tag:blogger.com,1999:blog-86266154772663888942024-03-05T17:25:00.525-08:00Yola koyulmanın vaktidir...Antidotohttp://www.blogger.com/profile/05300722503768318784noreply@blogger.comBlogger89125tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-87280420339249885912013-03-13T12:34:00.002-07:002013-03-13T12:34:59.272-07:00Türkiye'de Sosyalist Hareket ve Şiddet - 2Yazıya kısmi itirazlar geldi, solun kendini savunmak dışında şiddete başvurması durumu haricinde şiddetin gereksiz olduğu gibi, benim işaret etmek istediğim o değildi. Ki şiddet sadece faşistlerin veya devlet aygıtlarının öldürmesi veya yaralaması değildir. Şu anda hali hazırda, işçiler, sosyalistler, kadınlar, eşcinseller, Kürtler, Aleviler ve her azınlık üzerinde şiddet uygulamaları devam etmekte. Her sene yüzlerce işçi iş cinayetlerinde ölürken, kadınlar erkekler tarafından öldürülürken, eşcinseller sürekli fiziki ve psikolojik şiddet altındayken, sosyalistler, Kürtler cezaevlerini doldurmuşken, Aleviler kimlikleri nedeniyle kaygı duruyorken, gayrimüslim azınlıklar devletin ve egemen anlayışın sürekli tehditi altındayken, hemen her ay ülkenin bir yerinden linç haberleri geliyorken, şu anda şiddet olmadığını söylemek en hafif tabiriyle safdillik olur. Benim tek göstermeye çalıştığım, solun şiddet uygulamasının temelinde (bu ülkenin özgün koşulları nedeniyle) kendini savunmak olduğudur.<br />
<br />
Bu arada neredeyse dünyadaki bütün kitle tabanı olan faşizm yükselişinde, devrimci bir dalganın kırılması varken, Türkiye'de tam tersi bir durum oldu, 70'lerde devrimci durum antifaşist direniş üzerinden yükseldi. (60'larda ise mücadelenin militanlaşmasına meydana gelen faşist saldırıların neden olduğunu söyleyebiliriz). Bu savunma üzerinden yükselişin kimi avantaj ve dezavantajları oldu, avantajı insanların kitlesel şekilde kendilerini koruyan devrimcilere yakınlaşması olurken, dezavantajı 12 Eylül darbesi sonrası artık korunmaya ihtiyaçları kalmayıp darbeye kitlesel karşı koyuş iradesi göstermemeleri oldu. Özellikle Maraş katliamı sonrası daha "militan" örgütler güç kazanırken ( ilk başlarda İlker Akman, Hasan Basri Temizalp ve Yusuf Ziya Güneş'in öldürülmesi ile sonlanan zayıf bir çıkış dışında pek varlık gösteremeyen örgütler) daha kitlesel örgütler de savunmadan saldırıya geçmeyi tercih etti, silahlı mücadeleye karşı örgütler de en azından kendilerini savunmak için silah kullanmaya başladılar. 74'de fabrikaları, mahalleleri, okulları ele geçirmeye çalışan faşistler neredeyse tamamen atıldılar buralardan. Faşist hareket sıkıyönetim ilan ettirmek için kitlesel katliamlara başvurdular.<br />
<br />
(Bir önceki yazıdan tarihsel gidişata devam edelim, Devrimci Yol savunmasından kısalttığımı hatırlatayım)<br />
<br />
6) MC iktidarı sol akımlara karşı kendini koruyabilmek için faşist terörü hızlandırırken, MHP, MİT, Eminiyet ve eğitim kurumlarını ele geçirmek için yoğun bir çalışmaya girdi. Bu kadrolaşma ülkeyi tamamen faşistleştirmenin önemli bir ayağıydı. Elbette en üzerinde durulan kurum Emniyet oldu. Bu sayede sivil faşistlerle emniyet ortak hareketlerini iyice ivmelendirdiler. Bir yandan polisler eliyle cinayetler işlenirken, öte yandan da sivil faşistler kollandı. Öte yandan da öğretmen yetiştiren kurumların başına da MHP'liler geçirildi. Üniversiteler ise sürekli bombalamalarla, silahlı rastgele saldırılarla terörize edilip korkutulmaya çalışıldı, sadece Yükseliş'teki öğrencilere 3 sefer bombalı saldırı, sayısız silahlı saldırı düzenlendi. ODTÜ'ye ise Hasan Tan rektör olarak atanıp, yüzlerce silahlı faşist işçi olarak alındı. 9 ay süren Hasan Tan rektörlüğü döneminde sürekli boykot yapılırken, 3 öğrenci, 2 işçi öldürüldü, öğretim üelerine 10 sefer bombalı saldırı düzenlendi. En son olarak 2 Aralık 1977'de yapılan saldırıda bir eyleme yapılan saldırıda bir öğrenci ölürken 50'ye yakın öğrenci yaralandı. Öte yandan TAriş, Aliağa, Seydişehir, İsdemir başta olmak üzere pek çok fabrikada faşist saldırılar oldu. Seydişehir'de örgütlü işçi sendikası yoğun faşist ve polis saldırısı sonucunda kapanırken, 8.000 işçi işten çıkartılıp yerlerine faşistler yerleştiriliyordu.<br />
<br />
7) 1976 Ocak ayında ODTÜ öğrencisi Semih Erbek ODTÜ otobüs duraklarının taranması sonucu hayatını kaybetti, çok sayıda öğrenci yaralandı. 6 Ocak'ta Hacetepe üniversitesinin yurdu basıldı Şükrü Bulut öldürüldü. Cenaze törenine polis ateş açtı Nuray Erenler hayatını kaybetti.Pazarcık'ta Mustafa Şahpınar öldürüldü. sadece Ocak ayında 12 devrimci öldürülürken, solcular tarafından öldürülen sağcı bir kişiydi. Polis - faşist işbirliği artarak devam ediyordu. Şubat ayında polis Ankara'da bildiri dağıtan Mustafa Sargın'ı öldürdü. Mart ayında Hüseyin Güzel İzmir'de faşistler tarafından öldürüldü.İstanbul'da İTÜ öğrencisi Mehmet Ömer öldürüldü. İzmir, İstanbul, Eskişehir, Gaziantep ve Erzurum'da faşistlerin ve polislerin saldırılarında onlar öğrenci yaralandı. Trabzon ve Ankara'da Orhan Aydın ve Sami Ovalıoğlu faşistler tarafından öldürüldü.<br />
<br />
8) Öte yandan faşistler mahalleleri ele geçirme çalışmalarına başladılar, Ankara Yenidoğan'a defalarca kez polis ve asker desteğiyle yüzlerce faşist silahlarla basmaya çalışsa da her seferinde püskürtüldüler. Abidinpaşa'ya yönelerek 13 Mart'da Ata Yıldırım'ı öldürdüler. Benzer şekilde İzmir Gültepe'ye de saldırsalar da ele geçiremediler. Bu arada kitlesel mücadelelerde DGM'ler kapattırıldı. 8 Nisan'da faşistler SBF'yi basarak Hakan Yurdakuler'i öldürdü, cenazesine ateş açan polis Eşari Orhan ve Burhan Barm isimli iki öğrenciyi öldürdü. İstanbul'da 1 MAyıs afişlerini adan işçi MEhmet Dağbaşı öldürüldü, 1 Mayıs'ta SBF öğrencisi Ali Fuat Okan faşistler tarafından öldürüldü. MEhmet Kocadağ 1 Mayıs afişi yaparken gözaltına alındıktan sonra boğazı kesilmiş olarak bulundu. Mayıs ayında faşistler tarafından vurulan lise öğrencisi Fahir Doğan, Ankara'da Fevzi Aslansoy, İstanbul'da Erdoğan Yalçıngül ve evine yazılan MHP sloganlarını silen Ensari Bingöl öldürüldü.<br />
<br />
9) Haziran'da okullar kapanınca faşist saldırılar bütün Anadolu'ya taşındı, Antep'de 4 gencin bulunduğu ev tank tarafından yıkılarak içindeki 4 kişi öldürüldü. Bursa'da bildiri dağıtan işçilere ateş açıldı, Muammer Çetinbaş öldürüldü. Temmuz ayında Konya'da öğrenci Ali Naci Çobanoğlu faşistler tarafından, Adana'da ise Özkan Arabacı polisler tarafından dövülerek öldürüldü. Ağustos ayında Manisa'da ŞAnver Cura faşistler tarafından bıçaklanarak, Malatya'da NAim Korkmaz silahla, Samsun'da Remzi Arat bıçaklanarak öldürüldü. Haziran Eylül arası 42 ölüm olmuştu (31'i Ankara ve İstanbul dışından) 21'i sol, 8, sağ (kalan 4 güvenlik mensubu, 2'si çocuk, 4'ü bilinmiyor, 3'ü diğer siyasi görüş, örneğin Ahmet Albayrak MHP'den MSP'ye geçtiği için "davadan dönmeksi" nedeniyle öldürülmüştü. Faşist terör ülkenin her yerindeydi artık.<br />
<br />
10) Eylül ayında okullar açılınca faşist terör yine üniversitelerin çevresinde yoğunlaştı. Ekim ayında Taksim'de devrimci öğrencilere faşistlere otomatik silahlarla ateş açtı, 5 öğrenci yaralandı. Murat Öngel Kütahya'da, Faruk Sevinç ise Ankara'da öldürüldü. Adana Kısmetli'de faşistler CHP'Li belediye başkanının evini bastılar ve kızını öldürdüler. İstanbul üniversitesinde faşistlerin silahlı saldırıları sonucu çevredekilerden bir çocuk ve bir esnaf hayatını kaybetti. Ankara Abidinpaşa'da bir öğretmen evindeyken etrafta ateş açan faşistlerin kurşunlarıyla hayatını kaybetti. Kilis, Ankara, İstanbul, Erzincan, Turgutlu, Antep ve Ceyhan'da 6 'sı öğrenci toplam 11 kişi daha faşistler tarafından öldürüldü. Aralık ayınca Ankara Ziraat Fakültesi öğrencilerinin minibüsü tarandı, Aynur Sertbudak öldürüldü. Torbalı ve İzmir'de 2 CHP'li öğretmen öldürüldü. 1976 Ekim, KAsım ve Aralık aylarında siyasi sebeplerle 15'i öğrenci ve 2'si öğretmen olmak üzere 27 kişi öldürüldü. Bunların 17'si devrimci ve 4'ü sağcıydı. Bütün bu saldırılar yılgınlık yerine direnişi büyütüyordu.<br />
<br />
11) 1977'nin ilk 5 ayında 157 kişi hayatını kaybediyordu, 100'ü solcu, 27'si sağcı (kalanlar değişik görüşler, belirsiz, çocuk veya güvenlik görevlisi). Ocak ayının ilk cinayeti İstanbul Beşiktaş'ta bir devrimcinin öldürülmesiydi, Ankara'da Halkevleri Genel MErkezi bombalandı, İstanbul'da DMMA lokalinde bir öğrenciyi, Manisa, Maltya ve ISparta'da bıçakladı 3 kişiyi, İskenderun'da üzerine dinamit attıkları bir kişiyi ve İstanbul'da yaylım ateşle 2 öğrenciyi öldürdü faşistler. Şubat ayında Zeki Erginbay İStanbul'da kaçırıldıktan sonra işkence edilerek öldürüldü. Bu sırada faşist terör altında işçi hareketi de ivmelenerek devam ediyordu, çok sayıda maden ocağında işçiler greve gidiyor, karşılığında silahlı saldırılara uğruyorlardı. 1977 Mart'ında faşistler Uşak Eğitim enstitüsünde kadın devrimci öğrencilere saldırıp çoğunu yaraladı, polisler ise bu saldırıya açık destek verdi. Uşak halkı toplanarak müdahaleye gittiğinde pusuya yatan faşistler kitleye ateş açtı, yaralanan Haydar Öztürk hastanede faşist doktorun müdahale etmemesi sonucu hayatını kaybetti. Binlerce kişi cenazete almak için hastaneye geldi. Cenazeyi aldıktan sonra cenazenin götürüldüğü YAY-KUR binasına polis saldırdı, 16 yaşındaki Semiha Özakar yaralı haldeyken polis tarafından dipçikle öldürüldü. 200'den fazla kişi gözaltına alındı, binlerce devrimci gözaltıların olduğu binayı kuşattı, kitleye ateş açılmasına rağmen dağılmayan kitle gözaltındakileri kurtardı. Takip eden günlerde çevre iller ve İzmir'den getirilen polisler Uşak ve civarındaki ilçeler ve köylere baskınlar yaparak çok sayıda kişiyi göazltına aldı. Uşak'ta faşistler 12 Eylül 1980'e kadar 39 devrimciyi öldürdüler.<br />
<br />
11) Bu şartlarda erken seçim kararı alıdnı, faşist terör iyice geminden boşalmıştı. Erken seçim kararı alındığından önceki 3 ayda toplam 59 kişi öldürülmüşken, karardan sonraki 3 ayda toplam 133 kişi öldürüldü. (89'u solcu, 17'si sağcı). Sadece Nisan ayında 20 solcu hayatını kaybetmişti. CHP'nin seçim gezileri hemen her yerde saldırıya uğuruyor onlarca kişi yaralanıyordu. Öte yandan işçi direnişleri de militanlaşar yayılıyordu. İşçi direnişlerinde işveren işçileri işten çıkartıp, faşist militanları işe sokarak direnişleri kırmaya çalışıyordu. Aşkale, Yeni Çeltek maden işçilerinin direnişleri bütün bunlara rağmen kırılamadı. 1 Mayıs 1977'de (şimdi döneklerin ve her kanattan sağcının sola yıkmaya çalıştığı) büyük bir katliam yaşandı, yüzbinlerce göstericinin üzerine önce ateş edildi, sonra panzerler sürüldü. Sonuç 35 ölüydü. 1987'de MİT'ten sorumlu eski Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş bunun kontrgerilla katliamı olduğunu itiraf etti. 1. MC iktidarı döneminde 339 kişi politik olaylarda hayatını kaybetti, bunların 197'si devrimci, 59'u ise sağcıydı.<br />
<br />
<div align="center">
<span style="font-family: Arial; font-size: xx-small;"><br /></span></div>
siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-29962389067665297922013-03-11T12:08:00.001-07:002013-03-11T12:43:05.928-07:00Türkiye'de Sosyalist Hareket ve Şiddet - 1Türkiye'de zaman zaman alevlenen, genelde kendi kirli geçmişini temize çekmek isteyen bunun için de sol düşmanlarının zeminini kullananların ortaya attığı bir argüman var, sağ şiddet dolu geçmişiyle hesaplaşırken, sol bunu hiç yapmadı. Bunun için kullandıkları temel argüman, şiddetin sol tarafından ortaya çıkarıldığı ve tırmandırıldığı. Bu argüman kendinden menkul "sol" bir geçmişle yapılınca da liberalinden, faşistine, cemaatcisinden bir kısım kemalistine hemen herkes birlik olup "sol ve şiddet" nutuklarına başlıyorlar. Bunu yaparken açıkça kontrgerilla uygulaması olan 1 Mayıs katliamını dahi sola yıkıp, defalarca kez özeleştirisi verilmiş, önüne geçmek için halen aktif çözüm platformları olan soliçi şiddeti çok umurlayındaymış gibi ayıplıyorlar. En son kendisine devrimci diye nitelerken, işkencede aylarca çözülmeyen İbrahim Kaypakkaya'yı öldürmeyi teklif etmiş, kendisinin itirafları ise ansiklopedi boyutlarına ulaşmış birisi cemaatin gazetesine verdiği söyleşide bu söylemi yeniden tutturdu. En azından istatistiksel verilerle ve isimlerle sol şiddet denilen olgunun, en azından ülkemizde büyük ölçüde kendini savunmaya yönelik olduğunu gösterebiliriz sanırım. Bu istatistiklerin 12 Mart ve 12 Eylül dönemleriyle ilgili kısmını Devrimci Yol savunmasından alıyorum. Farklı internet sitelerinden ve yayınlardan yararlandım. Ondan dolayı mükerrer isimler/olaylar olabilir. Öldürülme şekillerinde de bazıları maalesef sol içi çatışmada, kazayla veya başka şekilde ölenler de mevcut büyük ihtimalle. Bunları ayıklayacak zamanım yok maalesef. Ayrıca Kürt örgütleri ve KÜrtlerin uğradığı katliamlar da büyük ölçüde eksik, hem yeterli kaynak azlığından, hem de bir yazıya sığacağından çok daha fazla insan öldürüldüğünden. Yazıda başka pekçok eksik ve maddi hata da olacak büyük ihtimalle, fakat vereceğim sınırlı istatistiklerin dahi, sağı/devleti masum gösterip bütün şiddeti sola yıkmaya çalışanların yalanlarını göstereceğini umut ediyorum.<br />
<br />
1) Yeni Türkiye devleti daha kurulmadan Mustafa Suphi ve 15 arkadaşını öldürerek komünistlere, Koçgiri katliamı ile de Kürt ve Alevilere karşı tavrının nasıl olacağını göstermişti. Kürtlere yönelik özellikle Zilan Deresi ve (bu sefer Alevi kimliğinden dolayı daha da sert/kitlesel ve nitelikli olarak) Dersim katliamı başta olmak üzere Kürtlere yönelik baskılar, nicelik olarak çok daha az olan komünistlere ise sürekli tutuklama/işkence ile baskısını devam ettirdi. Neredeyse en ufak bir şiddet olayında bulunmayan komünsitlere 1944 ve 1951 tutuklamaları başta olmak üzere sürekli şiddet uygulandı. Hem tek parti diktatörlüğü döneminde hem de Demokrat Parti döneminde solculara yönelik çok ağır baskılar uygulandı. Elbette diğer azınlıklar da (Rumlar, Süryaniler, Yahudiler, Malakanlar vs) sürekli olarak ağır baskı altında tutuldular.<br />
<br />
2) Sosyalist hareketin kitleselleşmesinin hemen ardından, devlet ve sağcılar şiddet olaylarına başladılar, pek çok eylem polisin ve sağcıların saldırısına maruz kaldı. Örneğin 68'de Konya'da Komünizmle Mücadele Derneği üyeleri sol gazetelere, öğretmenler derneğine ve TİP il merkezine saldırdılar, İzmir'de 6. Filoyu protesto eden devrimci öğrencilere sağcıların saldırısı sonrası 2'si ağır 13 kişi yaralandı. Bir süre sonra polis ve sağcıların saldırıları ile ölümler başladı. Bunları sıralı olarak verirsek;<br />
- Temmuz 1968'de Vedat Demircioğlu polis tarafından öldürüldü.<br />
- Şubat 1969'da Kanlı Pazar olarak bilinen olayda 6. Filoyu protesto eden devrimcilere "İslamcı" basının provokasyonları ile Komünizmle Mücadele Dernekleri tarafından örgütlenen saldırıda Turan Erdoğan ve Turgut Aytaç öldürüldüler.<br />
- 20 Eylül 1969'da Mehmet Cantekin faşistler tarafından, 28 Eylül'de Taylan Özgür polis (veya asker) tarafından öldürüldü. Peşinden Mehmet Büyüksevinç ve Battan Mehetoğlu öldürüldü (ve hiçbirisinin katili bulunamadı).<br />
- Nisan 1970'de Asteğmen Necdet Güçlü ülkücüler tarafından öldürüldü, sonrasında ise Hüseyin Aslantaş, Nail Karaçam, İlker Mansuroğlu, Şener Erdal ve Niyazi Tekin öldürüldü. 1970'in sonlarına kadar yaklaşık 20 devrimci öğrenci polis ve sağcılar tarafından öldürülürken, neredeyse hiç sağcı öldürülmemişti. 12 Mart geldiğinde 21 devrimciye karşılık 2 sağcı hayatını kaybediyordu.<br />
<br />
<br />
3) Bütün bunlara rağmen 12 Mart darbesinden sonra sola yönelik çok büyük bir saldırı dalgası gerçekleşti. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan asılırken, MAhir Çayan ve 9 arkadaşı Kızıldere'de, İbrahim Kaypakkaya işkencede öldürüldü, Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan Nurhak dağlarında, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir, Koray Doğan, Niyazi Yıldızhan, İbrahim Öztaş öldürüldü. Böylece Yaklaşık 50 devrimci öldürülürken, yüzlercesi işkence gördü ve tutuklandı. Bunlara karşılık neredeyse hiçbir sağcı tutuklanmadı.<br />
<br />
4) 1974 yılında sivil faşist hareket, 12 Mart döneminde büyük darbe almış, örgütsüz ve dağınık olan sosyalistlere saldırılara başladı, okulları, fabrikaları ve mahalleleri polisin gözetiminde faşistleştirme çalışmalarına başladılar. 1974'e kadar varolan suskunluk faşistlerin saldırılarıyla bozuldu. 1974 yılında İstanbul'daki en büyük öğrenci yurdu defalarca kez dışarıdan gelen faşistler tarafından basıldı, bu saldırılarda 24 öğrenci yaralandı, dışarıdan gelen hiçbir saldırgan yakalanmadı. Ankara'da ise 5 Temmuz 1974'de Ankara'da devrimci öğrencilere ateş açıldı. Bu arada cinayetler de başladı. 1974'de 4 devrimci ( İzmit'te Ümit Tok, Ankara'da Mehmet Filiz, İstanbul'da Şahin Aydın ve Adana'da Hüseyin Örek) faşistler tarafından öldürülürken, solcular tarafından tek bir sağcı öldürülmemiştir. 1975 Ocak ayında faşistler saldırılarını artırdılar, önce İTÜ'de başlayarak ülkenin dört bir yanına yayıldı.Çoğu saldırıdan sonra saldıran faşistlere bir müdahale olmazken solcular gözaltına alınıyordu (45 yılda hiçbir şey değişmemiş). 20 Ocak 1975'de Ankara'da Veli Yıldırım demir sopayla, 23 Ocak'ta ise İstanbul'da Kerim Yaman faşistler tarafından silahla öldürüldü. Şubat ayında önce Malatya'da sonra ise Elazığ'da faşizmi protesto mitinglerine polis desteğiyle faşistlerin saldırıları sonucu 47 kişi yaralandı. 15 Ocak'taki Türkiye'de 52 ilde TÖB-DER'in yapmış olduğu "Hayat pahalılığı ve faşizmi protesto" toplantılarına, Muş, Malatya, Tokat, Amasya, Maraş ve Adıyaman'da saldırılar sonucu 35 kişi yaralandı, 1 kişi ise hayatını kaybetti. Hızlarını alamayan faşist kitleler TÖB-DER, CHP binaları ve solculara ait dükkanları yaktılar. Amasya Taşova'da TÖB-DER toplantısına katılmış Banka Memuru Adnan Baykal faşistler tarafından linç eilerek öldürüldü. Tokat'ta sinema salonuna sığınan insanar faşistler tarafından yakılmaya çalışıldı. Türkiye çapında onlarca bina tahrip edilirken, onlarca kişi yaralandı. 20 Şubat'ta Erzincan'da solcuların mitingine faşitlerin ateş açması sonucunda bir çocuk kurşunlarla hayatını kaybetti. 1974 yılından MC hükümeti kuruluncaya kadar geçen sürede faşistler 10 devrimci be 1 çocuğu öldürüp yüzlercesini yaralarken, solcular tarafından öldürülmüş tek bir sağcı yoktur.<br />
<br />
