler değildi ve bu dönem dördüncü
evreyi başlattı.
4.
Bir dünya eğilimi olarak stalinizm, dünya sosyalist devriminin önünde doğrudan
ve güçlü bir engel haline gelse de 3. evrede sınıf işbirlikleri ve emperyalizm
ile bir arada yaşama siyaseti ile de olsa işçilerin devrimci zaferlerine
liderlik etti. Fakat yinede 3 evrede stalinizm somut bir engel değil ama görece
engellerden biri sayılabilir ve yaşadığı kriz erkenden ortaya çıkmıştı. Macar
devrimi günleri (1956) ve Prag baharında (1968) yaşananlar bu durumun sadece
bir çift örneğidir. Birçok ülkede troçkizmin gelişmesi ve ağırlık kazanması, bu
durumun bir başka yansımasıydı. Özellikle 1952 Bolivya devriminde troçkistlerin
durumu, Mayıs 1968 de Fransa’da troçkizmin gelişmesi ve hatta özelde Arjantin’de
MAS’ın inşası ve genelde Latin Amerika’da eğilimimizin gelişmesidir. Stalinizmin
krizinin 3. evrenin erken dönemlerinde başlaması gerçeğine rağmen doğudaki
devrimler dünya sosyalist devrim partisinin inşası önünde ana engel oldular. Stalinizmin
düşüşü Sovyet bürokrasisi tarafından kontrolü sağlanamayan yeni bir politik
sürecin aciliyetini derinleştiren bir adım oldu. Söylemek istediğimiz bu
evrenin önceki evreden devrimci liderlik krizinin üstünden gelmek için daha iyi
şartlar sunduğudur.
5.Dördüncü
evre tek parti rejimlerini deviren özet devrimci durumların ortaya çıktığı doğu(Avrupa)
devrimleri ile başlar. Stalinizmin devrildiği tarihi bir zafer olmasına
rağmen, stalinist rejimleri ortadan kaldıran bu Doğu Avrupa
devrimleri kitlelerin gücüne rağmen büyük çelişkisini
sürdürdü, ilerici liderlikleri ortaya çıkaramadı, aksine bu süreç emperyalizm
ve restorasyon yanlısı liderlerce yönetildi. Restorasyonu takip eden ekonomik
büyüme ile desteklenmiş burjuvaziye, sosyalizme karşı saldırıya geçiş ve
kapitalizmin üstünlüğüne yönelik ideolojik propaganda gerçekleştirmesine olanak
sağladı. Avrupa’nın doğusunda yaşanan olaylar ve emperyalist karşı saldırı
sonucunda sınıf örgütlüklerinin liderlikleri düşünüldüğünde solu etkileyen bir
oportünist dalga başladı. Bu dalgaya teslim olan birçok komünist parti sosyal
demokrasiye ve reformizme doğru bir dönüşüme uğradı. Birçok troçkist akımda bu
durumdan kendine düşen payı aldı.
6.
Stalinizmin çöküşü devrimci partilerin inşası önündeki engellerin kalktığı
anlamına gelmedi ve devrimci liderliğin inşasının gerçekleşmişine yönelik
kolaycı bir anlayışa da sahip değildik. Ulusal ve uluslararası olarak, yeni
aygıtlar ve eğilimler ortaya çıktı ve şimdi bile bizi etkiliyor. Onlar bizim
güçlerimize göre üstün ve büyümemizin önünde engel oluşturuyor. Bu eğilimler Castro-Chavizm
gibi burjuva yahut İslami köktendincilik ya da antikapitalist partiler gibi reformistler
olabilir. Bu eğilimler stalinizmden daha zayıf ve hafif olmasına rağmen
devrimci önderlik krizinin üstünden gelmek için yenilmesi gereken yolumuz
üzerindeki önemli engellerdir. Bu nedenle şimdi biz yeni bir evreden dördüncü
evreden bahsediyoruz. Hiç bir kitlesel devrimci eğilimin ortaya çıkmadığı
üstelik aksinin olduğu: görece olarak burjuva ve reformist eğilimlerin güçlendiği.