5) 1975 yılında MC'nin kurulması ile faşist terör daha da şiddetlenerek bütün ülkeye yayıldı. Onlarca miting ve toplantıya faşistlerin saldırları sonucunda yüzlerce yaralamanın yanısıra, Nisan ayında Ali Gönel İstanbul'da faşistler tarafından öldürüldü, Ankara'da Yükseliş'teki boykotu kırmak için faşistlerin açtığı ateş sonucu yoldan geçen Burcu Öztürk isimli çocuk öldü. Mayıs ayında Sivas'da Hüseyin Esen isimli devrimci öğretmen öldürüldü. Haziran ayında Sakarya'da Hikmet Demir, Şavşat'da Hasan Şimşek öldürüldü. Temmuz ayında Bursa'da Ahmet Kırbulak faşistler tarafından öldürüldü.Iğdır'dan, Gerede'ye kadar ülkenin hemen her yanında çeşitli zamanlarda solculara ait dükkanların, TÖB-DER binalarının ve CHP merkezlerinin yakıldığı, saldırıya uğradığı, dinamitlendiği, bombalandığı saldırılar oldu. Ağustos ayında Kırşehir'de Ahmet Deveci öldürüldü. Eylül ayında Bursa'da Ali Genç isimli TÖB-DER üyesi öğretmen öldüüldü, Kırıkkale'de Vehbi Yılmaz, Muğla'da ise İbrahim Kocakıran isimli iki CHP'li işçi faşistler tarafından öldürüldü, Ankara'da ise Ayhan alkan isimli CHP'li işçi polis tarafından mitimg sonrasında silahla öldürüldü. İzmir'den Niğde'de, İstanbul'da vs çıkan çatışmalarda yüzlerce kişi yaralandı. Kasım ayında Niğde'de CHP'li İsmet Yücek öldürüldü. Bu sırada ilk kez ülkücü bir öğrenci 4 Kasım 1975'de Ankara Gazi Üniversitesinde çıkan çatışmada öldürüldü. 1974 başından bu tarihe kadar olan olaylarda 22 solcu öldürülürken, solcular tarafından öldürülen kişi sayısı 1'dir. Kasım ayında Ege Üniversitesi servis otobüsü faşistler tarafından tarandı, 5 Kasım'da İTÜ'ye saldıran faşistlere silahla karşılık verilmesi sonucunda ülkücü bir öğrenci hayatını kaybetti. 17 Kasım'da Erzurum'da Münir Çetinkaya isimli devrimci öğrenci faşistler tarafından vurularak öldürüldü. 1 Aralık'ta Cezmi Yılmaz ve Halit Pelitözü faşistler tarafından vurularak öldürülürken, Malatya'da Kazım Göktaş isimli devrimci lise öğrencisi 3. kattan atılarak öldürüldü. Ankara'da Devrimci Kenan Dayıoğlu öldürüldü. Seydişehir Alüminyum tesislerinde işçilere saldırı sonrası çıkan çatışmada bir faşist öldürüldü. 1974 yılından 1975 yılına kadar çıkan olaylarda, gazetelere göre çıkan olaylarda 58 kişi ölürken, bunların 28'i solcu, 6'sı ise sağcıydı, solculardan 25'i faşistler tarafından öldürülürken hiçbirisinin katili bulunmamıştı. 6 sağcının 4'ü ise yapılan saldırılara silahla karşılık vermesi sonucu meydana gelmişti ( 1'i Diyarbakır'da polisin açtığı ateş sonucu, diğeri ise başka bir ülkücü tarafından öldürülmüştü).<br />
<br />
Görüldüğü üzere Türkiye'de solun şiddete başvurması hem 12 Mart hem de 12 Eylül öncesinde savunma amaçlı olarak başlamıştı.<br />
<br />
Devam edecek<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div align="center">
</div>
<div align="center">
<center>
</center>
</div>
<br />
<br />
<br />
<div style="background-color: white;">
<br /></div>
<div style="background-color: white;">
<br /></div>
<div style="background-color: white;">
<br /></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="background-color: white;">
<br /></div>
<div style="background-color: white;">
<span style="font-family: Arial;">.</span></div>
siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-38180744247057849452012-09-27T05:29:00.001-07:002012-09-27T05:29:38.684-07:00Katliam tarihinden bir sayfa “Çorum Katliamı”<br />
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; margin-bottom: 10px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bu topraklar hakkında en sık söylenenlerden birisi hiç tartışmasız “Anadolu insanının hoşgörüsü” yalanı sanırım. Sadece Temmuz’un ilk haftası bile bu yalanı çürütmeye kanıt başlı başına, 1934 Trakya Yahudi Pogromu, 1980 Çorum katliamı ve 1993 Sivas katliamı tüm çıplaklığıyla, egemen unsur Sünni Türklerin büyük kısmının kendilerinden olmayana karşı nefretini gösteriyor. Çorum katliamının ülkedeki diğer katliamlar farklı olduğu bir noktası var, direnişlerin en genişinin ve başarılısının gösterilmesi.<br />Katliam hazırlıkları Mayıs 1980’de başladı, 27 Mayıs 1980’de MHP’li bakan Gün Sazak’ın öldürülmesinden sonra Çorum’da faşistler saldırmaya kalkışmış, fakat 78’deki Malatya ve Sivas katliam girişimleri ve hepsinden önemlisi Maraş katliamının tecrübesiyle, halk barikatlar kurmuş ve girişimi püskürtmüştür. Bu kadar kolay püskürtülmesinde bölgede görev yapan generalin tarafsız davranması da etkili oldu. Bu girişimden sonra general daha sonra görevden alındı, tıpkı Pol-Der üyesi bütün polislerin toplu şekilde Kayseri’ye sürülmesi yerine faşist polislerin doldurulması gibi. O tarihten sonra faşistlerin sürekli provokasyonları ortamı durmaksızın gerdi.<br />İkinci büyük saldırı dalgası 1 Temmuz’da başladı, o gün CHP’li ve solcu 4 kişi öldürüldü, ertesi sabah sokağa çıkma yasağı ilan edildi, faşistler 3 kişi daha öldürdü, Alevilere ait işyerleri yakıldı ve yağmalandı. Sadece Çorum merkezde değil Alaca ve Mecitözü ilçelerinde de saldırlar oldu, Mecitözü’nde 1 kişi öldürülürken Alaca’da 50’den fazla işyeri yakıldı ve 8 kişi yaralandı. Esas büyük katliam ise ertesi gün yaşandı. Cuma namazı sonrası hemen hemen bütün camilerde, Kızılbaşlar-Komünistler Alaaddin Camisini yaktılar konuşmaları yapıldı, camilerden akın akın çıkan kişiler Milönü mahallesine yöneldi, caminin yakılmadığını görenlerin bir kısmı geri dönerken, binlerce kişi başlarında polisler ve ağır silahlarla silahlanmış faşist militanların öncülüğünde önce Sigortaevleri ve Terlemezevler mahallelerinde Alevilere ait dükkanları yaktıktan sonra Milönü mahallesine yöneldiler. Çok şiddetli çatışmalardan sonra bu kitle püskürtüldü. Gün boyu çatışmalar devam etti, faşistlerin geriletildiği yerlerde polisler devreye girdi, panzerlerden barikat arkasındaki insanlara ateş açıldı. Yanlışlıkla gözaltına alınan faşistleri Vali devreye girerek çıkartırken, direniştekilerden gözaltına alınanlar işkenceyle öldürülüyordu. Bu kuşatma sırasında Alevi mahallelerinin suları ve elektirikleri de kesilmişti. Barikatlar arkasındaki halk halk komiteleriyle yemek dağıtımlarını kendileri yaptılar.<br />Bu büyük direnişten dolayı Maraş kadar büyük ölçekli bir katliam olmadı, fakat takip eden günlerde kentin Sünni mahallerinde işkenceyle öldürülmüş cesetler bulunmaya devam etti. Öldürülenlerin büyük kısmı, şehirdeki olaylardan haberi olmadan köylerinden gelenler ve Sünni mahallerinde tek yakalanan Alevilerdi.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; margin-bottom: 10px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Mahkeme tutanaklarından;<br />“Hamza Kökmen, Çorum’un Sarılık mahallesine dayıoğlu Elvan Çağlar’ın şehir içi göçüne yardımcı olmak için gelir. 15-20 kişi tarafından karşı mezhepten diye yakalanır. Bir inşaata götürülmek için çağrılan taksinin gelmesini beklerken kaçmaya çalışır, yakalanır, olay yerine (Çorum İbrahim Çayırı mevkiine) taksiyle götürülür, bir ağaca bağlanır, yüzü gözü bıçakla kesilir, deşilir, kurşunlanır. Bir ara öldü sanılarak bırakıldığı yerden, gözleri akmış biçimde sürünerek kaçmaya çalışırken yakalanır, 4 saat işkence sonucu öldürülür. Muhtarın da kararıyla gömülür. Cesedin gömüldüğü yerin kazılmasıyla 2 yıl sonra pantalonu, ayakkabısı vs. bulunarak, yakınları tarafından teşhis edilir. Sanıklardan birinin olaydan sonra kan tuttuğu için, ‘ben adam kestim diye sokaklarda bağırıp çağırdığı görülür..”</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; margin-bottom: 10px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; margin-bottom: 10px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
“(…) 4 Temmuz cuma günü faşistler bazı Alevi yurttaşları rehin almaya başladılar. Alevi Kartal ailesi o gün kapılarını sıkı sıkıya kapattı, korku içinde dışardan gelen sesleri dinledi. Birden onların da kapısı çalındı. Bazı kimseler ‘dışarı çıkın, öldüreceğiz sizi’ diye bağırdılar. Satılmış Kartal kapıyı kırılmak üzereyken açtı. Kapıdan elleri sopalı bir grup içeri dalmıştı. Satılmış Kartal o kargaşada kendini dışarı atmıştı ve bitişik apartmanda gizlenmeyi başarmıştı: Ama karısı, Gökçen Kartal evde kalmıştı. Kadının bağırmaları duyuluyordu. Gökçen Kartal sürüklenerek dışarı çıkarıldı. Orta yaşlı kadın önce yakınlardaki başka bir eve götürüldü. Aynı mahallede oturan Emine Üreyen, saldırganların bir ara Gökçen Kartal’ın kilotunu çıkartarak değneğe takıp salladıklarını, sonra urganla el ve ayaklarını bağlayarak götürdüklerini gördü.<br />Gökçen Kartal”ın ardından Emine Üreyen’in de kocasını rehin aldılar. Dehşetin kol gezdiği Çepni mahallesinde Süleyman Üreyen, silahlı ve sopalı insan avcılarının ikinci avı olmuştu.<br />Aynı saatlerde Ahmet Doğan bu cehennemden kurtulabilmek için göç hazırlığına başlamıştı. Bir kamyon tutmuş, eşyasını alelacele yüklemiş, çoluk çocuğunu da bindirmişti. Kendisi de tam kamyonun üzerine çıkacağı sırada, yani kurtuluşun eşiğinde iken ‘avcılar’ geldiler. Ahmet Doğan’ı ve arkadaşı Veli Solmaz’ı zorla kamyondan indirdiler, her ikisi de ‘kurtarın öldürüyorlar’ diye bağırdı. Ahmet Doğan ve Veli Solmaz ile birlikte rehin alınanların sayısı 4 olmuştu.<br />Mustafa Bağcı, Şükrü Yalçın, Hayri Büyücü, Mehmet Yılmaz da o saatlerde rehin düştüler.Rehin alınan 8 kişi kolları ayakları bağlı biçimde bir inşaatın bodrum katına götürüldüler. Hava kararmak üzereydi.<br />Aynı saatlerde, Çorum’da büyük olaylar çıktığını duyan Karapürçek ve Hacıpaşa köylerinden bir grup, traktörleriyle kente geldiler. Kent girişinde durduruldular ve yüzleri maskeli kişilerce kimlik kontrolünden geçtiler. Kontrolü yapanlar, ‘bunlar Sünni, bizden’ dediler. Köylüler o akşam daha kente bile girmeden kendilerini katliamın içinde bulacaklardı.<br />Mahallenin oba başkanı Eyüp Gül, ÜYD Çorum Başkanı Seydi Esenyel’i evinin önünde karşıladı: ‘Başkan’ dedi, ‘Alevilere ait 30′u aşkın ev ve işyeri tahrip ettirdim. Bir yandan da devam ediyoruz ve 8 tane rehinemiz var’(…)<br />ÜYD Başkanı olaylara ‘tanık’ olmaları için köylülerin orada kalmasını istemişti. Ancak köylülerin sağlama alınması için, ‘suça da iştirak ettirilmesi’ gerektiğini düşündü. Oba Başkanı’na bu doğrultuda talimat verdi.(…) Maskeli faşistler, köylüler ve rehinelerden oluşan topluluğa Esenyel son bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: ‘yapılan her hareket, Türk milletinin bölünmezliği ve parçalanmaması içindir. Köylülerle birlikte gideceksiniz bu işi bitireceksiniz. Öldüreceksiniz.’<br />Rehineler Çorum’un dışında biı-iki kilometre uzakta Hıdırlık mevkiine bir tarlaya götürüldüler.(…) Köylülerin başında 20 kadar maskeli kaldı. Diğer maskelilerden 10-15 kadarı rehineleri köylülerden 200 m. uzaklığa, ekinlerin içine götürdüler. Oradan silah sesleri geldi. Rehineler öldürülmüştü.(…)<br />Ölüm mangası Çorum’a geri döndüğünde ÜYD Başkanı kendilerine, ‘Türk Milliyetçiliği adına yapılan eylemler için minnettar olduğunu söyledi!”<br />Çorum Olayları sırasında bölgeden sorumlu 15. Piyade Tugayı Komutanı olan emekli Tuğgeneral Şahabettin Esengün, Nokta dergisinin 8 Haziran 1986 tarihli sayısında kendisine yöneltilen soruları cevapladı:<br />Nokta: … neydi Çorum Olayları?<br />ESENGÜN: Çorum Olayları bir mezhep kavgası değildi. Böyle bir imaj verilmeye çalışılmıştı. Mezhep ayrılığı, aşırı sağ ve aşırı solun çatışması için bir provokasyon olarak kullanılmıştır. (…) Münferit olaylar 1980 yılı içerisinde Amasya’da, Çorum da, Tokat’ta oluyor, zaman zaman ilgili valilerin talebi ile olayları önlemek için kanun gereği askeri birlikleri sevk ediyorduk. Ancak Gün Sazak’ın ölümünden sonra olayı protesto eder nitelikte Çorum il merkezinde ve özellikle alış veriş merkezinde çok yaygın dükkan tahrip etme, yangın çıkartma olaylarının başladığını bana intikal ettirdiler. Hemen Çorum’a gittim. Gördüğüm manzara dehşet vericiydi. Tamamen Alevilere ait olduğunu öğrendiğim bir kısım dükkan yakılmış, yıkılmış, tahrip olmuştu. Çoğunluk Alevilerin bulunduğu Milönü kesimine girmenin imkanı yoktu. Tamamen barikatlarla çevrilmiş ve adeta şehir bu görünümü ile ikiye ayrılmıştı. Şaşkınlığımı gizleyemedim ve zamanın Valisine ‘bir şehir bir gecede bu hale nasıl gelebilir?’ diye sordum. Daha sonra bana bağlı bir kısım birlikleri üst komutanlıktan aldığım emirle Çorum’a sevk ettim.<br />Nokta: İlk olayların başlangıcında bazı kamu görevlilerinin taraf tutması ya da olaylara müdahale etmemesi söz konusu mu?<br />ESENGÜN: Valiye ‘bir şehir nasıl böyle parçalanır’ dediğimi aktarmıştım size. Onun altında çok şeyler yatıyor. ‘Emniyet kuvvetleri neredeydi?’ diye sordum. ‘Bu dükkanlar polis kuvvetlerinin görev yaptığı bir yerde güpegündüz nasıl tahrip edilir ve önlenemez ve bir şehir iki kesime nasıl ayrılır, Doğu ve Batı Berlin gibi?’(…)<br />Nokta: Bildiğim kadarıyla 2 MHP milletvekili sizi bu olaylar sırasında ziyaret ediyor. Bu milletvekillerinin uyarılarındaki amaç neydi?<br />ESENGÜN : İsimlerini dahi hatırlamak istemiyorum. Bu milletvekilleri devamlı surette yaranın kabuklaşması değil, kanamasını isteyen tiplerdi. İşleri güçleri, Ankara’da belirli odakları tahrik etmek ve almış olduğu yetkilerle Çorum’a gelip, karmakarışık etmekti. Bu iki milletvekili olayların tarafımdan bastırılmasını memnuniyetle karşılamadı. Yani ne istiyorlardı? Bir taraf korunsun, diğer taraf öldürülsün. Yani katalizör rol oynamayacaksınız, güvenlik tedbirlerini tam olarak almayacaksınız, bir kesim ki ona Sünni kesim diyebilirsiniz, Alevileri esasen sıkışmış bir bölgede çevirmiş, onların üstüne saldırıp imha etmek istiyorlardı.<br />Nokta: Bu iki milletvekilinin size açıktan bir tehditleri söz konusu oldu mu?<br />ESENGÜN: Bir asker kişi olarak, bir generale tehditleri zaten sökmezdi de, ama ‘senin cezanı biz veririz’ gibi bir davranış içindeydiler. Özellikle biri fevkalade küstah bir tavır içindeydi. Bunun karşısında benden gerekli uyarıyı aldılar. Zamanın Valisi Yüksel Çavuşoğlu’nun makamında, son olaylar sırasında kendilerine Çorum’da bulunmamalarının daha hayırlı olacağını, güvenlik kuvvetlerinin ve güvenlikten sorumlu bana bağlı birliklerin burada vazifeli olduğunu ve asker oldukça onların beklediği manzaranın ortaya çıkmayacağını kendilerine söyledim.<br />Nokta: İkinci olaylar nasıl başladı. İkinci olaylar öncesi ne gibi olaylar cereyan etti?<br />ESENGÜN: Saat 13 civarında öğlen namazı vakti Jandarma Alay komutanlığından ayrılıp, tabur merkezine gideceğim sırada adeta bir merkezden sinyal almışcasına bir-bir buçuk saat içerisinde sağ kesim sokaklarında hayret verici bir biçimde barikatlar oluşturulmuştu. Şehrin muhtelif kritik ve kilit noktalarına yerleştirdiğim birlik komutanlarından devamlı telsiz raporları alıyordum. Sağ kesimin böyle çok ani barikatlarla donatıldığını, sol kesimde durumun nasıl olduğunu sorduğumda onlarda da aynı yoğunlukta barikatlar kurulduğunu öğrendim.<br />Nokta: Siz jandarma alayından çıkışınızda herhangi bir müdahale ile karşılaştınız mı?<br />ESENGÜN: Muazzam bir direniş vardı. Beni örtülü olarak enterne etmeye çalışıyorlardı. Jandarma Alay komutanlığı dahil her tarafı barikatlarla donatmalarının amacı buydu. Ve bunların bir merkezden sevk ve idare edildiğinden kesinlikle kuşkum yoktu. Sivil toplum bu ölçüde bilinçli olamaz. Alaaddin Camii’ni bombalama haberi bu sırada meydana geldi. ‘Alaaddin Camii’nin de yakıldığını söylüyorlar, kuvvetler nerede? Var mı böyle bir durum?’ dediğimde, orada görevli subayın, ‘kesinlikle böyle bir durum yoktur, cami güvenlik altındadır. Çünkü o civarda güvenlik önlemleri var. Ancak biliyorsunuz yer yer yangın çıkartıyorlar, cadde üzerinde barikatlar, alevler var. Demek ki camiyi yakıyorlar imajı vermek için- bu yangınlar çıkartılmış’ dedi. Askeri birlikler, çıkarılan bu sahte haberi alınan önlemlerle bir balon gibi söndürdüler. Ancak ne yazık ki, bu mizansene asker dışında bazı kamu görevlileri de inanarak Ankara’ya caminin gerçekten yakıldığını rapor ettiler (…) Maalesef her iki olayda da kesin olarak hatırlamamakla birlikte 50 civarında masum insan, kalleşçe kaçırılarak öldürüldü. Bunları önlemenin imkanı olmadı.<br />Nokta : Emniyet kuvvetlerinin tutumunu nasıl tanımlayabilirsiniz?<br />ESENGÜN: Şu anda emniyet kuvvetlerinden memnun olduğumu söyleyemem. Tabii, o olaylar bu görevlilerin gerçek tutumunu daha ziyade ortaya çıkardı. Öyle hadiseler oldu ki, polis teşkilatı görev duygusu içinde davranmış olsaydı, böyle bir sonuç ortaya çıkmış olmazdı.<br />Nokta: Olaylardan çıkar uman bazı mihraklardan bahsettiniz. Bu mihraklardan kastınız MHP -örgütlenmesi miydi? Yoksa başka bir örgütlenme mi?<br />ESENGÜN: Ben bu konudaki değerlendirmemi o zaman yaptım. İlgili makamlara ilettim. Daha doğrusu bağlı olduğum makamlara çok açık bir dille rapor ettim. Ancak bunlar tabii askeri rapor olduğu için, bir on yıl geçmeden açıklanamaz. Neden Çorum’da böylesine kanlı olaylar sahnelendi. Niyetleri neydi? Bu niyetlerini şu anda tam olarak teşhis etmiş değilim. Ne amaç güttüler, neden bu kadar insanı öldürdüler, öldürttüler? Niçin evler; işyerleri yakıldı yıkıldı? Amaçları neydi? Ülke çapında bir iç ayaklanmanın provası mıydı. Yoksa bir askeri darbeyi, askeri ihtilali zorunlu kılacak bir şey mi yaratmak istediler? Bir talan mı yaratmak istediler? Bunu çıkaramıyorum. Ama amaç ne olursa olsun, bu olayları yaratanları ve olaylarda maalesef maşa olarak kullanılanları lanetliyorum.”</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; margin-bottom: 10px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; margin-bottom: 10px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Katliam sırasında dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e katliam sorulduğunda verdiği yanıt “Çorum’u bırakın, Fatsa’ya bakın” oluyordu. Devrimcilerin çıkardığı sonuç ise öz savunma güçleri ile, direniş komiteleriyle direnmenin tek yöntem olduğuydu.<br />Katliamdan 30 yıl sonra, referandum öncesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çorum mitinginde, Osmanlı dönemi şeyhülislamlarından Ebu Suud’dan övgüyle bahsederken alanda bulunan onbinlerce kişi çılgınca alkışladırlar, Ebu Suud “Alevi kadınları size helaldir, Alevi çocukları piçtir” fetvasını veren din adamı olarak bilinir. 12 Eylül mahkemesi adındaki tiyatroda ise Çorum katliamı planlayıcıları “mağdur” olarak bulunmakta. Ve halen bizden bu referanduma evet veren herkesin demokrat olduğuna inanmamızı ve mahkemede gerçekten 12 Eylül’ün yargılandığına inanmamızı isteyorlar.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; margin-bottom: 10px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; margin-bottom: 10px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Not: Devrimci Yol savunmasından yararlanılmıştır.</div>
siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-21275695953252439772012-07-02T10:55:00.002-07:002012-07-02T10:55:24.676-07:0010 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (BÖLÜM 6)<br />
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<b><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">VI – Kitle hareketinin yeniden
örgütlenmesi ve önemli fırsatların yeşermesi <o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">75.
Yeniden örgütlenmenin görünümü dördüncü evrenin devrimci karakterinin arka
planında iki çelişkili unsurun birbiriyle mücadelesiyle belirleniyor. Bir yanda
işçi devletlerinde kapitalizmin restorasyonunun sonuçları diğer yanda
stalinizmin çöküşü ve yeniden örgütlenme için yeni süreçlere bıraktığı geniş
bir alan. Fakat bu olumlu ve olumsuz iki süreç önemli sınırlılıklar içerse de,
olumlu değişiklerin yaşandığı güncel devrimci durum ve ezilen kitlelerin
bilincinde olumlu değişiklikler için statik olarak kabul edilmemelidir.</span><span lang="EN-GB" style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">76.
Ekonomik kriz ve özelikle en sömürülen kesimlere göçmenlere, gençliğe,
kadınlara, Afro-Amerikalılara işçi sınıfına yaşattığı ağır sonuçları
kapitalizmin en kusursuz sistem, insanlığa en iyi yaşam koşullarını sunan
sistem olduğuna yönelik emperyalizmin ideolojik saldırısıyla çelişiyor. Bu
emperyalist kampanya 90’lı yıllarda yaşanan restorasyonun neden olduğu ekonomik
büyüme dönemine dayanıyor. İşte bu nedenle bu kriz kitlelerin bilincine sert
çarptı, kriz milyonlarca işçi <span class="hps">için;</span> <span class="hps">yoksulluk</span>
<span class="hps">ve yıkım</span> <span class="hps">getiren</span> <span class="hps">vahşi</span>
<span class="hps">kapitalist sistemin</span> <span class="hps">gerçek</span> <span class="hps">çelişkilerini</span> <span class="hps">ortaya koyuyor. Diğer yandan
Arap devrimleri bir kez daha devrimi gündeme taşıdı ve devrimin geçmişte kalan
ve yaşanması olanaksız bir şey olduğu yönündeki söylemlere son vererek
kitlelerin gücüyle iktidarın el değiştirebileceğini görünür kıldı. Bu kriz
dönemi kapitalizme tek alternatif sosyalizm için yolları açtı. Şimdiye kadar
işçiler arasındaki reformist ve bürokratik liderliklerin arabuluculuğuna rağmen
kapitalizme olan güvensizlik, politik partilere güvensizlik, devrimci önderliğin
krizi, işçi devletlerinin yokluğu ve sosyalizm için hiç bir referans noktası
olmamasına rağmen sosyalizm gerçek alternatiftir.</span><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">77.
Tanık olduğumuz tarihsel olaylar sendikal ve politik görünümde derin
değişikliklere neden oluyor. Farklı eğilimlerin pozisyonları sınıf
mücadelesinin içine girdiği büyük süreçlerde test ediliyor ve bu kitlelerin
deneyimlerinde liderlerine güven yada yeni saflaşmalara olanak veriyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span lang="DE-AT" style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: DE-AT; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">78.
</span><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Yeniden
örgütlenme için en büyük adımlar sendikalar sürecinde atılıyor. Hükümetlerin <span class="hps">ve işverenlerin</span> <span class="hps">saldırılarına</span> <span class="hps">karşı</span> <span class="hps">çeşitli</span> <span class="hps">bürokrasilerin</span>
<span class="hps">ikiyüzlülüğü kitlelerde ve özelde öncü kesimlerde bu liderlerin
politikalarını teste tabi tutuyor ve bu bürokratların karakterlerini ve kendi
mücadele isteklerinin ifade edilmesini kolaylaştırıyor. Ama ortaya çıkan öncüde
sınıfın bağımsızlığı fikri pek doyurucu olmuyor. Sıklıkla mücadeleci sınıf
alternatifinin yokluğunda bürokratik liderlerin tecrübesi yeni örgütlerin
gelişmesini ortaya çıkmasını sağlamıyor ve güçlerin kendileri için uygun
örgütlenmeleri yaratması için alan açıyor. İspanya’da sembolik bir durum
yaşadık: CCOO ve UGT konfederasyonlarının ihaneti. İmzalan sosyal diyalog
anlaşmasına karşı CCOO’da örgütlenmiş garson ve satış görevlileri işçilerinin
örgütlü olduğu sendikal yapı hemen bu sürece itiraz etti ve “bizim adımıza değil” diye kampanya yürüterek
yeni bir örgütlenme deneyimi başlattı. Fakat ABD’de ise General Motors süreci
tam aksi gelişti. Büyük bir ihanete uğramalarına rağmen işçilerce hiçbir
örgütlü alternatif mücadele yaratılması sürecine girilmedi. </span><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span lang="DE-AT" style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: DE-AT; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">79.
</span><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Yeniden örgütlenme
biçimleri politik arenada da yaşanıyor. Öncünün büyük burjuva ve reformist
partilerden edindiği deneyim yeni devrimci örgütlerin ortaya çıkması için
diyalog zemini açıyor. İlk süreç olumsuz bir süreçten olumlu bir yönelime
geçerek oldu. Yani mevcut örgütlenmelerden uzaklaşmalar gerçekleşti. Bu önemli
militanın yeni referans noktaları aramasına yol açtı ve bizim inşamız için
önemli bir mihenk taşıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">80.
Arap devrimi ile burjuva eğilimlerden biri olan; bölgede emperyalizmle çatışmasından
dolayı Orta Doğuda ağırlık kazanan burjuva milliyetçi eğilimler teste tabi
tutuldu. Devrimin başında Hamas, Hizbullah, Müslüman Kardeşler gibi islimi
liderlikler doğrudan ve dolaylı olarak kendi ve komşu ülkelerin diktatörlerini
savunup dayanışma gösterilerini bastırdılar. Bu durum Mısır ve Filistin
gençliğinin bu liderliklerden kopuşunu ya da en azından onlara karşı bir
güvensizliği başlattı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">81.
Geçen yüzyılın ilk başlarından beri emperyalizme karşı mücadelede Latin Amerika’da
referans olarak kabul edilen ve 21. yy. sosyalizmi uygulayan Bir diğer burjuva
eğilim Castro- Chavizm bazı erozyon işaretleri göstermeye başladı. Arap devrimi
ile diktatörlükleri yıkmak için sokağa çıkan ulusa karşı kana susamış
diktatörlükleri destekleyerek gerçek doğalarına geri döndüler. Bu yaklaşımları Arap
halkının nazarında ve dünyanın geri kalanında bu eğilime olan güveni
aşındırıyor ve bu yaklaşıma karşı mesafe konulmasına yol açıyor. Chavez’in Kolombiya
devlet başkanı Santos ile yakınlaşmasından ve bu yakınlaşma ile emperyalizmin
politikalarına artan teslimiyetten daha başka ne olabilir ki. Bu teslimiyet son
zamanda daha açığa çıktı; FARC üyelerinin teslimi ve Honduras’ta Pofrio Lobo
ile vardığı uzlaşma. Tüm bu uygulamaları Chavez’in takipçileri arasında krize
neden oluyor. Benzer şekilde Castro kardeşlerin Kübalı işçilere acımasız
saldırıları, Küba’da anti castroist muhalefeti ortaya çıkarıyor ve
kitleselleşiyor.(milyonlarca işçinin işten çıkarılması) <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">82.
Büyük reformist hareketlerin uzun süreli gelişimi ve ağırlık kazanması doğrudan
burjuvazinin bazı reformları gerçekleştirmek için sahip olduğu ekonomik gelişme
dönemlerin varlığıyla ilgilidir. İçinden geçmekte olduğumuz bu ekonomik kriz bu
reformların gerçekleştirilmesine alan tanımıyor ve reformist eğilimlerin
büyümesi için gerekli uzun ömürlü tavizler söz konusu değildir. Aksi
geçerlidir. İşçi sınıfı ve burjuvazi arasında bir sosyal savaş cereyan ediyor.
Bu reformist eğilimlerin güçleri, reformizmin karakteristik sınıflar arası
uzlaşmacı tutumuna biraz saflarında yer vererek hükümetlerin karşısında yada
yanında net ve keskin pozisyonlar alıyorlar. Ekonomik krizlerde, reformist
eğilimler cephesinde tarihsel kriz varlığını sürdürür ve komünist partilerin ve
sosyal demokrat partilerin yaşadığı tarihsel krizin şiddetlenmesinin nedeni
bundandır. İtalya’da komünist yeniden kuruluş ve İspanyada Birleşik Sol. Hatta
güçleri değişik ülkelerde farklılık gösteren 2000 yılların başında büyük etki
uyandıran ve alternatif kabul edilen Anti- Kapitalist partiler şimdi giderek
kendi gerçek doğalarına bürünüyor: Hükümetlerin
ve rejimlerin doğrudan ve dolaysız olarak sürmesine yardımcı olan seçimsel
reformist eğilimler olarak.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">83.
Arap dünyasıyla beraber İspanyada seferber olan gençlik yeniden örgütlenme
sürecinin en ileri adımını oluşturuyor. Gençlik dünya ekonomik krizinin
sonuçlarından ve hükümetlerin iyi bir gelecek sunmanın aksine tarihsel ve temel
haklarını tırpanlamayı önerdiği önlem paketlerinden en çok etkilenen kesimdir.
Yaşanan mücadelelerde gençliğin ağırlığı dördüncü evrenin çelişkilerini vurguluyor.
Gençliğin kendiliğindenciliği ve patlaması daha sıklıkla geç kuşaklarda tanık
olduğumuz radikalizmin ifadesidir. Özellikle şimdi stalinizm krizde ve gençlik
için bir referans noktası olamıyor. Bu nedenle gençliğin liderlik ettiği
gösteriler partilerin ve diğer geleneksel yapıların dışında kendiliğinden yaşanıyor.
Diğer bir yandan tüm barışçıl çözüm beklentileri ve iktidarın işçi sınıfı
tarafından alınmasına yönelik stratejinin eksikliği de kapitalizmin restorasyonundan
beslenen olumsuz yanların ifadesidir. Bu duruma bir katkıda “şimdi gerçek
demokrasi zamanı” türünden reformist karakterli bulanık örgütlenmelerin açtığı kanallardır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">84.
İşçi sınıfı ve gençlik için fiziksel ve görünür bir örgütlenme biçimi olmasa da
bugün internet örgütlenmede önemli bir araçtır ve geleneksel örgütlenmelerin
dışında insanlara çağrı yapmada, örgütlenerek bir araya getirmede artan bir
öneme sahip. Böylece internet Arap dünyasında kanıtlandığı gibi sınıf
tarafından kullanılmalıdır-kullanılabilir. Her ne kadar Çin ya da Mısır gibi
bazı rejimler kontrol etmeye ve baskı altına almaya çabalamasına rağmen
internet burjuvazi tarafından kontrol edilmesi daha zor ve bilginin görece
olarak özgür aktarılmasında ayrıcalıklı bir araçtır. Bu bakış açısından
devrimciler bu aracın tüm avantajlarından yararlanmalıdır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">85.
Kitlelerin ve öncünün eylemi bilinçlerinden daha ileride çünkü geleneksel
eğilimler ciddi kriz yaşıyorlar ve bilinci olumlu manada yukarı çekmede
yardımcı olacak, bir alternatif sunacak devrimci liderlik yoktur. Eylemler
birden alevlense ve patlayıcı olsa da işçilerin bilinci ve örgütlenmeleri
geriden geliyor. Sosyalist strateji için bir referansın eksikliği mücadelede
ortaya çıkan yeni öncünün kolayca pasifist ve burjuva demokratik çözüme ikna
ediyor. Bu durumun en güzel örneği Arap devrimidir. Ortaya çıkan öncü; Mübarek,
Ben Ali ve diğer rejimlere karşı çok radikal ve kahramanca mücadele yürütme
yeteneğine sahipken kendi ordularına, burjuva demokrasisine, emperyalizme, Gandi,
pasifim ve sivil topluma bakışta ilizyon yaşıyorlar. Bu iktidarın ele
geçirilmesi ve sosyalizmin gerçekleştirilemeyen bir ütopya olduğu kanısını
üreten aslında nesnel bir unsur olan kapitalizmin restorasyonunun doğrudan
etkisidir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">86.
Günümüzde yeniden örgütlenme yada yaşanan süreçler eski geleneksel burjuva
partiler yada reformist partilerde bir alternatif göremeyen binlerce ve
binlerce eylemciyi aydınlatıyor ve bu nedenle bu kitleler kendiliğinden
örgütlenerek bu partileri onaylamadıklarını ifade ediyorlar. Gençlik bu fikri
en iyi ifade ediyor. Bu nedenle yeniden örgütlenme solun kimi kesimlerinde olumsuzluk
olarak görülüyor( geleneksel sendika merkezlerinden kopuş ve reddetme, burjuva
partilerden kopuş ve reformist alternatiflerden ilerici beklentilerin
karşılanmaması) bu eksiklikten kaynaklı ortaya çıkan yeni politik örgütler ve
sendikalar daha olumlu bir arayış olacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">87.
Bu yeniden örgütlenme sürecinden dolayı, bu örgütlenmenin sonuçları ve sınıfın
mutlaka vermesi gereken mücadelede devrimci partilerin varlığı ve ilerlemesi
için giderek daha belirleyicidir. Bir başka deyişle, devrimci liderliğin
öznelliği giderek gerçekliğin nesnel unsuru halini alıyor. Paraguay ve Brezilyada
diğer ülkelerin aksine sendikal örgütlenmelerde bir gelişme yaşanıyor çünkü bu
ülkelerde bir devrimci kutup vardı ve bu geleneksel sendikalara karşı koyan bir
alternatifin inşasını mümkün kıldı. CT- Paraguay ve CSP- Conlutas Brezilya.
Aynı durumun benzeri İspanyada “Co.bas”
küçük bir sendikal alternatif olarak hükümete ve patronlara karşı verdikleri
mücadelede geleneksel sendikalardan umduklarını bulamayan değişik sendikalara
referans noktası oluyor. Co.bas aynı zamanda alternatif farklı sendika
kutuplarını koordine etmek, sendikalarda milliyetçi ve sektörel bölünmeye karşı
savaş, sınıfın kendi bağımsız liderliği için mücadele yürütmesi için ülke
genelinde büyük bir buluşma için çaba gösterdi ve içerisine devrimci bir kutbun
varlığından dolayı bu İspanyada mümkün
oldu. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">88.
Bu nedenle bu küçük devrimci kutuplar gerek politik gerek sendikal düzlemde
yeniden örgütlenme sürecinin nesnel gelişmesi için artan öneme sahip.
Önemlidirler çünkü genelleştirilmiş bir pencereden bakarsak bu sendika
liderlikleri hükümetler ve patronlarla iş birliği içerisinde olacaklar yada
patronların aşırı baskısına ve tehditlerine maruz kalacaklardır ve direnme
ihtiyacı, savaşmak isteyenlerin demoralizasyonu ve izolasyonunca yenilecektir.
Devrimci partinin ve mücadeleci sendika kutuplarının varlığı ve yokluğu sınıfın
bağımsızlığı politikası, işçi demokrasisi, mücadelede sınıfın birliği ve
bürokrasilere ve patronların politikalarına karşı mücadeleye adanmak ile
şekillenir ve bu her zamankinden daha belirleyici olacaktır. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">89.
Zamanında solun bir çok kesimini etkileyen oportünist dalga şimdi daha keskin
ifade ediliyor: kendilerini devrimci ilan eden büyük eğilimlerin politik ve ahlaki
dejenerasyonu. Devrimci olmak giderek istisnai bir durum ve sadece küçük devimci
partiler patronların, hükümetlerin ve rejimlere karşı sahip oldukları kararlı
politikalarla donatılmıştır ve bu partiler öncünün bir kısmı için referans
oluyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">90.
Bu açıdan düşünüldüğünde hareket şimdi tarihsel bir sürece giriyor ve bir süre
için biz birkaç ülkede somut öncü partileri inşa etmek için adım attık. Bu
bizim hem taşıdığımız en büyük sorumluluk ve büyük meydan okuyuşumuzdur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">91.
Tarihin kanıtladığı gibi devrimci parti olmadan devrimci süreçler belli bir
noktaya ilerlemez üstelik kaçınılmaz olarak gerileyecektir. Bizim için
sorumluluk budur. Biz küçüğüz fakat müdahalelerimizde tutarlı olmak koşuluyla
bulunduğumuz her yerde belirleyici olabiliriz<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">92.
Her şeyden öte bu devasa bir meydan okumaktır çünkü oynamamız gereken rolü
oynayabilmek için ve bize bırakılan alanları doldurabilmek için hareket
tarzımızı ve siyaset uygulamamızı devrimcileştirmeliyiz. Partilerimiz için
ihtiyaç olan devrim doğrudan farklı ülkelerdeki sınıf mücadelesinde ve
süreçlerde aldığımız tutumlarla ilgilidir. Bunun anlamı rutinden kopmaktır,
sosyal adaptasyon ve uzlaşmadan kopmaktır, süreci, mali meseleleri teori ve ideolojik
tartışmalarımızı devrimcileştirmektir. Cesur politikalarımızın gücüne ve bu
politikaların hareketlerde üreteceği etkiye inanmak anlamına gelmektedir. Aynı zamanda ne olduğumuzun ve ne
yapabileceğimizin gerçekçi farkında olmak ve sadece şimdi ne durumda olduğumuz
anlamına gelmemelidir. Hala hazırda önümüze çıkan fırsatlar yeterli değildir. Bilinçli
ve kararlı eylemlerle bu fırsatlara politik teorik yanıt vermek avantaja
çevirmemiz için gereklidir. Bu bizim büyük kavgamızdır.<o:p></o:p></span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-64886146061681198842012-06-27T13:35:00.001-07:002012-06-27T13:35:30.163-07:0010 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (BÖLÜM 5)<br />
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<b><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">V. Arap dünyasında devrim seyir
halinde <o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span lang="EN-GB" style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">65. </span><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Bugün, Arap dünyasındaki devimler
uluslararası sınıf mücadelesinin en önemli olayıdır. Dünya ekonomik krizi 30-40
yıllık baskıcı, işkenceci, siyasi özgürlükleri yok sayan bölgesel eski
rejimlerde yaşanan gerilimi artırdı. Bu sabit özelliklerinin yanında çürüme ve
diktatörlüklerin ve ona yaslanan burjuvazinin serveti ile kıyaslandığında
halkın çoğunluğunun yaşadığı özelliklede krizle birlikte tırmanan yoksulluk ve
işsizlik, sosyal harcamaların kesilmesi ve temel tüketim ürünlerindeki fiyat
artışları ile birleşip daha da ağırlaştı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;"> 66. Arap devrimleri dünya ekonomisini çok
fazla etkiliyor. Dünya petrol pazarının önemli sağlayıcısı konumundaki ülkeleri
devrim dalgası sarstığından beri petrolün üretiminde ve dağılımında
düzensizlikler yaşandı ve bu durum petrol fiyatlarının artışına yol açarak
dünya ekonomisini etkiler hale geldi. Eğer Arap devrimci süreci uzar ve yayılırsa,
istikrarsızlıktan dolayı fiyatlarda yaşanabilecek artışla, ekonomilerinde
kırılgan bir iyileşme yaşayan bazı ülkeleri de içine alarak, dünya ekonomisinin
daralmasına neden olan etkenlerin etkisini artıracak bir temel unsur olacak.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">67.