İşte bu nedenle bu dönemi oportünist dalga olarak adlandırmanın en iyi ifade
olduğunu söylüyoruz. Şimdi İçinde olduğumuz durum; dünya ekonomik krizi ile
birlikte, Arap devrimleri ve Avrupa’da ki yükseliş öncüye deneyim kazanması
için olanak sağlıyor ve bazı durumlarda bu eğilimlerin tutumları bir kez daha
devrimciler için yeni alanlar açıyor.
7
–Emperyalist karşı saldırı dalgası ve 90’lı yıllarda restorasyonun
gerçekleşmesiyle gelen yenilginin hakim olan olumsuz etkisi bu dönemi
belirleyen unsurlardır. Emperyalizmin karşı saldırısı, 3 evrede gerçekleşen kapitalist
restorasyonun neden olduğu nesnel etkilere dayandı: önceki işçi devletlerinden
elde edilen artı değer üreten kitlelerin doğrudan öncekilerine eklenmesi,
yeniden sömürgeleştirme saldırısı, neo-liberalizmin dünya genelindeki
uygulamalarına pazarların açılması. SSCB’de kapitalizmin restorasyonu ve daha
önceden başlayan bir süreç olarak Çin’deki kapitalist dönüşümün hızlanması ile
bu iki ülkenin birlikte dünya genelindeki neo-liberal reformları uygulaması kar
oranlarının yeniden düzenlenmesini mümkün kıldı. Bu kar oranları -her ne kadar
savaş sonrası dönemdeki gelişme seviyesine ulaşmasa da- emperyalist
merkezlerdeki tüm önemli dünya pazarlarında yankı uyandıran, doksanlı yılların
sonuna kadar süren ekonomik büyüme için zemin oluşturdu. Neredeyse bütün bir on yıl süren ve
oportunist dalgayı üreten bu gerici dönemi besleyen ekonomik gelişme dönemiydi.
8
–1999-2000 den itibaren iki merkezi faktörün bir
araya gelmesiyle, yeni bir dünya devrimci
durumu başladı. Bir yanda emperyalist ülkelerde baş
gösteren önemli ekonomik kriz, diğer yanda iki politik merkezdeki kitle
hareketlerinin yükselişindeki patlama: 2. Filistin intifadasının başlamasıyla orta
doğudaki yükselişle birlikte emperyalizm yanlısı burjuva demokrasilerine karşı Latin
Amerika’daki devrimler. Uluslararası İşçi Birliğinin 8. kongresindeki dünya
durumunda biz bu süreci şöyle tarif etmiştik:
emperyalizmin krizi ve onun karşıdevrimci liderliğinin arkasında öyle
bir durum var ki bu süreç iç savaşları ve gezegenin bir kaç bölgesinde devrimci
krizleri açığa çıkaracak ama devrimci önderliğin yokluğunda hiçbiri zafere ulaşmayacak.
Dünya sosyalist forumlarının ve antikapitalist partilerin ortaya çıkışı
stalinizmin çöküşünden kaynaklanan çarpık süreçlerin tezahürüdür fakat 2000
yılındaki devrimci durumda bu gibi hareketler yeni biçimler kazanmıştır.