Arap devrimlerinin bir diğer merkezi etkisi ise emperyalizm tarafından korunan
dünya düzenini doğrudan etkiliyor olmasıdır. Bölgenin petrol kaynaklarına bağlı
jeopolitik öneminden dolayı kontrol, ABD tarafından İsrail ve Mısır ordularının
doğrudan finansı ile ifade ediliyor. İsrail ve Mısır dünyada en çok finans yardımı
alan ülkedir. Günümüzde Irak ve Afganistan’ın kritik durumu dışında dünya
düzeni için tehlikeye yol açıyor ve bölgede emperyalizmin kalelerine karşı bir
devrim öngörülemeyen bir durumu, istikrarsızlığı açığa çıkardı. Bir tarafta
bölgedeki dinamizm genişliyor ve ani ve devrimci süreçler bölgenin farklı
ülkelerinde yaşanıyor ( Yemen, Bahreyn, Suriye vb). Diğer tarafta Arap
dünyasındaki emperyalizmin en önemli müttefiki ve tamamen ABD yardımına bağlı Mısır,
devrimi yaşıyor. Ekonomik krizin sonuçlarına karşı devasa kitle gösterileri
yaşandı ve emperyalizmin bölgedeki varlığı için büyük tehlike olan Arap dünyası
ile birlikte Avrupa’yı etkiledi.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">68.
Arap dünyasındaki devrim sadece emperyalizmin müttefiki diktatöryel rejimleri
karşısına almıyor. Aynı zamanda bölgede emperyalizmin jandarması rolü oynayan İsrail
devletini tehdit ediyor, İsrail ve Filistin’e komşu iki ülke; Mısır ve Suriye
ve tüm Arap dünyası devrimci süreci yaşıyor. Filistin halkı ve onun kurtuluşu
için şimdi daha güçlü bir dayanışma duygusu var. Filistin davası
antiemperyalist görünümlü ve İsrail ile barış içinde bir arada yaşamın
sürdürülmesine yönelik emperyalizmin politikasını karşısına alarak Arap
mücadelelerini birleştiriyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span lang="EN-GB" style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">69. </span><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Arap devrimi Filistin’e(de) ulaştı.
Nakba’nın yıldönümünde yapılan gösterilerde kitleler sınırlara yürüdü, Siyonist
ordunun yanında Arap ülkelerinin polisleri ile de çatıştılar. Eylemcilerin 3.
intifadanın başlatıldığını söyledikleri bu karşılaşma tüm süreci daha da
derinleştiriyor ve Siyonist üssü tehlike altına alıyor. Mübareğin devrilmesiyle
ilk yumruğunu indirdi: kısmen de olsa Mısır ve Gazze arasındaki Rafah sınır
kapısı açıldı ve Gazze ablukası gedik verdi.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span lang="DE-AT" style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: DE-AT; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">70.
</span><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Bu devrimler
halkçı bir karaktere sahip. Irak ve Afganistan özgürlük savaşından farklı bir
karakterle Mısır gibi bazı ülkelerde işçi sınıfı örgütlü bir biçimde yer aldı.
Arap dünyası ile birlikte Avrupa’da gençlik öncü olarak önemli rol oynuyor. Sınıfın
ve gençliğin süreçlere bu özel katılımı, tüm dünyadaki mücadelelerde gençlik ve
işçiler için bir referans oldu. Aynı zamanda Arap devrimi kitlelerin işleri
eline almalarına karar verdiklerinde, insanlığın acılarını sonlandırmak için
tek geçerli strateji olan devrimin geçerliliğini ve kitlelerin gücünü bir kez
daha kanıtladı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">71.
Devrimle dayanışma ülkeden ülkeye hala benzersiz. Mısırda yaşandığı gibi
sahneye işçi sınıfının ve gençliğin çıkışı tüm dünyada dayanışmayı motive etti.
Fakat bu dayanışma aynı şekilde diğer ülkelere gösterilmedi, özellikle birçok
sol akımın Libya diktatörüne destek çıktığı görüldü. Kaddafi’nin katliamlarına
rağmen solun önemli kesimi, Chavez ve Kastro kardeşlerin rehberliğinde Kaddafi
etrafında bir araya gelirken halkın karşısında durdu. Bu durum çok fazla kafa
karışıklığına neden oldu ve neredeyse Libya ile dayanışmaya yol açmadı. Ama bu
durumu emperyalizmin müdahalesi daha zorlaştırdı. Benzer bir durum Suriye’de
yaşanıyor. Gösteriler için bir araya gelen kişiler katlediliyor fakat
uluslararası bir dayanışma yok çünkü sol rejime taviz veriyor. Suriye rejimini
destekleyen ülkeler İran, Venezüella ve Küba olduğunu bir tarafa not edelim.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span lang="DE-AT" style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: DE-AT; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">72.
</span><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Politik İslam, Arap
devrimi testinden geçemedi. Genel olarak tüm eğilimler bir prestij kazansa da
emperyalizm ve İsrail ile karşı karşıya gelmelerinden dolayı İran’ın Ayetullah
rejimi, Hizbullah ve Hamas tavır alamamaktan kaynaklı bir erozyon yaşıyor hatta
Hamas’a karşı gösteriler yapıldı. Bu hareketler kitlelerin karşı karşıya
geldiği hükümetlere destek oldular; mesela Esad, Hizbullah tarafından
destekleniyor. Burjuva milliyetçiliğinin ve stalinizmin çöküşü devrimci
alternatifin inşası için daha iyi bir alan açıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">73. Arap dünyasındaki devrimci gelgitler merkezi olarak
bölgedeki emperyalist politikaların desteğini alan diktatörlük rejimleri
karşısına aldığında, 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan dünya düzeni ve Bush’un
yenilgisinin yanında emperyalizmin liderliğine krizi taşıdı. Fakat emperyalizm,
her ülkede sahip oldukları iç dinamiklerle olan ilişkisiyle kendisi için daha
iyi bir kontrolü garanti edecek ve bölgedeki sömürgeci sömürüsünün istikrarını
sürdürmesine izin veren bonapartist rejimleri destekleyerek bu çerçevede
müttefikleri ile uyum içinde yeni bir pozisyon almaya çabalıyor. Emperyalizm iktidara
gelebilecek hükümet projelerine göre kendini ayarlamaya çabalıyor çünkü var
olan iktidarların saldırı altında olması bu hükümetlerin görevi bırakmasından
daha fazla istikrarsızlık yaratıyor. Libya’da takındığı pozisyon bu durumun en
güzel örneğidir. İlk başlarda Kaddafi’yi destekledi fakat iç savaşın yol açtığı
istikrarsızlıktan dolayı emperyalizm kendi kontrolünün dışına çıkabilecek
isyancı güçleri yok etmek ve petrole ulaşmak için müdahale etti. Bahreyn’de Suudi
Arabistan’ın müdahalesini destekledi ve halkın mücadelesini ortadan kaldırdı. İşte
bu nedenle diktatörlüklere karşı mücadele bölgedeki emperyalist varlığa karşı
mücadeleyle birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü emperyalizm bölgedeki
diktatörlükleri destekliyor, bu bonapartist rejimleri güçlendiren bu destektir.
Diktatörlüklere karşı ayaklanmaya ve silahlı mücadeleye başvurmak artık Yemen’de
olduğu gibi daha fazla gereklidir. Mısır’da emperyalizm Mübarek’i destekledi ve
sadece Mübareği bir başkası ile yer değiştirmeyi kabul etmek durumunda kaldı ve
sonrasında kitleler baskıya karşı çıktığında ve hükümetin bir kaç değişiklikle
yenilenmesine karşı çıktıklarında son olarak askeri cuntayı onayladı. Bir kural
olarak emperyalizm mümkün olacak en az istikrarsızlığa yol açacak bir çözümü kabul
ediyor. Fakat devrimin iktidarının diktatörlükleri tamamen ortadan kaldırması
ve gücünü kullanması tek çözümdür. Burjuvazi için yer değişikliği gerçekleştirebileceği
somut alternatiflerin yokluğu daha fazla radikalizasyona yol açabilir. Suriye
ve Yemen’in durumu gibi, silahlı çatışmalar ve yeni iç savaşlar. Mısır’ın
durumunda emperyalizmin desteğine ve şimdi cuntaya yaslanan Müslüman Kardeşlere
rağmen hala büyük çelişkiler mevcut ve gençliğin durumunda olduğu gibi devrime
öncülük eden sektörler arasında karşı karşıya gelişler yaşanıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">74.
Arap devriminin evrimi ya da sonu uluslararası politik durumu etkileyecektir. Krizin
sonuçlarına karşı sınıfın direnişine olan etkisiyle( zaferlerle ve
yenilgilerle) hem bir referans noktası olarak ve hem de emperyalizmin ekonomik ve
politik krizini derinleştirerek ya da derinleştiremeyerek. Biz bugün bölge
genelinde devrim ve karşı devrim arasında uzun sürecek bir mücadeleye,
mücadeleleri büyütecek ya da derinleştirecek muhtemel süreçlerin cereyan
edeceğini düşünüyoruz. Üstelik gençliğin
mücadelesi ve daha önceki süreçlere liderlik eden İslami eğilimlerin zayıflığı söz
konusudur. Filistin ve Suriye bu eğilime örnek gösterilebilir. Aynı zamanda
devrimci liderliğin yokluğu zaferleri engelleyen krizlere, Bahreyn’deki gibi
bölgesel yenilgilere ve Libya’daki açmazlara neden oluyor. Bugün Arap devrimi
dünya durumunun en yüksek zirvesidir ve dolayısıyla sonuçları iyi ya da kötü
kesinlikle sınıf mücadelesini ve dünya durumunu etkileyecektir.<o:p></o:p></span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-64433172867763575312012-06-26T12:21:00.000-07:002012-06-26T12:22:06.270-07:0010 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (BÖLÜM 4)<br />
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<b><span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">V – Avrupa’da işçi sınıfının ve
gençliğin yükselişi<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<b><span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;"> </span></b><span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">49.
Avrupa’daki durum tamamen iki yapısal unsurun koşuluna bağlıdır. Bir yanda
önemli politik krizleri açığa çıkartan ve hakim sınıflar üzerinde çatışmaya
neden olan derin ekonomik kriz diğer yanda ise kıta genelinde işçi sınıfının ve
gençliğin güçlü yükseliş dalgası var. Bu iki unsurun aynı anda meydana gelmesi
Lenin’in 1. Dünya savaşı başlarında kıtada devrimci durumun yaşandığı sonucuna
varmasına benzer şekilde Avrupa genelinde bir devrimci durumu açığa çıkarıyor.
Ülkelerin çoğunun devrimci durumu yaşadığı anlamı çıkarılmamalı, ama güçlükler
ve derin yapısal değişiklikler içinde bulunduğumuz günleri sınıf mücadelesi
açısından önemli hale getiriyor ve bir dönem olarak açılan devrimci durum
birçok ülkenin gündemindedir ve hazırlıklı olmamız gereken durum budur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">50.
Krizin ilk günlerinde, krizin açığa
çıkaracağı sonuçlar düşünüldüğünde burjuvazinin saldırıları ve işsizliğin
artışından kaynaklanan korku ile bir savunma reaksiyonu hakimdi. Bu yüzden
politik ve sendika liderlerinin rolünü belirleyen burjuvazinin saldırılarını
durdurmak oldu. Derin borç krizi ortaya çıkınca burjuvazinin işçi sınıfı
saldırıları ayyuka çıktı ve sınıfın geniş birliğini içiren direnişler başladı
ve bu direnişler bölgede sınıf mücadelesinin yeni momentine kapı açtı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">51.
Avrupa’daki yükselişin en önemli temel özelliği, 2000’li yıllarda Avrupa’da ve Amerika’da
sokakları dolduran küreselleşme karşıtı hareketlerin ve Latin Amerika’da açığa
çıkan ve kaybedilen devrimlerin aksine sınıfın, savaşa kendi yöntemleri ile bir
sınıf olarak katılmasıdır. Fakat bu sınıfın, her yükseliş zamanında öncü
olacağı demek değildir. Yunanistan’da işçi sınıfı hareketin merkezindeyken, İspanya’da
15 Mayıs hareketinde gençlerin başını çektiği halkın yoğun katılımı bu duruma
iyi birer örnektir. Ayrıca sendika bürokratlarının kurduğu barikatlarla rağmen proletaryanın
gösterilerde yer almasını vurgulamalıyız. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">52.
Avrupa’da açığa çıkan kitle seferberliklerinde genç öncülerin, gençlerin yer aldığı
vurgulanmaya değer. Katılımları çok kitlesel çünkü Avrupa işçi sınıfının genç
kuşakları, eski kuşakların sahip olduğu sosyal haklar ve yaşam koşullarını elde
edemiyor. Gençler arasında ikiye katlanan oranıyla işsizlik yaygınlaşıyor. İspanyada
resmi rakamlara göre yüzde 20 olan işsizlik gençler arasında yüzde kırka ulaşarak
skandal bir orana yükseldi. Ekonomik kriz, gençlere kapitalizmin onlara ne vaat
ettiğini berrak bir biçimde gösteriyor ve daha önceki kuşaklardan daha kötü
yaşam koşulları sunuyor. Gençlik, kadınlar ve göçmenlerle birlikte Avrupa işçi
sınıfının en çok sömürülen kesimlerindendir. Gençler kendilerini daha güçlü
ifade ediyorlar çünkü gelecek umutlarından başka kaybedecekleri bir şey yok. Bu
geleceksizlik işçilerle ve işsizlerle birlikte gösterilerde daha aktif olarak
katılan gençliği mücadeleye taşıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span lang="DE-AT" style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">53.
</span><span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">Var olan
seferberlikler gerekli olan halkçı karaktere sahip. Yüzyılın başında(2000’li
yıllar) ortaya çıkan gençliğin G-7, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası
örgütlere karşı antikapitalist mücadelesinden oldukça farklı seferberlikler
yaşanıyor. Bu seferberlikler tamamen krizin somut sonuçlarına ve tasarruf
planlarını yürürlüğe koyan hükümetlere karşıdır. İşte bu ne nedenle ezilenlerin
farklı kesimlerin katılımını özelliklede gençliği içinde barındırıyor. Kısaca
krizden etkilenen tüm kesimler. Seferberlikler esnasında yaşanabilecek en büyük
zorluklardan biri, farklı kuşaklardan oluşan sınıfın birliğini sağlamak olacaktır.
Burjuvaziye karşı birlikte savaşmak, burjuvazinin saldırılarına karşı savunuya
geçmek sadece sokak gösterilerinde değil iş yerlerinde de bu birliği sağlayarak
savaşmak önemlidir. Diğer bir büyük zorluk ise gençliğin özel ihtiyaçlarına
yanıt geliştirecek politikalar ve projeler üzerinde fikir üretmektir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">54.
PIIGS olarak adlandırılan ülkelerde yaşanan önemli seferberliklerin yanında Yunanistan’ın
durumuna özel önem vererek, kıtada 60 ve 70’li yıllarda eş zamanlı yaşanan
seferberliklerden sonra en önemli kitle seferberlikleri yaşanıyor. Burjuvazinin
saldırıları Yunanistan’da diğer ülkelere göre daha şiddetli ve sonuçta direniş
ve seferberliklerin boyutları da daha şiddetli. 2010 yılında Yunanistan’da 10
genel grevden fazlası yapılırken, Almanya proletaryası nükleer santrallere
karşı önemli gösteriler yapmasına rağmen henüz bir seferberliğe girişmedi.
İngiltere ve Fransa’nın durumunu da belirtmeliyiz. Almanya’dan sonraki bu
emperyalist ülkelerde kitle hareketlerinde yükselişler yaşanıyor. En güncel örnek
olarak diğer gösterilerinin yanında gençliğin Londra ve diğer şehirlerin mahallerindeki
isyanıdır. Tüm bunlar ülkedeki sosyal ve politik durumun ne kadar patlamalı
olabileceğini gösteriyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">55.
İşçi sınıfının sahneye çıkışı ve ekonomik krizin sürekliliği farklı ülkelerde
politik krizleri açığa çıkardı. Tekrarlayan politik krizler bugün Avrupa’nın
ana gündemidir ve seçimlerde tasarruf planları uygulayan hükümetlerin yenilgi
almaları (Yunanistan ve İngiltere) politik krizin ifadesi olarak
değerlendirilmelidir. Hatta kimi ülkelerde (İrlanda Portekiz) hükümetler erken düştü.
Fakat tüm politik krizlerde burjuva partileri ardı ardına hükümete geliyor ve
bu partiler halkın gözünde erozyona uğruyor ve nüfusun çoğunluğu bir çıkış yolu
göremiyor yada değişiklik umudu taşımıyor. Alternatifsizliğin yokluğunda
burjuva partilerinin bu erozyonu tarihsel olarak güçlü olan Avrupa’nın
demokratik burjuva rejimlerinin zayıflamasına ve bozulmasına yol açıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">56.
Politik krizler sadece her bir Avrupa ülkesini değil, birlik içinde bu
ülkelerle ilişkide bulunan ülkeleri de etki altına alıyor. Yunanistan, Portekiz,
İrlanda gibi Euro bölgesindeki ülkelerin iflas etme olasılığı, bu ülkelere AB
Bankası ve IMF ile müdahale etme ihtiyacı, Almanya ve Fransa arasında ve birliğe
liderlik etme mücadelesinde yüksek bir gerilime neden oldu. Bu gerilimler Euro’nun
ortak para birimi olarak kullanılmasının tehlikeye atıyor buda 50 yıllık Avrupa
emperyalizminin politikasının kriz içinde olması anlamını taşımaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">57.
Birlik içinde yaşanan en keskin çatışmalardan biri ve Şengen anlaşmasıyla
başlayan kitlesel göçlere karşı alınacak tutumdur. Kuzey Afrika ülkelerinden, Lübnan’ın
çatışmalı ortamından göç edenlere yönelik İtalya ve Fransa hükümetlerin bu
göçlerin Avrupa içine yayılmasını engellemeye yönelik politikaları. Danimarka
birlik ülkelerinden gelecekleri sınırdan içeriye girmesini askıya aldı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">58.
Bu ülkelerin birkaçında direnişe rağmen hükümetler tasarruf planlarını
uygulamaya koydu fakat bu planlar burjuvazinin ani bir iyileşme sağlaması için
garanti olmayacaktır, yapısal krizleri basitçe planlarla çözülemeyecektir. Kriz
hala mevcut ve bu nedenle burjuvazi bir kez daha, daha şiddetli saldıracaktır.
Şimdi Portekiz, Yunanistan, İrlanda ve İspanyada yaşandığı gibi. Şiddetli
yapısal planların uygulanması yolundaki politika, farklı ülkelerdeki politik
krizlerin süreceğinin kanıtı ve bu durum Avrupa Birliğinin ve ülkelerin kendi
iç gerilimlerinden kaynaklı krizini daha da derinleştiriyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">59.
Kitle seferberlikleriyle karşılaşan burjuvazinin dayandığı iki temel köşe taşı
var: kitle hareketindeki yükselişi engellemek ve dağıtmak için sınıfın
geleneksel liderlerini kullanmak ve sınıfı birbirinden farklılaştırmak, kendi
içinde dağıtmak. Sınıfı bölme politikası temel olarak yerli işçi sınıfının
göçmen işçilerden ayrılaştırılmasıdır. Bir diğer yöntem ise genç ve yaşlı işçi
sınıfı arasındaki ücretlerde ve sosyal haklardaki uçurumdur. Bu bölünme
işçilerin ortak bir liderliğine sahip olmayan farklı sektörlerdeki farklı
sendikalarla daha da derinleşiyor. Son olarak bölünme aynı saldırı planlarından
muzdarip olan farklı ülkelerin işçi sınıflarının aynı hedefler doğrultusunda
burjuvazinin planlarına bir bütün olarak karşı koyacak bir birleşik plandan
yoksun oluşudur. İlaveten ulusal baskıdan dolayı sıklıkla bir ülkedeki farklı
uluslar arasında İspanyada olduğu gibi ciddi bölünmelerdir. Burjuvazinin
politikaları sendika bürokrasiler sayesinde işçi hareketi içinde yer ediyor ve sınıf
içindeki bu çatlaklıklar genişliyor. Bu
durum işçi sınıfının burjuvazi karşısındaki savaşında güçlü bir engel
oluşturuyor. Şimdi sınıf birleşik değildir ve sermayenin yönelttiği vahşi saldırılar
dikkate alındığında eğer burjuvaziyi yenmek istiyorsa işçi sınıfına mümkün olan
en geniş birleşik cepheyi dayatıyor. İşte bu nedenle sınıfın bu bölünmüşlüğün
üzerinden gelmek ve birliği gerçekleştirmeyi başarmak öncelikli ilk sıradaki
görevdir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">60.
Sınıfın bölünmüş olmasının dışında sendika bürokrasisi burjuvazi için temel bir
rol oynuyor ve sisteme ve hükümete karşı yöneltilen öfkeyi engelliyor. Ülkede
yaşanan hoşnutsuzluğa ve politik krize rağmen CGIL(İtalya) sendika
konfederasyonu genel grev için yapılan çağrıya yanıt vermedi. Gerçek olan sendika bürokrasinin uzun süredir
tabanlarına hiç bir olumlu katkı sağlamadıklarıdır. Ve şimdilerde ayakta
kalmaları için hükümetlerden hibeler alıyorlar. Buda devletle yapısal ilişki
içinde bulunmalarına yol açıyor. Birçok ülkede sendika liderleri büyük
firmaların yöneticileri gibi bir fonksiyona bürünüyor ve emeklilik fonlarının yönetiminde
yer alıyorlar. Bu fonları finans pazarında yatırım aracı olarak kullanıyorlar.
Krizle yaşanan kutuplaşmayla bürokrasiler görüşme masalarında devletin finansal
sisteminin bekası ve ayrıcalıkların korunması için işçilerin haklarını
pazarlıyorlar. En güzel örnek İspanyada gerçekleşti. UGT ve CCOO, Zapetero ile
emeklilik yaşının yükseltilmesi ve on yılarca yıl verilen mücadeleler sonucunda
işçi sınıfının kazanımlarını ipotek altına alan anlaşmayı doğrudan imzalamaları
oldu.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">61.
Bürokrasiler, krizde ve tasarruf planlarının sorumlusu olarak AB kurumlarını
suçlayarak, sanki bu planları uygulamaya sokan hükümetleri değilmiş gibi kendi
ulusal hükümetlerinin düzlüğe çıkarmak için çabalayacaklar. Günden güne
yenileri uygulama zemini bulan tasarruf planlarına karşı eylem çağrısı
olduğunda seferberliklere güç katmıyorlar, tüm istedikleri kitlelerin kabaran
öfkesini yatıştırmak için egzoz valfi olarak görev yapmak.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">62.
Sosyal adım altında sendikaların patronlarla devlet aygıtı arasındaki ilişkisi
toplumsal yaşamda ciddi bir erozyona, taban ve liderleri arasında uçuruma neden
oluyor. Daha krizin etkileri işçi sınıfının kazanımlarını ciddi biçimde
vurmamışken, rutin görüşmeler ve kayıpların minimalize edilmesi uğraşıları,
işçi sınıfınca hoş görülmüştü. Devlet aygıtının kontrolü elinde bulundurması
işçi sınıfının bu ataletsizliği ile sağlandı. Avrupa’daki kriz ile yeni bir
gerçek ile başbaşayız. Yaşam standartlarına karşı şiddetli saldırı ile eski
liderlikler krizden mağdur olmaya başladı ve liderlerle taban arasındaki
ilişkilerde yeni bir moment başladı. Yeniden örgütlenme, alternatif
sendikaların inşa edilmesi, merkez sendika aygıtındaki bürokrasilere karşı
muhalefet. Tüm bunların ortaya çıkması her şeyin kolaylaştığı anlamını taşımaz.
Direnişin atomizasyonu ve güçlü politik ve sendikal bürokrasilerden dolayı hala
devasa engeller var. Her ne kadar kendi içlerinde erozyon yaşansa da bu eski
örgütlenmeler hala kitleleri kontrol altında tutuyor fakat işçi sınıfının
ihtiyaçları ve sendika merkezlerinin pozisyonları arasındaki uçurum
derinleşmeye devam ediyor. Krizin en ağır hissedildiği bu günlerde tasarruf
planlarına karşı koyuş reddediliyor ve tarihsel mücadelelerle kazanılmış
hakların elden gitmesi karşısında yeni anlaşmalara itiraz edilmiyor. Bu
liderliklere karşı özellikle en çok sömürülen krizden en çok etkilenen
göçmenler ve gençler arasında öfke gelişmeye başlıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">63.
Tüm yükseliş dalgasına rağmen Avrupa’da bürokratik ve reformist liderler
şimdiye kadar mücadele sürecini durdurma ve yolundan saptırmayı başardı. İşçi
sınıfı tarihsel bir yenilgi almasa da burjuvazi hala şiddetle saldırıyor,
mücadelede geriye ve ileriye doğru hareket ediliyor ama henüz sona gelinmedi. Bu
hükümetlerin politik krizini derinleştiriyor, sınıfın geniş kesimlerini ve
gençliği sendika bürokrasilerinden ve reformist partilerden uzaklaştırıyor. Sosyal
hoşnutsuzluğa yanıt veremeyen alternatif politikalar üretemeyen krizden bir
çıkış yolu bulamayan rejimlerin krizi büyüyor. Devrimci liderliğin eksikliği,
kapitalizme sağlanan uyum ve seçim aldatması koşullarında ve Avrupa’nın yaydığı
burjuva demokratik rejim ve hala hazırda kontrolü elinde olan sendika
bürokrasilerinden dolayı açığa çıkacak bir kırılganlığı küçümsememeliyiz. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: 'Times New Roman', serif;">64.
Eğilim, bu yüzden yeni Yunanistan’dır yeni Almanya değil. Yeni sosyal huzursuzlukların
yaşanacağını görüyoruz ve bunun daha ve daha fazla şiddetli Portekiz’de “geraçao
a rasca” yürüyüşü ya da İspanya 15 Mayıs hareketi gibi geleneksel liderlikleri
bir kenara atacaktır. Alternatif bir çıkış olmadığından bu hareketler bu tür
eğilimler içinde gelişiyor. Fakat bu süreçler sona gelmedi ve daha ve daha
şiddetli olarak krizin yaratmış olduğu objektif ve geleneksel liderliklere olan
güvensizlik ve kredinin tükenmesinden kaynaklı öznel nedenlerde dolayı giderek
derinleşerek açığa çıkacaktır. Tüm yükselişleri ve geri çekilişleriyle bu süreç,
sınıf için çatışmacı ve devrimci alternatif için yeni bir sayfa açıyor.<o:p></o:p></span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-25435451320397944102012-06-25T11:51:00.003-07:002012-06-25T11:51:26.089-07:0010 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (BÖLÜM 3)<br />
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<b><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">III – Görünüm: artan sosyal ve politik
kutuplaşma</span></b><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span lang="EN-GB" style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">37.</span><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;"> Krizin ilk evresiyle başa çıkmak için
emperyalist devletler finansal sistemlerine ve büyük şirketlerine milyarlarca
dolar enjekte etti. Bu müdahale ile ekonomide 2009’un son ve 2010’un ilk
dönemlerinde bazı iyileşmeler sağladılar. Devasa açıklar ve mali kriz finansal
sisteme devlet müdahalesini gerektirdi ve bu müdahale için ihtiyaç duyulan
finansal yük, harcanan paranın geri konması için, işçi sınıfının kazanımlarına
yönelik saldırılara yenilerini eklediler. Bu müdahale ihtiyacı bir sosyal
savaşa, burjuvazinin işçilere yönelik saldırılarına ve ülkeler arasında
finansal sisteme yönelik tartışmaları açığa çıkarıyor. Fakat bu iyileşmeler
yeterli olmayacak ve ülkeler krizden çıkmayı bu şekilde başaramayacaklar.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;"> 38. Krizin ağırlığı burjuvaziye sadece ve
sadece daha şiddetli saldırıları ve sömürüde yeni bir tarihsel seviyeye
ulaşacak yöntemleri uygulatıyor. Bu nedenle krizin çözümü ya burjuvazinin işçi
sınıfını yenilgiye uğratma kapasitesine ya da tersinden işçi sınıfının
burjuvaziyi alt edip iktidarı almasına bağlıdır. Bu nedenden ötürü biz uzun
yıllara yayılan bir kriz ve mücadelelerle dolu, hala hazırda ortaya çıkan iki
temel olaya, bir tarafta aşırı sağın ve yabancı düşmanlığının seçimsel
süreçlerde yaşadığı yükseliş ve diğer yanda Avrupa’da ve Arap dünyasında
yaşanan yükselişlerde açığa çıkan sosyal ve politik kutuplaşmaların yükseldiği
bir süreç öngörüyoruz. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">39.
Burjuvazi işçi sınıfını bölmek için Avrupa işçi sınıfını göçmen işçilere karşı
yönlendirme politikası uyguluyor. Bu politikanın sonucunda, seçim sonuçlarında
yabancı düşmanı ve ırkçı partilerin önemli sonuçlar elde ettiklerine tanık
oluyoruz. Yabancı düşmanı aşırı sağ, Danimarka ve Finlandiya gibi kimi Avrupa
ülkelerinde üçüncü güç ve ikinci güç olmaları Fransa’da söz konusudur. İsveç’te
ise ilk kez iki aşırı sağ milletvekili parlamentoya seçilmiş durumda. ABD’de
aşırı sağcı, çay partisi ilk kez parlamentoda iki koltuk kazandı. Arizona
yasası ve Meksikalıların ve diğer Latin kökenlilerin aleyhine yasalar aşırı
sağın ve yabancı düşmanlığının gelişmesinin bu ülkedeki yansımasını gösteriyor.
Bu durumu, yabancı düşmanlığı ve İslami fobiye karşı Avrupa ülkelerinde alınan
yaygın önlemlerde de görebiliriz. “Tehlikeli” göçmenler, Tunus ve diğer mağrip
ülkelerinden gelen göçmenlerin kıtaya gelişini engellemek için Berlusconi’nin
yasaları bir başka örnektir. Bu politikalar, bu kavramları işçi sınıfına
pompalayan sendika bürokratlarınca desteklenmekte ve bu durum patronların
çıkarlarını sürdürmek için işçi sınıfı içinde bölünmenin açığa çıkmasına ve
derinleşmesine olanak veriyor. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">40.Aşırı
sağ partilerin büyümesi yaşam standartlarındaki düşüşün ve kemer sıkma
palanlarının sorumlusu geleneksel sağ ve sosyal demokrat partilerin yaşadığı
erozyonla doğrudan ilişkilidir. Krizin varlığı ve yarattığı etkisiyle, ırkçı
söyleme sahip partiler kendilerine alan buldular ve sosyal hoşnutsuzluğun
sebebini işsizliği, suçu, marjinal hareketlerin sorumluluğunu göçmenlerde
buluyorlar. Şimdiye kadar bu aşırı sağ güçlerin gelişimi seçimlerde yaşandı. Organize
faşist grupların ortaya çıkıp lümpen kitlelerle birlikte hareket ettiğini henüz
görmesek de bu durumun yaşanmayacağı anlamına da gelmemelidir. Bu gruplara karşı askeri eylem politikasına
sahip olmamız gerekir. Göçmenlere yönelik bazı saldırılar var fakat yabancı
düşmanlığı hareketinin merkezinde her şeyden öte gerek sağ, gerek sosyal demokrat
hükümetlerin ve sendika bürokratlarının geliştirdiği söylemler var. Bu nedenle
gündemimizde artık yabancı düşmanlığına ve sınıfı bölen politikalara karşı
politik savaş yürütmek var. Yapmamız gereken burjuvaziye karşı işçi sınıfının
birliğini savunmaktır. Yabancı düşmanlığının bu gelişimi ve krizin bedelini
ödememek için mücadele eden eylemcilere ve işçi sınıfına karşı saldırı
geliştiren hükümetlerin bonapartist müdahale uygulamadaki tavrı ekonomik krizde
açığa çıkan devrim ve karşı devrim arasında gelişen kutuplaşmanın en uygun
ifadesidir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">41.Ancak
en önemli yön, iki kutuplu yükselişin varlığını; şimdiki dünya krizine taşıdığı
farklı karakteri vurgulamalıyız: güçlü bir işçi sınıfı geleneğine sahip tüm Avrupa’da
ve birlik içinde hükümetlerin uyguladığı tasarruf planlarına karşı gelişen
direnişlerin varlığı ve emperyalizmin etkisi altındaki stratejik bölgelerdeki Arap
dünyasındaki devrim. Gerek Avrupa’da gerekse Arap dünyasında sınıfın zaferi
için kolay bir yol olduğu söylenemez. Çünkü engeller güçlü ve tüm direniş ve
devrimci süreçler devrimci liderliğin derin kriziyle muzdarip. Ama temel unsur
Arap dünyasının işçi sınıfı ve ezilen kitleleri burjuvazi ve emperyalizme karşı
büyük bir mücadelede yer alıyor oluşlarıdır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">42.
Kriz ile mücadelede, ABD’deki krizin evrimini takip etmek hepimiz açısından gereklidir.
ABD işçi sınıfı krizin ilk evresinde General Motors(GM)un üretimi durdurması ve
ücretlerdeki kesintiler gibi önemli yenilgiler aldı. Kendi para birimi, doların
dünya genelinde temel değişim kuru olmasıyla Amerika, AB’ ye göre daha fazla
manevra yapma olanağına sahip ve avantajlı konumdadır. Ama özelikle eğitim ve
sağlık alanında yapılan bütçedeki son kesintiler Wisconsin’de yaşanılanlar gibi
önemli radikal patlamaları açığa çıkardı. ABD bütçesindeki dev mali açık ve
dünya ekonomisinde yaygınlaşan daralma bu kesintilerin daha da devam edeceğini
ve tasarruf planlarının ABD’nin de gündeminde olacağını, halkın yaşam koşulları üzerinde yaratacağı
olumsuz etkiyle daha fazla sosyal patlamalara ve bunların yaygınlaşmasına yol
açacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">43.Dünya
ekonomik krizinin ve dünya devrimci durumunun sonuçları, politik istikrarsızlıklar
olarak açığa çıkıyor ve krize karşı gelişen önemli seferberlikler sıklıkla
ulusal, diktatörsel ya da sömürgeci baskının olduğu farklı ülkelerde açığa çıkıyor.
Bu duruma Hindistan’da yaşanan genel grevleri, Mozambik’te ayaklanma ve isyanı,
Nepal devrimini ve Çin ve Bangladeş’te yakın zamanda yaşanan grevleri örnek
olarak verebiliriz.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">44.
Güçlerimizin en çok yoğunlaştığı Latin Amerika devrimci olmayan bir durumda.
Biz hala kıtada uzun sürecek bir istikrarsızlık dönemi göremiyoruz. Ama
aklımızdan çıkarmadığımız bir şey var; emperyalizmin ve Brezilya’da dahil Latin
Amerika ülkelerindeki istikrarsızlık dünya ekonomisinin kaderine sıkı sıkıya
bağlıdır. Devrimci olmayan bir durumdan bahsetsek de önemli seferberlikler ve
istikrarsızlıklar belli ülkelerde yaşanmıştır. Doğal gazın paylaşılması
esnasında Bolivya’da yaşanan isyan, Honduras’ta devrimci durum, halkın
desteğini arkasına alan öğretmenlerin ve öğrenci velilerinin içinde yer aldığı Şili’de
parasız eğitim için gençliğin yaptığı gösteriler. Bunların dışında emperyalizm
hala kıtadaki yarı sömürge ülkelerde yüksek karlar elde etse de; bu karlarını
yükseltmek için sömürünün seviyesini artıracak ve bu yeni çatışmaları; Arjantin’de
ve Brezilya’da yapılanlar gibi yeni grevleri açığa çıkaracaktır. Bu nedenle
sömürüye karşı mücadelede, doğal kaynakların talanı ve kıtanın yeniden
sömürgeleştirilmesinin hız kazanmasının karşısında gerekli adım olan işçi
sınıfının ikinci bağımsızlık talebi yükselen temel talep haline gelmiştir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">45.
Bu arka plan çerçevesinde biz karışıklıklar, sosyal patlamalarla, devrimlerle,
savaşlarla yaşanacak uzun bir istikrarsızlık dönemine hazır olmalıyız. İç
savaşlar ve Libya’ya emperyalist müdahale bu istikrarsızlıklara örnektir. Tüm
bu unsurlar dünya devrimci durumunu radikalleşme yoluna sürüklüyor ama
yaşanacak durumların tüm dünyada aynı olacağı anlamına gelmemelidir. Adımlar
farklı olacak ve Avrupa genelinde ya da Arap dünyasında mücadeleler de farklı
olacaktır. Ancak bu yapısal istikrarsızlığın ve devrim ve karşı devrim arasında
artan polarizasyon birinin diğerine yenmesine kadar sürecek bir çerçevede yaşanacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">46.
Biz burjuvazinin kısmı zaferler kazandığını görüyoruz. Bunun anlamı sınıfın
bazı yenilgiler aldığıdır(birçok ülkede emeklilik yaşının yükseltilmesi) fakat
bizim için zaferlerdende söz edebiliriz. Bu sonlanmış bir süreç olarak değil aslında
uzun ve ağır bir savaşta kısmı muharebeler olarak görülmelidir. Burjuvazinin
önerdiği önlemler hatta bazı durumlarda dayattığı politikalar krizden çıkmak
için kesinlikle yeterli değildir. Kar oranlarını tekrar elde etmek için
sömürüyü hangi bedele mal olursa olsun artıracaklar, buda işçi sınıfının
tarihsel yenilgisi olacaktır. Bu bakış açısından hareketle var olan saldırılar
daha hiçbir şeydir ama yeni gelecek saldırıların başlangıcıdır. Sonucu
burjuvaziyle işçi sınıfı arasında yaşanacak uzun sürecek karşılaşma
belirleyecektir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">47-
Dünya durumunda açığa çıkan evrimleri ve çelişkileri ısrarla vurgulamak
gereklidir. Emperyalizm tarafında yukarıda belirttiğimiz gibi Irak ve Afganistan
yenilgilerinin ve yenilgilerin dünya ekonomik krizi ile birleşmesi ile bir kriz
var. Krizden dolayı emperyalizm ana enstrümanı olan demokratik gericilik
siyaseti ile var olan dünya durumu ile başa çıkmakta zorlanıyor. Kıtadaki popülist
ve halk cepheci hükümetlerle ittifak politikası bu sürecin ifadesidir. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">48.
İşçi sınıfı tarafında artık Stalinizm söz konusu değil, yeterince güçlü, etkili
ve var olan süreci küresel ölçekte koalisyonlarla yönetecek ve yenilgiyle
tanıştıracak enternasyonalist reformist liderliklerde söz konusu değildir.
Fakat devrimci liderliğinde ağır krizi ve işçi sınıfının iktidarı ele
geçirmesindeki keskin berraklık ve buna olan artan ihtiyaç söz konusudur. Bu Arap
devrimlerinde ve Avrupa’daki yükselişlerde ortaya çıkıyor.<o:p></o:p></span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-89063789083466247202012-06-23T03:29:00.002-07:002012-06-23T03:29:21.427-07:00LIT-CI 10 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (2. BÖLÜM)<br />
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<b><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">II – Emperyalizmin krizi ABD
Hegomanyasını sarsmıyor.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;"> 29. 2 Dünya savaşından sonra kurulan dünya
düzeninde stalinizmin yenilgisi ve doğudaki devrimler ile bir iflas yaşandı.
Kurulan yeni düzenin temel özelliği ABD’nin tek güç olarak kalması oldu fakat
iki açıdan ABD önceki döneme göre daha güçsüzdür: sosyalizm adıyla kitle
hareketini frenleyen stalinizm artık bu rolünü oynayamayacak, benzer şekilde
işçi devletlerinin askeri aygıtı daha önceden bölgede sağladığı kontrolü artık
gerçekleştiremeyecektir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">30.Bugün
biz; önceki işçi devletlerinde kapitalizmin restorasyonun ardından Amerikan
emperyalizmin tek kutuplu dünyasının krizini yaşıyoruz. Bush’un stratejisinin
yenilgisine yol açan politikanın sonucunda kapitalist ekonominin kalbinde
ortaya çıkan derin krizin ve dünya devrimci durumunun devamının bir araya
gelmesinin sonucundan dolayı biz bu krizi yaşıyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">31.
Bush’un bonapartist saldırılarının hüküm sürmesinden kısa bir süre sonra
Amerikan politikası önceki on yıllardaki uygulamasına geri döndü: hegemonyasını
sürdürmek ve diyalog sağlamak adına gerekli olan demokratik gericilik
siyasetine dayanmak, G20 ülkelerinde şekil bulduğu gibi emperyalizmin
politikasının ana ekseni, alt merkez ülkelerin yeni rollerini oynamasını
garanti altına almak oluyor. Emperyalist politikanın merkezi olan bu demokratik
gericilik siyasetini uygulamak bazı durumlarda Orta Doğu da olduğu gibi sadece bonapartist
politikayı uygulamak anlamına da gelmez.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">32.
Irak sendromu ve devasa boyutlarıyla ortaya çıkan ekonomik ve politik krizden
dolayı ABD emperyalizmi aşırı eylemleri (işgal, savaş vb.)uygulamak için şimdi
oldukça zayıftır. Politikasındaki bu kırılganlık kendi iç kamuoyundaki
hoşnutsuzluk ve Afganistan işgalindeki kötü ününden kaynaklı olarak kararlı bir
askeri eylemi yönetmekteki başarısızlıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Ekonomik
krizden dolayı ABD hükümetinin eğitim ve sağlıkta ciddi bütçe kesintilerine
gitmesi kamuoyundaki hoşnutsuzluklara neden olmuştur. Ve bunla ilişkili olarak
kriz nedeniyle yurt dışında yapılacak askeri maliyetleri ve politik bedelleri karşılamak
ABD açısından artık daha zor. Bu nedenle yapılacak emperyalist müdahalelere genellikle
ya müttefik ülkelerle ya da yarı sömürge ülkelerin ittifaklarıyla ortaklıklar
aranıyor. Kullanılacak müdahale yöntemi ise yerine ve durumuna göre NATO ya da
BM’dir<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">33.Emperyalizmin
krizine rağmen, ABD’nin hegemonyası değişmeden kalmıştır. Bu hegemonyasının
dayandığı nokta üstünlük olarak kullandığı pazar ilişkileridir. ABD açık ve net
finansal ve askeri üstünlüğe sahiptir. Üretim açısından Çin’in biraz gerisinde
olsa da unutmamamız gereken Çin’de üretim ve ihracat yapanların ABD, Japon ve
Avrupalı çok uluslu şirketlerin olmasıdır. Çin’in büyümesi ve dünya
ekonomisindeki rolü bağımsız olarak yaşanmıyor, daha fazla artı değer elde
etmek için ana emperyalizmin kasten uyguladığı politika ile ABD’ye Çin
ekonomisi daha fazla bağımlıdır. Emperyalist ülkelere karakteristik bağımlılık
ile gelişme Çin gibi yeni beliren ülkelere de uygulanabilir, Çin örneği benzerinde
olduğu gibi bu ülkelerin ABD’ye karşı ne bir alternatif ne de emperyalist güç
olarak ortaya çıkma koşulu yoktur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">34-
2.Dünya savaşından beri emperyalist ülkeler ABD hegemonyasına boyun eğiyor.
Avrupa özelinde birliğin hegemon gücü Almanya, ana pazarı Avrupa Birliği ve
ikincil olarak ABD pazarı olan ihracatçı ülkedir. Bunun haricinde Avrupa, ABD
ile rekabete liderlik edecek tek bir ülkeye sahip değil ve her ulusal burjuvazi
kendi sermayesini ve pazarını savunur konumdadır. ABD tarafından AB’nin
ekonomik teslim alımını; Yunanistan, İrlanda Portekiz gibi ülkelerin krizden
kurtarılması için IMF ve AB Merkez Bankasının ortak müdahalesi açık seçik hale getiriyor.
ABD’ye ihracat ile belirlenen ana pazara sahip olması ve savaşın ardından
ülkenin yeniden inşasında rol oynayan yine ABD olmasıyla ilişkili olarak,
şirketlerinin ve sermaye gruplarının ABD ile gerçekleştirdikleri karşılıklı
bağımlılıklarından dolayı Japonya’nın bağımsız bir müdahale geliştirmesi söz
konusu değil, üstüne var olan bağımsız müdahale seçenekleri ise daha başından
engellenmektedir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;"> 35. Yukarıda bahsettiğimiz sonuçlardan dolayı emperyalizmler
arasında bir çatışmanın, politik zıtlıkların olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır.