9-Afganistan
ve Irak işgalinde bonapartist müdahale ile yeniden sömürgeleştirme saldırısı ve
Bush’un tek taraflı serbest ticari anlaşması kitle hareketinin yükselişinin bu
yeni döneminde emperyalizmin yanıtı oldu. Dördüncü evrenin devrimci karakterini
sonlandırmayı amaçlayan bu karşı saldırı önemli başarılar elde etti.11 Eylül
saldırılarının ardından gerçekleşen Afganistan işgali savaşa bağlı ekonomiyi
canlandırdı ve 2001 yılındaki krizi 6 yıllık uzun ekonomik büyümeyle aşmaya imkan
sağlayan bölgenin yeniden sömürgeleştirmesinin önünü açtı. Katliamlara mal olan
Irak işgali, işgal öncesi gelişen savaş
karşıtı gösteriler sonlandırılarak Ortadoğu’da yeni gelişecek durumlar için
emperyalizm için bir üs oldu. Bu iki etmen ile Ortadoğu’da gelişen süreç bir
anlık geri çekildi. Fakat bu geri çekiliş Bush yani ABD emperyalizmin politik
ve askeri stratejisini yenilgiye uğratan(Vietnam sonrası ikinci) Irak’lı kitlelerin
kahramanca mücadeleleri ile aşıldı. Diğer tarafta Latin Amerika’da halkçı
hükümetlerin ortak eylemi ve kendine özgü bonapartist hükümetlerin iktidarları
dönemindeki ekonominin yoluna girmesi sonucunda kıta genelinde 2000 yılların
başında açığa çıkan devrimci rüzgârların geri çekilişine zemin hazırladı ve
kıtada devrimci durumdan devrimci olamayan duruma doğru bir geri çekiliş
yaşandı.
10.
Dünya durumunda; emperyalizmin kalbine Vietnam sendromunu tekrar taşıyan ve
şimdi Irak sendromu olarak tariflenen, Irak ve Afganistan işgaline karşı bu
ülkelerde gelişen direnişten dolayı emperyalizmin yenilgisi, Lübnan ve Gazze’de
İsrail’in ve NAFTA projesinin yenilgisi öncelikliydi. Emperyalist karşı
saldırının yenilgisi şimdi 2001 krizinden daha kötü etkileri olan dünya ekonomik
krizinin baş göstermesi, bazı ana ülkelerdeki politik ve ekonomik krizler ve Arap
devrimleri ile Ortadoğu’da yükseliş ve Avrupa’daki işçi ve halkçı yükselişlerle
birleşti.
11.Tarihsel
ağırlığından dolayı 1929 krizini referans alırsak 2008 yılında başlayan
emperyalist ülkeler merkezli dünya ekonomik krizi 2000-01 yıllarındaki krizden
daha ağır ve daha baskın. Aynı zamanda dünya üzerinde en önemli geleneğe sahip
ve emperyalist merkezlerde yer alan Avrupa işçi sınıfının eş zamanlı yaygın
direnişine kapı açtı. Diğer taraftan şimdiye kadar Irak’ ta bir devrimci duruma
sahiptik ve bölgesel düzeyde düşünürsek tüm Arap ülkelerinde devrimci
gelişmelere kapı açacak ileriye doğru bir adım söz konusudur. Bu yüzden, şimdi,
sınıf mücadelesinin ilerlemiş kutupları mevcut. Bu unsurların bileşimi, dünya
devrimci durumunu derinleştiriyor ve burjuvazinin karşı saldırıları ile üzeri
örtülen 90’lı yıllardaki reaksiyoner dönemde önem kazanan dördüncü evrenin
olumlu unsurlar için oda(yer) açıyor. Bu nedenle şimdiki durum devrimcilere
yeni mücadele alanları açıyor.
12.Derin
dünya ekonomik krizi 2000 yılında başladı. Merkez üssü ABD ve geri kalan
emperyalist ülkelerin olduğu bu kriz, kapitalizmin küresel krizidir. İlk açığa
çıkan patlamanın finans sisteminde yaşanmasına rağmen bu basit bir finans krizi
değildir. otomobil endüstrisi ve önceki
on yıllarda görülmeyen spekülatif inşaat sanayisindeki aşırı büyüme
örneklerinde olduğu gibi aşırı üretim ile birlikte düşünüldüğünde emperyalist
aşamadaki kapitalist sistemin temel çelişkilerinden ortaya çıkan yapısal
krizdir. En azından 70 yıldır varlığını sürdüren spekülatif kapitalist
seviyenin en üst aşamada oluşu, ülkelerin finansal sistemindeki aşırı borçlanma
ile birlikte döngüsel aşırı üretim krizi ile birlikte düşünüldüğünde, bu kriz
sadece 1929 krizi ile kıyaslanabilir. Önceki krizlerinden kaçınmak için
emperyalist devletlerin uyguladığı mali politikalar emperyalistlerin bu krize
verecekleri yanıtı ve mali yapılarını göreceli olarak zayıflattı. 90’larda ve
2000 yılarında bölgesel krizler ve 2001 yılındaki ekonomideki daralmanın
üstesinden gelen emperyalist devletler şimdilerde borçlar bakımından tehlike
altındalar. Bush’un politik yenilgisi kesin bir darbe oldu ve emperyalizm
krizden çıkmak için çabuk davranmadı ve gereken müdahale planından ve
otoriteden yoksundu. Sonucunda krize verdiği yanıt deneme yanılma oldu. Bu
yüzden içinden geçtiğimiz kriz 20. yy ikinci yarısında görülen önceki
krizlerden farklılık gösteriyor ve ancak 1929 krizi ile karşılaştırılabilir.