Ekonomide sürekli bir iyileşme olmadıkça krizin nasıl yönetileceği konusunda
emperyalist burjuvazinin farklı kesimleri arasında anlaşmazlıklar daha da somut
–akut- hale gelecektir. Anlaşmazlıklar pazarlar, hammaddelerin elde edilmesi ve
doğal kaynaklar üzerinde kendine zemin bulacak ve bu alanlarda kendini
üretecektir. Bölgesel çatışmalar, ticari birliklerde ve hali hazırda olan
birliklerin içinde yaşandığı gibi artış eğilimindedir. AB’nin içinde bulunduğu
kriz gibi durumların yaygınlaşması ilerde daha fazla yaşanacaktır. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">36.
Bu bakış açısından emperyalistler arasındaki kriz daha saldırgan bir hal alma
eğilimindedir ve bu durum kendisini politik ve ticari mücadelelerde göstermektedir.
Fakat bu emperyalist güçler arasında bir savaşa yol açmayacaktır çünkü
Amerika’nın askeri gücünün üstünlüğü ile bu durum doğrudan ilişkilidir. Bu
yüzden bu çatışmalar ve çekişmeler ABD’nin küresel güç bağlamında etki
alanlarında yaşanacaktır. Emperyalistler arası savaş hipotezini bir kenara
bırakırsak biz savaşların farklı bir karakter taşıyacağını düşünüyoruz. Yaşanan
savaşalar ya sömürge savaşları ya da iç savaşlar olacaktır. Libya’da olan
çatışmaların başka ülkelerde olabileceğini düşünüyoruz.<o:p></o:p></span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-62359099406158980012012-06-20T12:56:00.001-07:002012-06-20T12:56:34.957-07:00LIT-CI 10 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (1. BÖLÜM)<br />
<div class="WW-Default">
<b><span lang="PT-BR" style="color: red; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">GİRİŞ<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Biz
bu metni yazarken dünya büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Hala
karışık ve toz bulutu içinde ve çok değişkenlik gösteren durumlardan geçerken
gerçekliği analiz etmeye çalışan her hangi bir metin gibi bu metinde UİB-DE’nin
militan tabanına ulaşırken, sınıf mücadelelerinin yeni olayları
gerçekleşecek ve burada tartıştığımız durumları zenginleştirecektir(belki de
bazı başlıklarda rahatlatıcı olacaktır.)
<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Her
şeyden öte bu dokümanın amacı en göze çarpan konular etrafında ortaya çıkan
dünya durumunun en geniş eğilimlerini analiz etmeye ve taslağını çıkarmaya
çalışmaktır. Var olan durumun boyutları
ve karışıklığından dolayı bu dokümanın tamamlanmamış olması gerekiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Son
olarak sınıf mücadelesinin içinde bulunduğu süreç, politik yapıların ve
sendikaların bu süreçlere geliştirdikleri yanıtları dünya genelinde bir teste
tabi tutuyor. Bundan dolayıdır ki bu metnin haricinde, sınıf mücadelesinin
temel olaylarına yanıt veren ve dışımızda kalan burjuva ve reformist
eğilimlerin pozisyonlarının karşısında yer alan merkezi bir rehber olarak UIB-DE’den
bir program oluşturmasını bekliyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Ne
bu metin nede daha sonra gönderilecek manifesto sınıf mücadelesinin farklı
farklı ülkelerindeki özel durumlara verilmesi gereken yanıtları ortadan
kaldırmaz. Partilerimiz ulusal ölçekte kendi ülkeleri için oluşturacakları
görevleri belirleyecek özel programları için çalışmalıdır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 77.45pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18.0pt; vertical-align: baseline;">
<!--[if !supportLists]--><b><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">1.<span style="font-family: 'Times New Roman'; font-size: 7pt; font-weight: normal;">
</span></span></b><!--[endif]--><b><span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">Devrimci evre ve durumun işareti
hakkında.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">1.1943
yılında Nazı faşizmin yenilmesiyle başlayan sınıf mücadelesinin üçüncü evresi,
gezegenin üçte birinde burjuvaziyi mülksüzleştiren ve birçok sömürgenin
bağımsızlığını kazandığı devrimci bir evreydi. Bu evre devasa devrimci
yükselişlerin izini bıraktığı dönem olsa bile Nazi faşizminin yenilmesinde
büyük role sahip uluslararası proletaryanın liderliği durumunda olan
Stalinizmin görece güçlülüğü ile de büyük tezat gösteriyordu. Sonuçta, savaş
sonrası devrimler olarak ortaya çıkan yeni işçi devletleri bürokratik olarak
doğdu. Stalinizm oynadığı rol ile uluslararası işçi sınıfının çok önemli
yenilgisiyle bu evrenin sonuçlanmasına neden oldu: önceki işçi devletlerinde
kapitalizmin restorasyonu. Bu durum burjuvaziye gezegenin üçte birinde
kaybettiği kontrolü geri almasına izin verdi, özelliklede iktidarın II. Dünya Savaşından
çok önce ele geçirildiği SSCB’de.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">2.
İşçi devletlerinin sonu yeni evrenin nesnel unsurudur. İktidarın 1917’de Rusya’da
ele geçirilmesini takip eden bu evreyle restorasyon ardından gelişen evre
arasındaki fark açıktır. İktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi,
sosyalizm yada işçi devletleri artık öncülerde dahil olmak üzere kitlelerce hayalî
bir strateji olarak görülüyor.(nesnel gerçekliğe referans yapılmadan)<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">3.
SSCB de gerçekleşen restorasyon en önemli yenilgidir ama işçi sınıfının
tarihsel yenilgisi değildir çünkü restorasyondan sadece bir kaç yıl sonra
kitleler restorasyonu uygulayan ve yaygınlaştıran diktatörsel rejimleri
yenilgiye uğrattı ve devirdi. Dünya stalinist eğilimi etkisi her ülkeden ülkeye
farklılık gösterse de hiç bir yerde eski gücünü tekrar kazanamayarak tarihsel krizinin
içine çöktü. Doğu Avrupa devrimleri bu rejimleri devirdi, kitleleri yenilgiye
uğratan Çin’de olduğu gibi komünist partiler değildi ve bu dönem dördüncü
evreyi başlattı. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">4.
Bir dünya eğilimi olarak stalinizm, dünya sosyalist devriminin önünde doğrudan
ve güçlü bir engel haline gelse de 3. evrede sınıf işbirlikleri ve emperyalizm
ile bir arada yaşama siyaseti ile de olsa işçilerin devrimci zaferlerine
liderlik etti. Fakat yinede 3 evrede stalinizm somut bir engel değil ama görece
engellerden biri sayılabilir ve yaşadığı kriz erkenden ortaya çıkmıştı. Macar
devrimi günleri (1956) ve Prag baharında (1968) yaşananlar bu durumun sadece
bir çift örneğidir. Birçok ülkede troçkizmin gelişmesi ve ağırlık kazanması, bu
durumun bir başka yansımasıydı. Özellikle 1952 Bolivya devriminde troçkistlerin
durumu, Mayıs 1968 de Fransa’da troçkizmin gelişmesi ve hatta özelde Arjantin’de
MAS’ın inşası ve genelde Latin Amerika’da eğilimimizin gelişmesidir. Stalinizmin
krizinin 3. evrenin erken dönemlerinde başlaması gerçeğine rağmen doğudaki
devrimler dünya sosyalist devrim partisinin inşası önünde ana engel oldular. Stalinizmin
düşüşü Sovyet bürokrasisi tarafından kontrolü sağlanamayan yeni bir politik
sürecin aciliyetini derinleştiren bir adım oldu. Söylemek istediğimiz bu
evrenin önceki evreden devrimci liderlik krizinin üstünden gelmek için daha iyi
şartlar sunduğudur. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">5.Dördüncü
evre tek parti rejimlerini deviren özet devrimci durumların ortaya çıktığı doğu(Avrupa)
devrimleri ile başlar. Stalinizmin <span class="hps">devrildiği tarihi</span> <span class="hps">bir</span> <span class="hps">zafer</span> <span class="hps">olmasına
rağmen</span>, <span class="hps">stalinist rejimleri ortadan kaldıran bu Doğu Avrupa
devrimleri kitlelerin gücüne rağmen büyük</span> çelişkisini<span class="hps">
sürdürdü, ilerici liderlikleri ortaya çıkaramadı, aksine bu süreç emperyalizm
ve restorasyon yanlısı liderlerce yönetildi. Restorasyonu takip eden ekonomik
büyüme ile desteklenmiş burjuvaziye, sosyalizme karşı saldırıya geçiş ve
kapitalizmin üstünlüğüne yönelik ideolojik propaganda gerçekleştirmesine olanak
sağladı. Avrupa’nın doğusunda yaşanan olaylar ve emperyalist karşı saldırı
sonucunda sınıf örgütlüklerinin liderlikleri düşünüldüğünde solu etkileyen bir
oportünist dalga başladı. Bu dalgaya teslim olan birçok komünist parti sosyal
demokrasiye ve reformizme doğru bir dönüşüme uğradı. Birçok troçkist akımda bu
durumdan kendine düşen payı aldı. </span> <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">6.
Stalinizmin çöküşü devrimci partilerin inşası önündeki engellerin kalktığı
anlamına gelmedi ve devrimci liderliğin inşasının gerçekleşmişine yönelik
kolaycı bir anlayışa da sahip değildik. Ulusal ve uluslararası olarak, yeni
aygıtlar ve eğilimler ortaya çıktı ve şimdi bile bizi etkiliyor. Onlar bizim
güçlerimize göre üstün ve büyümemizin önünde engel oluşturuyor. Bu eğilimler Castro-Chavizm
gibi burjuva yahut İslami köktendincilik ya da antikapitalist partiler gibi reformistler
olabilir. Bu eğilimler stalinizmden daha zayıf ve hafif olmasına rağmen
devrimci önderlik krizinin üstünden gelmek için yenilmesi gereken yolumuz
üzerindeki önemli engellerdir. Bu nedenle şimdi biz yeni bir evreden dördüncü
evreden bahsediyoruz. Hiç bir kitlesel devrimci eğilimin ortaya çıkmadığı
üstelik aksinin olduğu: görece olarak burjuva ve reformist eğilimlerin güçlendiği.
İşte bu nedenle bu dönemi oportünist dalga olarak adlandırmanın en iyi ifade
olduğunu söylüyoruz. Şimdi İçinde olduğumuz durum; dünya ekonomik krizi ile
birlikte, Arap devrimleri ve Avrupa’da ki yükseliş öncüye deneyim kazanması
için olanak sağlıyor ve bazı durumlarda bu eğilimlerin tutumları bir kez daha
devrimciler için yeni alanlar açıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">7
–Emperyalist karşı saldırı dalgası ve 90’lı yıllarda restorasyonun
gerçekleşmesiyle gelen yenilginin hakim olan olumsuz etkisi bu dönemi
belirleyen unsurlardır. Emperyalizmin karşı saldırısı, 3 evrede gerçekleşen kapitalist
restorasyonun neden olduğu nesnel etkilere dayandı: önceki işçi devletlerinden
elde edilen artı değer üreten kitlelerin doğrudan öncekilerine eklenmesi,
yeniden sömürgeleştirme saldırısı, neo-liberalizmin dünya genelindeki
uygulamalarına pazarların açılması. SSCB’de kapitalizmin restorasyonu ve daha
önceden başlayan bir süreç olarak Çin’deki kapitalist dönüşümün hızlanması ile
bu iki ülkenin birlikte dünya genelindeki neo-liberal reformları uygulaması kar
oranlarının yeniden düzenlenmesini mümkün kıldı. Bu kar oranları -her ne kadar
savaş sonrası dönemdeki gelişme seviyesine ulaşmasa da- emperyalist
merkezlerdeki tüm önemli dünya pazarlarında yankı uyandıran, doksanlı yılların
sonuna kadar süren ekonomik büyüme için zemin oluşturdu. Neredeyse bütün bir on yıl süren ve
oportunist dalgayı üreten bu gerici dönemi besleyen ekonomik gelişme dönemiydi.
<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">8
–1999-2000 <span class="hps">den</span> <span class="hps">itibaren</span> <span class="hps">iki merkezi</span> <span class="hps">faktörün</span> <span class="hps">bir
araya gelmesiyle</span>, <span class="hps">yeni bir dünya</span> <span class="hps">devrimci
durumu</span> <span class="hps">başladı. Bir yanda emperyalist ülkelerde baş
gösteren önemli ekonomik kriz, diğer yanda iki politik merkezdeki kitle
hareketlerinin yükselişindeki patlama: 2. Filistin intifadasının başlamasıyla orta
doğudaki yükselişle birlikte emperyalizm yanlısı burjuva demokrasilerine karşı Latin
Amerika’daki devrimler. Uluslararası İşçi Birliğinin 8. kongresindeki dünya
durumunda biz bu süreci şöyle tarif etmiştik:
emperyalizmin krizi ve onun karşıdevrimci liderliğinin arkasında öyle
bir durum var ki bu süreç iç savaşları ve gezegenin bir kaç bölgesinde devrimci
krizleri açığa çıkaracak ama devrimci önderliğin yokluğunda hiçbiri zafere ulaşmayacak.
Dünya sosyalist forumlarının ve antikapitalist partilerin ortaya çıkışı
stalinizmin çöküşünden kaynaklanan çarpık süreçlerin tezahürüdür fakat 2000
yılındaki devrimci durumda bu gibi hareketler yeni biçimler kazanmıştır.<o:p></o:p></span></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">9-Afganistan
ve Irak işgalinde bonapartist müdahale ile yeniden sömürgeleştirme saldırısı ve
Bush’un tek taraflı serbest ticari anlaşması kitle hareketinin yükselişinin bu
yeni döneminde emperyalizmin yanıtı oldu. Dördüncü evrenin devrimci karakterini
sonlandırmayı amaçlayan bu karşı saldırı önemli başarılar elde etti.11 Eylül
saldırılarının ardından gerçekleşen Afganistan işgali savaşa bağlı ekonomiyi
canlandırdı ve 2001 yılındaki krizi 6 yıllık uzun ekonomik büyümeyle aşmaya imkan
sağlayan bölgenin yeniden sömürgeleştirmesinin önünü açtı. Katliamlara mal olan
Irak işgali, işgal öncesi gelişen savaş
karşıtı gösteriler sonlandırılarak Ortadoğu’da yeni gelişecek durumlar için
emperyalizm için bir üs oldu. Bu iki etmen ile Ortadoğu’da gelişen süreç bir
anlık geri çekildi. Fakat bu geri çekiliş Bush yani ABD emperyalizmin politik
ve askeri stratejisini yenilgiye uğratan(Vietnam sonrası ikinci) Irak’lı kitlelerin
kahramanca mücadeleleri ile aşıldı. Diğer tarafta Latin Amerika’da halkçı
hükümetlerin ortak eylemi ve kendine özgü bonapartist hükümetlerin iktidarları
dönemindeki ekonominin yoluna girmesi sonucunda kıta genelinde 2000 yılların
başında açığa çıkan devrimci rüzgârların geri çekilişine zemin hazırladı ve
kıtada devrimci durumdan devrimci olamayan duruma doğru bir geri çekiliş
yaşandı. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">10.
Dünya durumunda; emperyalizmin kalbine Vietnam sendromunu tekrar taşıyan ve
şimdi Irak sendromu olarak tariflenen, Irak ve Afganistan işgaline karşı bu
ülkelerde gelişen direnişten dolayı emperyalizmin yenilgisi, Lübnan ve Gazze’de
İsrail’in ve NAFTA projesinin yenilgisi öncelikliydi. Emperyalist karşı
saldırının yenilgisi şimdi 2001 krizinden daha kötü etkileri olan dünya ekonomik
krizinin baş göstermesi, bazı ana ülkelerdeki politik ve ekonomik krizler ve Arap
devrimleri ile Ortadoğu’da yükseliş ve Avrupa’daki işçi ve halkçı yükselişlerle
birleşti.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">11.Tarihsel
ağırlığından dolayı 1929 krizini referans alırsak 2008 yılında başlayan
emperyalist ülkeler merkezli dünya ekonomik krizi 2000-01 yıllarındaki krizden
daha ağır ve daha baskın. Aynı zamanda dünya üzerinde en önemli geleneğe sahip
ve emperyalist merkezlerde yer alan Avrupa işçi sınıfının eş zamanlı yaygın
direnişine kapı açtı. Diğer taraftan şimdiye kadar Irak’ ta bir devrimci duruma
sahiptik ve bölgesel düzeyde düşünürsek tüm Arap ülkelerinde devrimci
gelişmelere kapı açacak ileriye doğru bir adım söz konusudur. Bu yüzden, şimdi,
sınıf mücadelesinin ilerlemiş kutupları mevcut. Bu unsurların bileşimi, dünya
devrimci durumunu derinleştiriyor ve burjuvazinin karşı saldırıları ile üzeri
örtülen 90’lı yıllardaki reaksiyoner dönemde önem kazanan dördüncü evrenin
olumlu unsurlar için oda(yer) açıyor. Bu nedenle şimdiki durum devrimcilere
yeni mücadele alanları açıyor.<b> </b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">12.Derin
dünya ekonomik krizi 2000 yılında başladı. Merkez üssü ABD ve geri kalan
emperyalist ülkelerin olduğu bu kriz, kapitalizmin küresel krizidir. İlk açığa
çıkan patlamanın finans sisteminde yaşanmasına rağmen bu basit bir finans krizi
değildir. otomobil endüstrisi ve önceki
on yıllarda görülmeyen spekülatif inşaat sanayisindeki aşırı büyüme
örneklerinde olduğu gibi aşırı üretim ile birlikte düşünüldüğünde emperyalist
aşamadaki kapitalist sistemin temel çelişkilerinden ortaya çıkan yapısal
krizdir. En azından 70 yıldır varlığını sürdüren spekülatif kapitalist
seviyenin en üst aşamada oluşu, ülkelerin finansal sistemindeki aşırı borçlanma
ile birlikte döngüsel aşırı üretim krizi ile birlikte düşünüldüğünde, bu kriz
sadece 1929 krizi ile kıyaslanabilir. Önceki krizlerinden kaçınmak için
emperyalist devletlerin uyguladığı mali politikalar emperyalistlerin bu krize
verecekleri yanıtı ve mali yapılarını göreceli olarak zayıflattı. 90’larda ve
2000 yılarında bölgesel krizler ve 2001 yılındaki ekonomideki daralmanın
üstesinden gelen emperyalist devletler şimdilerde borçlar bakımından tehlike
altındalar. Bush’un politik yenilgisi kesin bir darbe oldu ve emperyalizm
krizden çıkmak için çabuk davranmadı ve gereken müdahale planından ve
otoriteden yoksundu. Sonucunda krize verdiği yanıt deneme yanılma oldu. Bu
yüzden içinden geçtiğimiz kriz 20. yy ikinci yarısında görülen önceki
krizlerden farklılık gösteriyor ve ancak 1929 krizi ile karşılaştırılabilir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">13.
Kapitalizmin restorasyonu ve 90’lı yıllardaki yeniden sömürgeleştirme saldırısı
sonucunda ortaya çıkan yeni uluslararası iş bölümü, dünya ekonomisinin büyümesi
ve önceki yıllardaki birikimini sürdürebilmesi için kullanacağı sağlam zemin
oldu. 2000-01 krizi Bush’un Irak işgali ve Ortadoğu ve Latin Amerika’nın petrol
geliri olan ülkelerinin doğrudan kontrolü anlamına gelen” yeni Amerikan çağı”
politikasıyla çözüldü. Ekonomik finansal ve askeri genişleme kapsamında
halklara Bonapartist müdahaleler ve yeniden sömürgeleştirme(teröre karşı savaş
ve ekonomik birlikler nafta) ilişkili olarak yeni ekonomik büyümeyi sağlayacak
gelire ulaşmak ve krizin etkilerini azaltmak kaçınılmaz olarak mümkün oldu ve
2000 krizi aşıldı. Yakın zamanlarda eşi görülmemiş sömürü ve yağma anlamına gelen
Bush’un “yeni Amerikan projesinin” yenilgisi yeni ciddi bir krize kapı açmıştır
çünkü artık dünyanın yeni alanları önceki gibi sömürülemeyecek ve aşırı
sömürüye karşı kitlerin direnişi artık söz konusudur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">14.
Ne kadar maliyetli olursa olsun ve ödeme dengesinde bozukluklara yol açsa da
emperyalist devletlerin finansal sistemlerini ve önemli şirketlerini kurtarmak
için yaptığı müdahaleler bu krizin en önemli özelliklerinden biri olarak ortaya
çıktı. İlk başta dünya ekonomisindeki daralmanın aşılmasına imkan veren1929
yılındaki krize benzer şekilde bu devlet müdahalesi gündemde ilk olarak yerini
alsa da uygulanmaya konulması noktasında çekinceler vardı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">15.Devlet
müdahalesinin söz konusu olduğu durumlarda, birçok ülke birikmiş üretim
fazlasını eski haline çevirecek finansal yapıdan uzak ve böylece krizi
oluşturan çelişkiler çözülmeden mevcut halde yüzeye çıkıyor ve hatta daha da
derinleşiyor. Emperyalist ülkelerin dev
mali açıkları bu durumun en önemli ifadesidir. ABD’de burjuvazi işçi sınıfına
yönelik acımasız saldırı politikalarını devreye soktu ve General Motors
örneğinde olduğu gibi büyük şirketleri yeniden yapılandırdı ve bu süreç
ekonominin görece iyileşmesine olanak verdi. Avrupa’da ilk yapılan işçi
sınıfının haklarına göz dikmek oldu ve buda ekonomik daralmadan çıkmak için
yeterli olmadı fakat Almanya bu süreçte önemli bir iyileşme başarısı gösterdi.
Her iki durumda da burjuvazi kendisine yük olan şirketleri kapatma sürecini
yönetemedi.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">16.Kriz
yarı sömürge ülkeleri de etkiledi ve bu ülkelerin durumu da uluslararası iş
bölümü çerçevesinde yorumlanmalıdır. Bu iş bölümünde çok uluslu şirketlerin
üretim yeri Çin’de yoğunlaşmaktadır. Çin dünya fabrikasına dönmüştür ve çok
uluslu şirketlerin ucuz mallarının ihracat platformudur. Bu ülkeler farklı
şekillerde emperyalist ekonomilerce kriz havuzunun içine sürüklenmiştir.
Örneğin Çin ekonomisi yüzde 11’lik büyümeden yüzde 6’ya gerilemiş ve sonrasında
her türlü konut ve altyapı yatırımları ve fonları devlet garantisi altına
alınarak yüzde onluk bir büyüme sağlanmıştır. Daha az bir düşüş ve 2010 yılında
büyümeye dönüş ile ülke ekonomileri doğrudan Çin’e bağlı ülke ekonomileri
(brezilya ve belli başlı Latin Amerika ülkeleri) keskin düşüşlerden paylarını
aldılar ve Çin ekonomisindeki iyileşme ile de ekonomilerinde görece hızlı bir
iyileşme sağladılar.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">17.Krizin
bu yeni momenti şimdilerde gelişmekte olan ülkeler diye adlandırılan ülkeler de
dahil olmak üzere (ilk aşamada krizin ilk günlerinde krizden daha az etkilenen)
kriz sonucunda oluşan enflasyon ve özelde gıda fiyatlarındaki artış kapsamında
yarı sömürge ülkeleri daha fazla etkileyebilir. Şu anda enflasyonda yükseliş
yaşanıyor ve enflasyondaki artış Arap devrimleri sonucunda yaşanan petrol
fiyatlarındaki artış ile daha da yükseliyor. Enflasyon, uluslararası mali
sermayenin krizin bedelini işçilerin ve yoksul halk kitlelerinin üzerine
yıkmasının bir başka yoludur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">18.Bugünün
ekonomisinin merkezi yönlerinden biri uluslararası iş bölümü ve Çin ve ABD’nin
arasındaki bağımlılıkta en iyi ifadesini bulan, sermayenin uluslararasılaşmasıdır. Uluslararası ekonomi ile ulusal devletlerin
varlığı arasındaki çelişkiden dolayı bugün krizden kurtulma umutları oldukça
sınırlıdır. Bu durum farklı burjuva gruplar arasında krizin yükünün kimin
üzerine yıkılacağı ve politik sonuçları kim karşılayacak tartışmasını gündeme
getiriyor. ABD dünya pazarına kendi para birimi doları yayarak gücünü
kullanıyor bu sayede diğer para birimleri devalüe oluyor, dolar karşısında
değer kaybeden ülke ekonomileri Amerika’nın ihracatına yarıyor ve ülkedeki
üretimi hareketlendiriyor. Uygulanan bu politika çatışmaları ve sürtüşmeleri artırıyor.
Her ne kadar bazı önlemler alınmasına rağmen krizi dengelemek için sermayenin
uluslararasılaşması ve emperyalist merkezlerin krizden daha fazla etkilenmesi
sonucunda Çin ve Brezilya gibi ülkelerin sahip olduğu kaynaklara göz
çevriliyor. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">19.Çin’in
kaderi (ve Çin ekonomisine bağlı ülkelerin) büyük ölçüde uluslararası iş bölümü
çerçevesinde ABD’nin politikaları sonucunda belirlenecektir. Ancak diğer
faktörler bu politikanın krize karşı koyup koyamayacağı ile belirlenecek. İlk
önce ekonomik faktörden bahsetmek gerek. Çin’de önemli ekonomik çelişkiler
birikmiş durumdadır. Çin hükümetinin krizin ilk evresinde ortaya çıkan
ekonomideki düşme eğrisini tersine çevirmek için uyguladığı politikalar
sonucunda yükselen kapasite kullanmama oranları ve spekülatif şişme, ortaya çıkmıştır. Eğer spekülatif
şişme(balon) patlarsa dünya ekonomisini düzensizleştirecek önemli sonuçları
ortaya çıkaracaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">20.Yinede
Çin’in uluslararası iş bölümündeki yerini belirleyecek en önemli unsur Çin işçi
sınıfının ülke içindeki mücadelesinin evrimi olacaktır. Emeğin uluslararası iş
bölümünde Çinin rolü, Çin komünist partisi ile uygun gördüğü oldukça düşük
ücretlere dayanıyor. Eğer parti diktatörlüğüne ve vahşi sömürüye karşı büyük
seferberlikler açığa çıkarsa -Arap devrimlerinde olduğu gibi benzer
süreçler- Çin modelini ve sonucunda
dünya ekonomisini tehlikeye atacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">21.
Ülkeler ve uluslararası sınırları arasındaki çelişkilerden kaynaklanan tartışma
en keskin biçimde Avrupa Birliğinde yaşanıyor. AB içinde emperyalizmin
kurallarını empoze eden hegemonyası ile Almanya zayıf ülkelerin krizden nasıl
çıkacağını belirliyor. Yunanistan üzerine yapılan son tartışma bunun en net
ifadesidir. Yaşananlar Almanya ile Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan ve
İspanya (PİİGS) arsında. Ana emperyalist Fransa ve Almanya krizin bedelini
kimin ödeyeceği ve hangi burjuva sektörlerin kaybedenler arasında olacağı yolu
belirliyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">22.Şimdiye
kadar Almanya krizin sarsıntılarından uzak kalmayı başardı ve bedelini diğer
Avrupalı partnerlerine ödeterek ekonomik iyileşmesini sürdürdü ve Avrupalı
ortaklarından verdiği reçeteleri uygulamalarını talep ediyor. Fakat bu AB’nin
krizini şiddetlendiriyor ve derinleştiriyor. PİİGS olarak adlandırılan ülkeler
daha fazla kırılgan borç yapısı ile krizden kurtulamayacaklar. Bu ülkelerin
borçları artarak büyümesini sürdürüyor ve ekonomilerinde ki daralmanın
üstesinden gelebileceklerine yönelik bir işaret yok. Borç krizi Avrupa’nın
çevresinden çıkıp ciddi bir tehdit olarak Euro bölgesinin İspanya ve İtalya
gibi ağırlıklı ekonomilerine sahip ülkelerin kapısını çalıyor. Bu ülke
ekonomilerinin büyüklüğünden (İtalya Euro bölgesinin üçüncü ekonomisi)dolayı
güçlü Avrupa ekonomilerine krizin etkisi ulaşmadan gerekli müdahale planlarının
yapılması ihtimali beliriyor. Aksi takdirde Euro bölgesinin para birimi Euro’nu
çöküşünü ve birliğin krizini açığa çıkaracaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">23.
İlk krizden ve kurtarma planlarının uygulanmasından bir yıl sonra borcun
yeniden yapılandırılması tartışılırken Yunanistan’ın Euro bölgesi dışına
çıkarılması düşüncesine sahip ve hala hazırda da bunu ifade eden burjuva
kesimler var. Aynı süreç ileride Portekiz ve ilk kurtarma palanın uygulayan
İrlanda içinde yaşanabilir. Bu durum bu ülkelerde politik krizleri açığa
çıkaracak ve krizin teğet geçtiği düşünüldüğü ülkelerin burjuva kesimler
arasında çatışmaya ve sürtüşmeye neden olacaktır. Ortak para birimini paylaşan
Portekiz, Yunanistan, Fransa, Almanya gibi ülkelerin ekonomilerindeki, halklarının
yaşam koşullarındaki farklılıklar düşünüldüğünde; birlik içindeki ülkeler arasındaki çelişkiler
daha da açığa çıkıyor. Bu durumun kısaca özeti eğer Yunanistan borçlarını
ödeyemezse bundan doğrudan etkilenecek Fransız ve Alman bankaları ve
ekonomilerinin olmasıdır. Bu mali delikleri onarmak için burjuvazi işçi
sınıfına yönelik saldırıları yürürlüğe koyuyor fakat işçi sınıfının
geliştirdiği direnişten dolayı kesin bir çözüm elde edemiyor ve şimdi ekonomide
yeni bir daralama yaşanıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">24.Avrupa
birliği merkez bankası ve IMF’nin bu ülkelerdeki krize ortak müdahalesinin
anlamı dışarıda alınan önlem paketlerini bu ülkelere dikte ettirmektir. AMB ve
IMF’den alınan kredileri geri ödeyebilmeleri için bu ülkeler daha fazla
sömürülüyor ve artık Euro bölgesinde bağımsız değiller. Bu ülkelerin merkezi
Avrupa ülkelerine olan bağlılıkları krizle başlayan bir süreç değildir, ama
kriz dönemlerinde bu bağımlılık derinleşmektedir ve emperyalist düzen açısından
bu ülkelerin karakterlerinde bir gerileme olasılığı vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">25.Fakat
ciddi politik krizlerden muzdarip olan sadece Avrupa değildir. Ülkenin ekonomik
krizden korunabilmesi için borçlanma seviyesinin yükseltilmesi için ulaşılan
mutabakattan önce ABD’de ki demokrat parti ve cumhuriyetçi parti arasındaki son
kriz, krizin çatlaklarının ne kadar derin olduğunun ve var olan krizin nasıl
çözüleceği konusunda düğümlenen tartışmanın en iyi göstergesidir. Aynı zamanda
ekonomik ve politik krizler birbirinin üzerinden gelişir ve burjuvazi ve sermaye
için tehlikesini artırarak daha da derinleşir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">26.Ekonomik
krizin ana özelliği yeni bir daralma için tüm unsurların bir araya gelmiş
olmasıdır. Krizin ilk evresinde emperyalizm para harcamayı tercih etmedi yani
aşırı üretim krizini çözmek için ilk başlarda önlem almadı ve aynı süre zarfı
içinde Çin ve ABD arasındaki ticaret ilişkisi oturmuş hale geldi. Sonuçta
sadece şirketler ve bankaların iflasın eşiğinde olmadığının aynı azmanda ab
üyesi ülkelerdede sorunların açığa çıktığı eşiği gördük. Krizin ilk aşamasında
krizden kurtulmak için uygulanan motorun- finansal sisteme devlet müdahalesi-
yakıtı bitti. Örneğin Abd tarafından finansal sisteme ve şirketlere yapılan
yardımlara rağmen ülkedeki kriz sonlandırılmadı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">27.Kim
krizin bedelini ödeyecek, kim kaybedecek ve üstünlük kimde olacak sorusunu
akılara taşıyan Abd ve ab deki politik kriz doğrudan ekonomideki durgunluk ve
yavaşlama ile ilgilidir. Bu iki emperyalist merkezdeki politik krizler ekonomik
krizi derinleştiriyor ve güçlendiriyor. Dünya ekonomisindeki yeni durgunluk
beklentisi ilk ekonomik daralmadan farklı olarak sınıf mücadelesi ile
karşılanmaktadır: bir tarafta avrupada kitlesel seferberlikler ve arap
devrimleri, Öte yandan ülkelerin
borçlanması devam ediyor ve bu durum bu yeni durgunluk döneminde daha şiddetli
patlamaları açığa çıkaracaktır. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.45pt; vertical-align: baseline;">
<span style="color: #244061; font-family: "Times New Roman","serif"; mso-ansi-language: TR; mso-themecolor: accent1; mso-themeshade: 128;">28.Bir
bütün olarak kriz ve vurgulanan ekonomik ve politik unsurlar dünya ekonomisinde
özelikle merkez ülke ekonomilerinde uzun düşüş evresine işaret ediyor. Şu an
ekonomide iyileşmenin yaşanabileceği dönemde olabiliriz fakat kırılgan ve düşüş
periyodundan geçeceğiz ve bir bütün olarak dünya ekonomisinde düşüş dinamikleri
mevcut ve uzun dönemde aşırı üretim ve kar oranlarında iyileşme sağlanamayacak.
Çinin tüm önemine ve gelişmiş ülkelerin krizin ikinci evresinde krize tampon
olma çabalarına rağmen bu ülkelerin dünya ekonomisini yoluna sokacak
dinamikleri yoktur.<o:p></o:p></span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-81296773859261200742012-05-26T01:32:00.001-07:002012-05-26T01:32:37.396-07:00Ünlü Olma Girişimim96'dan 97'ye gireceğimiz yılbaşı. Annem baktığı çocuğun ailesiyle şehirdışına gitmiş 4-5 günlüğüne ben üniversite hazırlıkta 17 yaşında post ergenim, günlerim okul kantininde sigara dumanı altında dergi okumakla geçiyor, ekürim Ali Hakan sınavı kazanamamış dersane köşelerinde sürünüyor. Babası hacı olduğundan dolayı bizim ev her boş olduğunda bize geliyor, Ahmet Kaya, Ali Asker dinleyip içiyoruz. Ev Or-An şehrinde, annemin baktığı çocuğun ailesinin evi, gece bunlar gecikince onlarda kalıyor.<br />
<br />
29 Aralık 1996, Ali Hakan bizde dana gibi içiyoruz, ertesi gün buluşacağımız sınıf arkadaşlarının dedikodusunu yapıyoruz, ben aşık olduğum kızı aylar sonra yeniden görmenin heyecenını yaşıyorum. Ali Hakan, oğlum ODTÜ'desin bulsana oradan diyor, zaten aşık olduğum kızı da kıskanırdı, "ütü masası" derdi arkasından memelerinin küçüklüğüne gönderme yaparak.<br />
<br />
30 Aralık 1996; buluştuk ben Ali Hakan, aşık olduğum kız, O'nun ekürisi, Kurtuluş (bizim lise ekibinden), bunlar hep İstanbul'u kazanıp oraya gittilerdi, bir de Kurtuluş'un okuldan iki arkadaşı, teki adaşım O'nun adı da Tufan. Bu adaşım olacak karaktersiz de benim hatundan hoşlanıyormuş. Benim hatun dediğime bakmayın, ta 1994'den beri birisiyle beraber, zaten O'nunla da evlendi, şimdi İngiltere'deler Tayfun ile, adımı karıştırıp Tufan yerine Tayfun diyenler size ettiğim küfürler buradan İngiltere'ye yol olur. Yaşımız tutmadığı için Kızılay'da komünist bina içinde bir lokaldeyiz (Komünist bina Ziya Gökalp üzerindeydi, ÖDP, PSAKD, TSİP, Eğitim Sen ve birkaç büro daha var, 19 Aralık süresinde tutsak yakınlarının açlık grevi yaptığı, ondan dolayı önce faşistlerin kuşattığı sonra çeviğin girip içeridekileri döverek gözaltına aldığı bina, bir arkadaşım 4 kat merdiveni 1 saatte polis kordonunda dayak yiyerek inmişti, halen merdiven fobisi var).<br />
<br />
Biz bir gece önceden kalmayız, içki içemiyoruz, ben Kurtuluş'a ayar olmuşum zaten, ne demek aşık olduğum kızdan hoşlanan birisini ortama getirmek. Aşık olduğum kız, bir bira söylüyor, O'nu sarhoş etmek için yeter de artar bile. Biradan bir yudum alıyor, tüyleri ürperiyor, benim de, aşk böyle birşey sanırım, O'nun fizyolojik hissettiğini, psikolojik hissetmek. Biranın yarısına gelmeden sarhoş oldu, ağlıyor seni çok üzdüm diye, ben poz kesiyorum yok önemli değil diyorum. Götüm kalktı hemen bir kadın benim için ağlayınca, erken çıkıyoruz Hakanla.<br />
<br />
31 Aralık 1996; yılbaşı bizim evde kutlanacak, herkes içkisini getirecek, ben Ali Hakan, Ablamın sevgilisi (ki 16 yıllık eniştem kendisi hali hazırda) ve ablamın 4 kız arkadaşı. Bunlar çalışıyor, biz Ali ile ne yapacağız kara kara düşünürkeni Olgunlar Sokak işportacılarından Serkan ve Zafer ile 70'lik rakısına Amerikan Bilardo oynama kararı alıyoruz. 5 olan kazanacak. Başlıyoruz, ama götümüz nasıl tutuştuysa rahat yeniyoruz, hatta Ali Hakan bir oyunda açılıştan sonra onlara sıra gelmeden oyunu bitiriyor. Rakımızı alıp eve doğru gidiyoruz. Evde envayi çeşit meze var. Hakan'a girmeden kızlara bulaşma sakın diyorum, beni tanımıyor musun diyor, tanıyorum o yüzden uyarıyorum ya. Bir gün öncesinin acısıyla hızlı hızlı içip sarhoş oluyorum. TV'de "Bir Demet Tiyatro" özel programı, telefon çalıyor, koşup telefonu açıyorum. Ses yok, Laz Bakkal'ı aramışlar bizim evi bile değil. İçmeye devam, Ali inceden kızlara yavşamaya başladı. Sonra ablam Tufan telefon diyor, gidiyorum. O aramış, alo deyince ağlamaya başlıyorum. Kaç dakika zırladım bilmiyorum, sonra Ali aldı telefonu sarhoş bu boşver dediğini anladım.<br />
<br />
Üzerimde annemin baktığı çocuğun ailesinin verdiği röptaşambırın altı var, üzerimde askılı atlet, Ali'de ise benim sümerbank pijamam, zayıf olduğundan düşüp duruyor bu çekiştiriyor hiç durmadan, ayaklarımızda topuklu kadın terlikleri, eniştem de sarhoş olmuş, fotoğraf makinesinin 36'lık filmini çıkarmış ışığa tutuyor nasıl çıkmışız diye, O'nun yüzünden o gecenin fotoğrafları yok. Ali en son ablamın adı Gülay olan arkadaşına "Gönül ben Tufan'ın odasındayım, istiyorsal gel" diye bağırınca Ablam ikimizi de kapıya attı. pijama altı, topuklu terlik ve kısa kollu atletlerle apartmanın önünde oturuyoruz. Ali benim bir arkadaş var O'na gidelim diyor ama adresi bilmiyor. O sıra bizim "yabancı" olmayan kapıcı Hanefi (Hanife miydi yoksa? ) geldi, çocuklar ne oturuyorsunuz burada benim bacanağın kamyonet bende onunla dolaşalım diyor. Mermer merdivende oturmaktan iyi o soğukta biniyoruz.<br />
<br />
ISUZU kamyonete bindik, bizim kapıcının kafa da güzel. Sikerim böyle hayatı diyor, o zaman cinsiyetçi küfür nedir bilmediğimizden hoşumuza gidiyor, "işte sınıf kini" diyoruz. Bak kamyon milletvekilinin arabaya meşhur oldu diyor. Bizim neyimiz eksik? Eksiğimiz yok fazlamız var, 3 tane gerizekalı gecenin bir yarısı sarhoş halde kamyonetteyiz. Ev milletvekili lojmanlarına yakın, biz de vuralım meşhur olalım diyor kapıcı. Tama diyoruz, milletvekili lojmanlarına gidiyoruz. Yolda zikzaklar çizerek tam 4 kez lojmanların ana kapısının önünde araba arıyoruz bir saat boyunca, bulamadık. O sırada bira bitince eve döndük. Ünlü olma hayalim böyle bitti.<br />
<br />
Eve gittik ablam gidin yengemi otelden alın diyor. Yengem dayımın karısı, dayım annemin çocuğunu baktığı ailenin şoförü O da onlarla gitmiş, yengem büyük olarak başımızda, Ali ile otele gidiyoruz. Topuklu terlikler, tekimizde röptaşambır ötekinde sümerbank pijama ve atletlerimizle, Bindiğimiz taksi parayı peşin istiyor halimizi görünce, otele gidiyoruz benim akrabalar falan da var orada, azıcık yüzüme bakan herkesi akrabam sanıp öpüyorum. Yengemi alıp dönüyoruz. Eve gelince Ali ablama Gönül'ü soruyor, ablam gidin yatın lan gerizekalılar diye bağırdı. Benim odamda tek kişilik yatağımda Ali ile yatıyorum. Radyoda Ahmet Kaya çalıyor.<br />
<br />
Sabah kalıp gibi yattığımız şekilde kalktık, radyo halen çalıyor, Ali Asker "ben hep 17 yaşındayım" diyor, ben amk 18 yaşına gelsek de barlar bizi alsa diyorum. Ablama çay soruyorum, çay yok evi toplayacağız hadi gidin artık diyor. Çıkarken Ali yanıma geliyor, dolapta iki bira kalmış onları aldım çivi çiviyi söker diyor. Biraları açıp otobüs durağına gidiyoruz.<br />
<br />
<br />siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-14513808115447715972012-05-15T12:08:00.001-07:002012-05-15T12:08:09.775-07:00ÜLKEMİZDE DEFİNECİLİKqewsik nickiyle bilinen arkadaşımız sen ne politika kasıyorsun lan, geyik adamsın normalde, blogunda da geyik yaz dediği için eski bir entrymi modifiye edip yayınlıyorum. (Not: bu sözün üzerine gaza gelip blogun gerçekte sahibi olan antidoto'ya darbe yapıp silmeye çalışırken kendimi sildim, antidoto yine insanlık yapıp beni geri kabul etti bloga ARO ondan) (sözlük entrysi olduğu için imla, noktalama işaretleri hataları olabilir affola)<br />
<br />