13.
Kapitalizmin restorasyonu ve 90’lı yıllardaki yeniden sömürgeleştirme saldırısı
sonucunda ortaya çıkan yeni uluslararası iş bölümü, dünya ekonomisinin büyümesi
ve önceki yıllardaki birikimini sürdürebilmesi için kullanacağı sağlam zemin
oldu. 2000-01 krizi Bush’un Irak işgali ve Ortadoğu ve Latin Amerika’nın petrol
geliri olan ülkelerinin doğrudan kontrolü anlamına gelen” yeni Amerikan çağı”
politikasıyla çözüldü. Ekonomik finansal ve askeri genişleme kapsamında
halklara Bonapartist müdahaleler ve yeniden sömürgeleştirme(teröre karşı savaş
ve ekonomik birlikler nafta) ilişkili olarak yeni ekonomik büyümeyi sağlayacak
gelire ulaşmak ve krizin etkilerini azaltmak kaçınılmaz olarak mümkün oldu ve
2000 krizi aşıldı. Yakın zamanlarda eşi görülmemiş sömürü ve yağma anlamına gelen
Bush’un “yeni Amerikan projesinin” yenilgisi yeni ciddi bir krize kapı açmıştır
çünkü artık dünyanın yeni alanları önceki gibi sömürülemeyecek ve aşırı
sömürüye karşı kitlerin direnişi artık söz konusudur.
14.
Ne kadar maliyetli olursa olsun ve ödeme dengesinde bozukluklara yol açsa da
emperyalist devletlerin finansal sistemlerini ve önemli şirketlerini kurtarmak
için yaptığı müdahaleler bu krizin en önemli özelliklerinden biri olarak ortaya
çıktı. İlk başta dünya ekonomisindeki daralmanın aşılmasına imkan veren1929
yılındaki krize benzer şekilde bu devlet müdahalesi gündemde ilk olarak yerini
alsa da uygulanmaya konulması noktasında çekinceler vardı.
15.Devlet
müdahalesinin söz konusu olduğu durumlarda, birçok ülke birikmiş üretim
fazlasını eski haline çevirecek finansal yapıdan uzak ve böylece krizi
oluşturan çelişkiler çözülmeden mevcut halde yüzeye çıkıyor ve hatta daha da
derinleşiyor. Emperyalist ülkelerin dev
mali açıkları bu durumun en önemli ifadesidir. ABD’de burjuvazi işçi sınıfına
yönelik acımasız saldırı politikalarını devreye soktu ve General Motors
örneğinde olduğu gibi büyük şirketleri yeniden yapılandırdı ve bu süreç
ekonominin görece iyileşmesine olanak verdi. Avrupa’da ilk yapılan işçi
sınıfının haklarına göz dikmek oldu ve buda ekonomik daralmadan çıkmak için
yeterli olmadı fakat Almanya bu süreçte önemli bir iyileşme başarısı gösterdi.
Her iki durumda da burjuvazi kendisine yük olan şirketleri kapatma sürecini
yönetemedi.
16.Kriz
yarı sömürge ülkeleri de etkiledi ve bu ülkelerin durumu da uluslararası iş
bölümü çerçevesinde yorumlanmalıdır. Bu iş bölümünde çok uluslu şirketlerin
üretim yeri Çin’de yoğunlaşmaktadır. Çin dünya fabrikasına dönmüştür ve çok
uluslu şirketlerin ucuz mallarının ihracat platformudur. Bu ülkeler farklı
şekillerde emperyalist ekonomilerce kriz havuzunun içine sürüklenmiştir.
Örneğin Çin ekonomisi yüzde 11’lik büyümeden yüzde 6’ya gerilemiş ve sonrasında
her türlü konut ve altyapı yatırımları ve fonları devlet garantisi altına
alınarak yüzde onluk bir büyüme sağlanmıştır. Daha az bir düşüş ve 2010 yılında
büyümeye dönüş ile ülke ekonomileri doğrudan Çin’e bağlı ülke ekonomileri
(brezilya ve belli başlı Latin Amerika ülkeleri) keskin düşüşlerden paylarını
aldılar ve Çin ekonomisindeki iyileşme ile de ekonomilerinde görece hızlı bir
iyileşme sağladılar.
17.Krizin
bu yeni momenti şimdilerde gelişmekte olan ülkeler diye adlandırılan ülkeler de
dahil olmak üzere (ilk aşamada krizin ilk günlerinde krizden daha az etkilenen)
kriz sonucunda oluşan enflasyon ve özelde gıda fiyatlarındaki artış kapsamında
yarı sömürge ülkeleri daha fazla etkileyebilir. Şu anda enflasyonda yükseliş
yaşanıyor ve enflasyondaki artış Arap devrimleri sonucunda yaşanan petrol
fiyatlarındaki artış ile daha da yükseliyor. Enflasyon, uluslararası mali
sermayenin krizin bedelini işçilerin ve yoksul halk kitlelerinin üzerine
yıkmasının bir başka yoludur.
18.Bugünün
ekonomisinin merkezi yönlerinden biri uluslararası iş bölümü ve Çin ve ABD’nin
arasındaki bağımlılıkta en iyi ifadesini bulan, sermayenin uluslararasılaşmasıdır. Uluslararası ekonomi ile ulusal devletlerin
varlığı arasındaki çelişkiden dolayı bugün krizden kurtulma umutları oldukça
sınırlıdır. Bu durum farklı burjuva gruplar arasında krizin yükünün kimin
üzerine yıkılacağı ve politik sonuçları kim karşılayacak tartışmasını gündeme
getiriyor. ABD dünya pazarına kendi para birimi doları yayarak gücünü
kullanıyor bu sayede diğer para birimleri devalüe oluyor, dolar karşısında
değer kaybeden ülke ekonomileri Amerika’nın ihracatına yarıyor ve ülkedeki
üretimi hareketlendiriyor. Uygulanan bu politika çatışmaları ve sürtüşmeleri artırıyor.
Her ne kadar bazı önlemler alınmasına rağmen krizi dengelemek için sermayenin
uluslararasılaşması ve emperyalist merkezlerin krizden daha fazla etkilenmesi
sonucunda Çin ve Brezilya gibi ülkelerin sahip olduğu kaynaklara göz
çevriliyor.
19.Çin’in
kaderi (ve Çin ekonomisine bağlı ülkelerin) büyük ölçüde uluslararası iş bölümü
çerçevesinde ABD’nin politikaları sonucunda belirlenecektir. Ancak diğer
faktörler bu politikanın krize karşı koyup koyamayacağı ile belirlenecek. İlk
önce ekonomik faktörden bahsetmek gerek. Çin’de önemli ekonomik çelişkiler
birikmiş durumdadır. Çin hükümetinin krizin ilk evresinde ortaya çıkan
ekonomideki düşme eğrisini tersine çevirmek için uyguladığı politikalar
sonucunda yükselen kapasite kullanmama oranları ve spekülatif şişme, ortaya çıkmıştır. Eğer spekülatif
şişme(balon) patlarsa dünya ekonomisini düzensizleştirecek önemli sonuçları
ortaya çıkaracaktır.
20.Yinede
Çin’in uluslararası iş bölümündeki yerini belirleyecek en önemli unsur Çin işçi
sınıfının ülke içindeki mücadelesinin evrimi olacaktır. Emeğin uluslararası iş
bölümünde Çinin rolü, Çin komünist partisi ile uygun gördüğü oldukça düşük
ücretlere dayanıyor. Eğer parti diktatörlüğüne ve vahşi sömürüye karşı büyük
seferberlikler açığa çıkarsa -Arap devrimlerinde olduğu gibi benzer
süreçler- Çin modelini ve sonucunda
dünya ekonomisini tehlikeye atacaktır.
21.
Ülkeler ve uluslararası sınırları arasındaki çelişkilerden kaynaklanan tartışma
en keskin biçimde Avrupa Birliğinde yaşanıyor. AB içinde emperyalizmin
kurallarını empoze eden hegemonyası ile Almanya zayıf ülkelerin krizden nasıl
çıkacağını belirliyor. Yunanistan üzerine yapılan son tartışma bunun en net
ifadesidir. Yaşananlar Almanya ile Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan ve
İspanya (PİİGS) arsında. Ana emperyalist Fransa ve Almanya krizin bedelini
kimin ödeyeceği ve hangi burjuva sektörlerin kaybedenler arasında olacağı yolu
belirliyor.
22.Şimdiye
kadar Almanya krizin sarsıntılarından uzak kalmayı başardı ve bedelini diğer
Avrupalı partnerlerine ödeterek ekonomik iyileşmesini sürdürdü ve Avrupalı
ortaklarından verdiği reçeteleri uygulamalarını talep ediyor. Fakat bu AB’nin
krizini şiddetlendiriyor ve derinleştiriyor. PİİGS olarak adlandırılan ülkeler
daha fazla kırılgan borç yapısı ile krizden kurtulamayacaklar. Bu ülkelerin
borçları artarak büyümesini sürdürüyor ve ekonomilerinde ki daralmanın
üstesinden gelebileceklerine yönelik bir işaret yok. Borç krizi Avrupa’nın
çevresinden çıkıp ciddi bir tehdit olarak Euro bölgesinin İspanya ve İtalya
gibi ağırlıklı ekonomilerine sahip ülkelerin kapısını çalıyor. Bu ülke
ekonomilerinin büyüklüğünden (İtalya Euro bölgesinin üçüncü ekonomisi)dolayı
güçlü Avrupa ekonomilerine krizin etkisi ulaşmadan gerekli müdahale planlarının
yapılması ihtimali beliriyor. Aksi takdirde Euro bölgesinin para birimi Euro’nu
çöküşünü ve birliğin krizini açığa çıkaracaktır.
23.
İlk krizden ve kurtarma planlarının uygulanmasından bir yıl sonra borcun
yeniden yapılandırılması tartışılırken Yunanistan’ın Euro bölgesi dışına
çıkarılması düşüncesine sahip ve hala hazırda da bunu ifade eden burjuva
kesimler var. Aynı süreç ileride Portekiz ve ilk kurtarma palanın uygulayan
İrlanda içinde yaşanabilir. Bu durum bu ülkelerde politik krizleri açığa
çıkaracak ve krizin teğet geçtiği düşünüldüğü ülkelerin burjuva kesimler
arasında çatışmaya ve sürtüşmeye neden olacaktır. Ortak para birimini paylaşan
Portekiz, Yunanistan, Fransa, Almanya gibi ülkelerin ekonomilerindeki, halklarının
yaşam koşullarındaki farklılıklar düşünüldüğünde; birlik içindeki ülkeler arasındaki çelişkiler
daha da açığa çıkıyor. Bu durumun kısaca özeti eğer Yunanistan borçlarını
ödeyemezse bundan doğrudan etkilenecek Fransız ve Alman bankaları ve
ekonomilerinin olmasıdır. Bu mali delikleri onarmak için burjuvazi işçi
sınıfına yönelik saldırıları yürürlüğe koyuyor fakat işçi sınıfının
geliştirdiği direnişten dolayı kesin bir çözüm elde edemiyor ve şimdi ekonomide
yeni bir daralama yaşanıyor.
24.Avrupa
birliği merkez bankası ve IMF’nin bu ülkelerdeki krize ortak müdahalesinin
anlamı dışarıda alınan önlem paketlerini bu ülkelere dikte ettirmektir. AMB ve
IMF’den alınan kredileri geri ödeyebilmeleri için bu ülkeler daha fazla
sömürülüyor ve artık Euro bölgesinde bağımsız değiller. Bu ülkelerin merkezi
Avrupa ülkelerine olan bağlılıkları krizle başlayan bir süreç değildir, ama
kriz dönemlerinde bu bağımlılık derinleşmektedir ve emperyalist düzen açısından
bu ülkelerin karakterlerinde bir gerileme olasılığı vardır.
25.Fakat
ciddi politik krizlerden muzdarip olan sadece Avrupa değildir. Ülkenin ekonomik
krizden korunabilmesi için borçlanma seviyesinin yükseltilmesi için ulaşılan
mutabakattan önce ABD’de ki demokrat parti ve cumhuriyetçi parti arasındaki son
kriz, krizin çatlaklarının ne kadar derin olduğunun ve var olan krizin nasıl
çözüleceği konusunda düğümlenen tartışmanın en iyi göstergesidir. Aynı zamanda
ekonomik ve politik krizler birbirinin üzerinden gelişir ve burjuvazi ve sermaye
için tehlikesini artırarak daha da derinleşir.
26.Ekonomik
krizin ana özelliği yeni bir daralma için tüm unsurların bir araya gelmiş
olmasıdır. Krizin ilk evresinde emperyalizm para harcamayı tercih etmedi yani
aşırı üretim krizini çözmek için ilk başlarda önlem almadı ve aynı süre zarfı
içinde Çin ve ABD arasındaki ticaret ilişkisi oturmuş hale geldi. Sonuçta
sadece şirketler ve bankaların iflasın eşiğinde olmadığının aynı azmanda ab
üyesi ülkelerdede sorunların açığa çıktığı eşiği gördük. Krizin ilk aşamasında
krizden kurtulmak için uygulanan motorun- finansal sisteme devlet müdahalesi-
yakıtı bitti. Örneğin Abd tarafından finansal sisteme ve şirketlere yapılan
yardımlara rağmen ülkedeki kriz sonlandırılmadı.
27.Kim
krizin bedelini ödeyecek, kim kaybedecek ve üstünlük kimde olacak sorusunu
akılara taşıyan Abd ve ab deki politik kriz doğrudan ekonomideki durgunluk ve
yavaşlama ile ilgilidir. Bu iki emperyalist merkezdeki politik krizler ekonomik
krizi derinleştiriyor ve güçlendiriyor. Dünya ekonomisindeki yeni durgunluk
beklentisi ilk ekonomik daralmadan farklı olarak sınıf mücadelesi ile
karşılanmaktadır: bir tarafta avrupada kitlesel seferberlikler ve arap
devrimleri, Öte yandan ülkelerin
borçlanması devam ediyor ve bu durum bu yeni durgunluk döneminde daha şiddetli
patlamaları açığa çıkaracaktır.
28.Bir
bütün olarak kriz ve vurgulanan ekonomik ve politik unsurlar dünya ekonomisinde
özelikle merkez ülke ekonomilerinde uzun düşüş evresine işaret ediyor. Şu an
ekonomide iyileşmenin yaşanabileceği dönemde olabiliriz fakat kırılgan ve düşüş
periyodundan geçeceğiz ve bir bütün olarak dünya ekonomisinde düşüş dinamikleri
mevcut ve uzun dönemde aşırı üretim ve kar oranlarında iyileşme sağlanamayacak.
Çinin tüm önemine ve gelişmiş ülkelerin krizin ikinci evresinde krize tampon
olma çabalarına rağmen bu ülkelerin dünya ekonomisini yoluna sokacak
dinamikleri yoktur.