<br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;">Askerde ben de define aradım. Öncesine gidersek, Irak Savaşı nedeniyle askerlik 12 aya çıkacak, çıkmadan 8 ay gidip geleyim deyip askere gittim. 289. kısa dönem olarak, gerçekten de 8 ay yaptım, bizden sonrakiler ise 6 ay olarak yaptı. acemi birliği olarak mardin kızıltepe jandarma komando taburuna gittim, oradan da hayatımda yaptırabildiğim tek torpille yeşilli ilçesine geçtim. bu arada da turizm jandarması olmak için diyarbakırda o bölgedeki bütün illerdeki kısa dönem jandarmalarla beraber yabancı dil sınavına girdim. mardinin bütün ilçelerinden alayda topladılar bizi. iki gece mardin jandarma alay komutanlığında yemekhanede gece tezkereciler porno izlerken yemek masasında yattım, geceleri sevişme sesleriyle uyandıktan veya birader filmi izleyemiyoruz horlama sesinden diyen yavşaklarla tartıştıktan sonra, 14 kişilik jandarma minibüsüyle 25 kişi diyarbakıra gittim ve sınavı kazandım (sanki kazandığımız sınava baksana). </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;">49 gün süren bir sürü rezillikten sonra mersin'in erdemli ilçesine gittim. şubat ayında mersin'de turist olmaz, verirler gri elbiseyi, mp5'i şekil yaparım diye düşünürken, bölük komutanının beni disiplinsiz bulması ile yeşil kamuflaj ve g3 ile bir köy karakoluna gönderildim. karakola 2 kasaba, 7 köy bağlı ama çok sayıda tatil sitesi vardı, antepliler sitesi, adanalılar sitesi, konyalılar sitesi, hataylılar şeklinde. karakola bağlı mıntıka içinde tek ingilizce bilenin benim olmam çok büyük ihtimal. turist de vardı elbette, hemen hepsi arap. onbaşı rütbemi de bölük komutanının geri alması ile karakol eri olarak kaldım. yalnız allah var karakolun tarihindeki tek kısa dönem olmam nedeniyle, rütbelilerle aram iyiydi. 1 başçavuş, 1 üstçavuş ve 2 uzman çavuştu zaten rütbeliler. günde ortalama 6-8 saat nöbet tutarak günlerimi değerlendirirken (rekorum 12 saat) karakol komutanı görev var tufan yanına bir kişi al git deyince sevinerek birisini buldum görevin ne olduğunu bilmeden. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;">görev izinli define kazısı yapacak bir ekibe refakat etmekmiş. ön bilgileri bu kadar tutarak konuya giriyorum. izinli kazı yapmanın bazı kuralları varmış, izinleri aldıktan sonra kazı esnasında kültür bakanlığı, maliye bakanlığı ve içişleri bakanlığının temsilcileri gerekiyormuş. bizim kazı ekibinde de maliyeden bir memur, kültür bakanlığından iki arkeolog ve içişleri bakanlığından iki jandarma er vardı (jandarma er tek başına görev yapamaz, minimum iki kişi gerekli). şimdi define bilgilerine geçeyim: <b>aranan miktar:</b> 3,5 ton altın (bulununca yarısı devlete, yarısı definecilere kalıyor) </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>menşei:</b> 1800'lerin sonunda ermenilerin soyduğu rivayet edilen osmanlı hazinesi </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>gömenler:</b> 7 ermeni papaz ve 70 ermeni eşkiya.</span><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;">bizim definecinin anlattığına göre gömdükten sonra ermeni papazlardan teki kalan herkesi öldürüp gömmüş, nasıl tek başına gömdüyse artık 76 kişiyi) <b>lokasyon:</b> toros dağlarının arasında derin bir vadide, eşek deresinin dibi. ulaşım acaip zor, zaten yolun bir kısmını define arayanlar yapıyor başka türlü ulaşmak mümkün değil zaten, yarım saat kadar asfalt yolda gittikten sonra köy yoluna sapılıyor sonra 20 dakika oradan bizim kafadarların açtığı yolda (yol dediğime bakmayın, bunların dışında girmeye cesaret edebilen kimse yok) 20 dakika ilerledikten sonra ulaşılıyor kazı alanına. kazı yaptığımız yerin karşısında 11. yy'dan kalma bir şapel var, kazdığımız yerde üzerinde haç işareti olan kocaman bir kayanın dibi. biz böyle zor ulaşırken defineyi gömenler deve kervanıyla nasıl gelmiş buraya o da sorgulanmıyor zaten. senelerdir böyle bir söylenti varmış zaten. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>kazı ekibi: </b></span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>tayfun abi: </b>esas defineci. artvinli maden mühendisi, adam define nedeniyle kafayı yemiş, türkiye'de kazmadığı yer kalmamış, didim, artvin, yozgat vs. karısı da kovalamış bunu daha akıllanmamış. birşey buldun mu abi yanıtı, kazdığım yerin 10 metre yakınında çıktı diyor. ama birgün mutlaka bulacağına inanıyor. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>hüseyin abi:</b> kazı yapılan bölgenin zenginlerinden, müteahhit, 2 karısı var. çok hoş sohbet adam. kazının sponsoru kendisi. küçükken komşu alevi köyüne gitmesi durumunda alevilerin kendisini yiyeceğini söylemiş ailesi, gülerek anlatıyor. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>köylü (adını hatırlayamadım şimdi):</b> 3. ortak, tam nefret edilecek köylü prototipi, çıkarcı, patavatsız, köylü kurnazı. neden dahildi bu mevzuya tam bilmiyorum, kazı yapılan alan bunun mülkiyetinde olabilir. <b>ikincil insanlar:</b> </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>hüseyin abinin ikinci karısı:</b> birinciyi göremedik haliyle, acaip dominant bir kadın, sağolsun ben ne istesem yapardı ama bana dahi hüseyin abinin ilk karısını çekiştirmesi kendisinden nefret ettirdi. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>kimya mühendisi:</b> tayfun abinin kankası, abd'ye kekik yağı satıyorum diyordu. kekik falan arıyordu kazı alanının etrafında, hüseyin abinin karısı bunun cenabet olduğuna kanaat getirip, ondan dolayı definenin gelmediğini iddia edince bir daha gelemedi kazıya. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>köylünün karısı:</b> ilk gün kesilen keçiyi pişirdi, görevi bize yemek yapmak ve hüseyin abinin karısını onaylamaktı. güzel sıkma yapıyordu, ellerine sağlık diyeyim. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>hüseyin abinin yiğeni: </b>kadıncağız 1-2 gün gelebildi. hüseyin abinin karısı kovaladı sonra. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>kepçe operatörü:</b> hüseyin abinin eleman. öküz gibi kaslı bir adam. sağolsun beni kepçeye bindirdi. çocukluk hayallerimden birisini gerçekleştirdi böylece. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>maliye memuru:</b> şahane hoş sohbet bir adamdı, yolda telefonunu verirdi istediğin yeri ara diye, kazı alanında çekmiyordu telefonlar. bana halen bir rakı borcu var. tezkere alınca yanına gidecektim. tezkereyi alınca koşarak eve döndüğüm için gitmedim. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>devlet görevlileri:</b> toplam 5 kişi, hepsinin günlük 20 lira yevmiyesi var. bizim payımıza düşen 40 lirayı ben alıp karakol komutanına veriyordum. 2 sefer bana bıraktılar, pepsi ve cips aldım tüm karakola (akdenizde pepsi daha çok içiliyor) </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>arkeolog 1: </b>şahane bir ablaydı, çok hoş sohbet. yalnız köylü amca yüzüne karşı yampiri deyince 3 gün boyunca dellendi. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>arkeolog 2:</b> iğrenç bir kadın, kocası doktormuş, kendini beğenmişin biriydi. birgün ben uyurken diğer jandarma arkadaş da (ardahanlı dana osman) eşek deresine yüzmeye girmiş, o sırada köylüler gelince, siz buranın güvenliğini sağlamalısınız diye bir ton tantana etti. </span><br />
<b style="color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;">siempretufan: </b><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;">sabah karakolda kahvaltı yapıp sonra define alanında bolca sıkma yeyip yatıyordu, uyanıp öğle yemeği yedikten sonra biraz sohbet falan edip 5 çayını içip karakola dönüyor, orada da akşam yemeği yeyip, 22:00-24:00 nöbetini tutup birşeyler yeyip uyuyordu. askerliği bitip eve döndüğünde hiç bir pantolonu kendisine olmadı. 5 ay mersinde kaldığı sürede 13 kilo almıştı. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>jandarma 2:</b> artık kim denk gelirse, ali, osman, reşat vs.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>cinci hoca: </b>defineye ulaşılamayınca, davete icabet edip geldi. define bulunmamasının sebebi olarak arkeolog 2'nin regl dönemi olmasını gösterince kadından yediği fırça sonrası bir daha gözükmedi. <b>meraklı köylüler:</b> geldikçe kovalandılar. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>sincap: </b>hergün yol üzerinde aynı yerde görüyordum, şahane güzel bir hayvan. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>yaban keçisi: </b>amk hayvanı nasıl çıkıyorsun lan o kayalıklara. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>yılan: </b>birgün uyanınca yanımda gördüm çok korktum. ama siyah yılanlar zehirsizmiş, kırmızı yılanı da birkez gördüm, onda da üzerinden geçmiş bir araba ölüydü. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>arabada sevişen gençler:</b> bir kazı sonrası dönerken sapa bir yolda titreşen bir araba görünce jandarma olmam nedeniyle durdurup aracımızı içine baktım. kız yüzünü sakladı, oğlan korktu. kolay gelsin dedim yolumuza devam ettik. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica, Arial, Verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: left;"><b>netice: </b>2 ay sürdü kazı, 13 metre kadar derine indik. bahar dönemi olması nedeniyle yağan yağmurlar suyla doldurdu çukuru geri temizlediler vs. neticede bulduğumuz benim keçi kemiği diye düşündüğüm fakat diğerleinin hazineyi gömen eşkiyaların tekinin kemiği dediği kemik parçası ve paslı bir kazma kalıntısı. bunu ben bunlardan önceki define araynlardan birisinin olduğunu düşünürken, diğerleri gömenlerin alet edevatına saydı. hüseyin abi 40 milyar masraf yaptığını söylüyordu (2003 yılında) ayrıca kepçesinin hergün define yerinde olmasından dolayı kaybettiği para hariç. tayfun abi kazıyordur yine bir yerleri şimdi.</span>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-64593452514985973212012-05-13T12:23:00.001-07:002012-05-13T12:23:59.930-07:00Araf’ta bir kuşak - 90’larda Devrimci Olmak<br />
<div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: left;">
<span id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_SPOT"><div style="font-size: 14px; line-height: 18px;">
Aklımızdan çıkarmamamız gereken, devrimciler için gerekli olanın ne kahramanlık hikâyeleri, ne de mağdur edebiyatı olduğudur. Bilinçli politik bir mücadele hattıyla yeni bir muhalefet yaratmak her şeyden önce bizim ellerimizde.</div>
</span></div>
<br style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: left;" /><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: justify;">
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><div style="font-size: 15px; line-height: 18px; width: 500px;">
<em>"Beni umutsuz koma<br />tarihle avutma beni<br />çünki aşkla sınanmışım sana<br />sana yangınla, suyla, ateşle<br />ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım<br />ey yaşarken kanayan acı<br />şimşekli gök, tufan, kan fırtınası<br />uçurum kıyısında hızla büyüyen ot<br />yapraksız bir ölümün anısı için<br />körpecik kuzuların derisi için<br />beni tarihle avutma<br />umutsuz koma beni<br /><br />Akıtsam deliren sevdamı<br />köpürür mü hayatı besleyen su<br />ey benim<br />yedi başlı kartalım<br />her başını<br />bir dağ başlangıcında koyanım<br />senin<br />böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir<br />bizim aşkımızı solduranların korkusu<br />çünki elbette bir su<br />kendi akacağı toprağın sertliğini bilir<br />ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak<br />artık ırmak mı ne denir<br />işte devrim<br />ona benzer bir akışın hızına denir<br />yarın ne olur bilirim ben<br />bahar gelir, otlar büyür<br />ölüm de yapraklanır<br />bir dağ bulur uzun uzun bakarım<br />bir çam ağacı gölgesi<br />güzel kokular veren<br />bir damla güneş görünce<br />sana da gülümseyeceğim yarın</em>"<br /><strong>Arkadaş Z. Özger</strong></div>
<div style="font-size: 15px; line-height: 18px; width: 500px;">
Aşk ve Devrim filmi dolayısıyla, yine bir 90’lar tartışması yaşandı, son zamanlarda artan baskılar dolayısıyla sürekli tartışılan 90’lar sürecine sol içerisinden bir bakış/eleştiri yapıldı. Kendi adıma sanatsal olarak filmi eleştirebilecek yetkinliğe sahip değilim. Elbette ki iyi niyetinden şüphe etmediğim, fakat kısacık sürede hemen her konuya değinme çabası, didaktik sahneleri nedeniyle filmi bir türlü hissedemedim, örneğin hemen hemen aynı kuşağı Kürt gençleri üzerinden işleyen Bahoz’daki sıcaklığı/gerçekliği hissetmedim. Yine de filme emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, çok ağır bedeller ödemiş bir kuşağı hatırlattıkları için.<br /><br />Türkiye’de belirgin bir kitleselliğe ulaşabilmiş 3 kuşaktan bahsedilebilir, 68, 78 ve 93 (88-96) kuşağı. Çok kaba olarak bunlardan ilki dünyadaki büyük gençlik-işçi hareketlerinin yansıması olarak, ikincisi ise faşist sokak terörüne karşı yükselen bir hareket olarak değerlendirilebilir. 90’lar ise ülkedeki boğucu siyasi havaya karşı akıldan çok inanılmaz bir cesaretin ön planda olduğu bir meydan okuma. 68 kuşağı çok kısa bir sürede hem teorik hem de pratik anlamda çok şeyler kattılar mücadele pratiğine. Çok kısa bir sürede (3-4 yıl) neredeyse sıfır noktasından, çok az politik kaynakla başladıkları yolculukları, hem devlet, hem şimdinin demokrat görünümlü İslamcıları, hem de faşistler tarafından çok ağır saldırıya uğradığı için teoriden ziyade mücadeleye yönelmek zorunda kaldı. Buna rağmen, yine de kendilerinden sonraki kuşakları etkileyebilecek/yönlendirebilecek bir siyasi miras bıraktılar. Bu miras elbette liberal zevzeklerin akılları sıra küçümsemek için söyledikleri gibi, yola ilk çıktıklarında yaptıkları değil, süreç içinde ulaştıkları duruşları ve cesaretleridir. 70’ler ise çok daha kitlesel, devrimcilerin sadece okullarda değil, mahallelerde, fabrikalarda baskın politik güç olduğu zamanlardır. 1974 genel affından sonra nicelik ve nitelik açısından güçlenen, 78 kuşağının özgünlüğü, belki de dünya tarihinde ilk kez faşist sokak terörüne karşı tepki olarak (özellikle direniş komiteleri aracılığıyla) savunma amaçlı başlayan ve faşist hareketi yenilgiye uğratabilen bir kuşak olmasıdır. Savunmadan çıkıp karşı saldırıya geçtiğinden kısa bir süre sonra gelen 12 Eylül diktatörlüğüne güçlü bir direniş gösterememesi ise bu kuşağın en büyük eksikliğidir. Bunun sebebi, geniş halk kitlelerinin devrimcileri faşist teröre karşı kendilerinin savunucusu olarak görüp desteklerlerken, 12 Eylül darbesinin sivil faşistleri sokaktan çekmesi de olabilir. Bunda ideolojik olarak yoksul kitleler yerine orta sınıfların daha belirleyici olması da belirleyicidir. Bu sınıfların sivil faşist hareket yerine devrimcileri tercih etmeleri anlaşılırdır. Çünkü kontrolleri sermayenin elinde olsa da bu gücün sokak kısmını ideolojik olarak çok gerici ve maalesef yoksul kitleler oluştururken, devrimciler daha ilerici ve içlerinde orta sınıflardan da (aydınlar, öğrenciler, meslek mensupları vs.) ciddi sayıda kişi içerilmesidir. Fakat aynı sınıflar kapitalizmi restore eden askeri diktatörlüğü, süreç içinde devrimi uzak bir ihtimal olmaktan çıkartıp ciddi bir olasılık haline gelen devrimci harekete sınıfsal içgüdüleriyle tercih ederken hiç tereddüt etmediler. (Not: Bu elbette ki yenilginin sebeplerinden sadece bir tanesidir.)<br /><br />12 Eylül sonrası en önemlisi Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi olmak üzere çeşitli, orta vadede başarısızlıkla sonuçlanan girişimlerden sonra, kitlesel olarak ilk ortaya çıkış 1987 bahar eylemleri oldu. Yollardan sonra, yıllardan sonra, şarkılar söyleyen çocuklara, “rehine liberallerimizin” ülkeye özgürlük getiren yapı olarak zikrettikleri ANAP iktidarının cevabı, geniş çaplı polis ve tutuklama terörü ile yanıt vermek oldu. 1988’de ise Tuzla katliamıyla kanla dolu ülke tarihinde yeni bir süreç başlatıldı. Gözaltında kayıplar, yerinde infazlar, faili meçhullerle yüzlerce devrimci genç katledildi (önemli not: Kürt hareketinin dinamikleri farklı olduğundan bu yazıda hiç bahsedilmemektedir, aynı yıllarda binlerce Kürt de benzer şekilde katledilmiştir). 90’ları kabaca 3’e ayırmak gerekirse, 1988-1993, 1993-1996 ve 1996-2000 olarak ayırabiliriz. 88-93 arasında militan mücadelenin ön planda olduğu, devletin ise en sert şekilde yanıt verdiği, “polisiye” vaka olmaktan çekinmeyen, aksine bununla övünen yapıların belirleyici olduğu bir süreç olarak geçti. 1991 tahliyelerinden sonra yeniden toparlanma çalışmaları ve 1993’de Kürt illerinde köylerin yakılmasının/boşaltılmasının başlaması ile batıya göçün artması ile kitleşelleşen sokak muhalefeti üzerinde daha önceki baskılara ilaveten kitle katliamları ve girişimleri geldi (1995 Gazi katliamı, 1 Mayıs 1996 İstanbul, yine bu yaklaşım Kürt hareketine yaklaşımla benzerdir, Cizre, Lice, Nusaybin katliamları vs.). 1996’da sokak hareketi zirve yaptıktan sonra (DTCF işgali, 96 1 Mayıs’ı vs.) hızlı bir geri çekilme başladı. Devlet yıllar boyunca “Hayata Dönüş” katliamına hazırlık yaparken, cezaevlerini katliamlarla zayıf düşürmeye çalışırken, (Ümraniye, Buca, Ulucanlar katliamları, buna karşı direnç gösterilen 96 ölüm oruçları) dışarının stabilize edilmesi amacıyla büyük tutuklamalar yaşandı. İşkencede ifade vermeyenlerin örgütsel tavır gösterdiği gerekçesiyle tutuklandığı ve onlarca yıl ceza aldığı yıllardan günümüze baskı anlamında sadece “28 Şubat” sürecinin gösterilmesi ve bazı aklı evvellerin o süreçte polis ve yargının solcuların elinde olduğu hikâyelerine rağmen, o yıllar devrimci hareketin tasfiye edilmesi devletin en önemli politikalarından birisiydi. Bu yıllarda sürekli savunmada kalan devrimci harekete hayata dönüş süreci ile son darbe indirildikten sonra ortalık “demokratikleşme” yalanlarına müsait duruma gelmişti. 90‘lar boyunca öldürülen, işkence gören, tutuklanan/hapis cezası alan sosyalist sayısı 12 Mart döneminden çok daha fazla olmasına rağmen, o yıllarda dahi dikkate alınmamasının sebebi, steril orta sınıfı etkilemeden, yüksek oranda yoksul çocuklarının belirleyici olmalarıdır.<br /><br />2000’li yılların ilk onyılından sonra sokak muhalefeti yeniden kıpırdanırken, iktidar yeni bir taktikle yaklaşmaya başladı, var olan muhalefeti komplolarla kriminalize etmeye ve polisiye vaka haline getirmeye çalışıyorlar. Yargıdaki yapılanmalar sayesinde, çok kolayca tutukluluk kararı aldırıp, duruşmaya çıkarmadan insanlar aylarca cezaevinde tutulabiliyor. 1990’larda duruşmaya çıkmadan tutuklu kalma süresi en fazla 2 ay kadarken şimdi bir yıla kadar uzuyor, ve neredeyse en hızlı 6 ayda çıkılabiliyor ilk duruşmaya. İktidara gönüllü rehine olmuş çevreler ise bu durum dile getirildiğinde, 12 Eylül ve doksanlardan bahsediyor. Sanki 12 Eylül’de ve doksanlarda kendileri sırasıyla asker ve polisi alkışlamamışlar gibi, kendilerine göre yeniden yazdıkları tarihe kendileri de inanarak anlatıyorlar. Cezaevleri sosyalist ve Kürt öğrenciler, gençler, gazeteciler, avukatlar, seçilmişlerle tıka basa doluyken, iktidarın demokratlığını iddia eden bu çevreleri, teşhir ve tecrit etmek birincil görevlerimizden bir tanesidir. Önümüzde zor bir süreç duruyor, bir yandan birleşik bir mücadele hattı örgütleyip, öte yandan bu muhalefetin iktidar tarafından “yasadışı” hale getirilmesini engellemek. Bunu sağlıklı yapabilmek için tüm mücadele tarihini yanlışıyla/doğrusuyla kabul edip, hatalarıyla hesaplaşmamız gerekiyor. Aklımızdan çıkarmamamız gereken, devrimciler için gerekli olanın ne kahramanlık hikâyeleri, ne de mağdur edebiyatı olduğudur. Bilinçli politik bir mücadele hattıyla yeni bir muhalefet yaratmak her şeyden önce bizim ellerimizde.<br /><br /><em>"Şiirler doğacak kıvamda yine<br />duygular yeniden yağacak kıvamda.<br />ve yürek,<br />imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.<br />ey herşey bitti diyenler<br />korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.<br />ne kırlarda direnen çiçekler<br />ne kentlerde devleşen öfkeler<br />henüz elveda demediler.<br />bitmedi daha sürüyor o kavga<br />ve sürecek<br />yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!</em>"<br /><em><strong>Adnan Yücel</strong></em></div>
</span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-43681622740761115532012-05-13T12:22:00.001-07:002012-05-13T12:22:45.957-07:00Vahşetleri Korkularındandır<br />
<div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: left;">
<span id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_SPOT"><div style="font-size: 14px; line-height: 18px;">
“Zihnin iktidar için hayat yüzeyi olması; fikirlerin denetimi yoluyla bedenlerin tabi kılınması” diye yazar Foucault “Hapishane’nin Doğuşu” isimli kitabında.</div>
</span></div>
<br style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: left;" /><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: justify;">
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><div style="font-size: 15px; line-height: 18px; width: 500px;">
İktidar kontrol edemediği bireyleri, bedenleri üstünde hakimiyet kurarak ve bedenlerini hapsederek kontrol altına alır. Hapishaneler iktidarın “ideal” forma getiremediği ve sözünü dinletemediği kişilerin, bedenleri üstünden “ıslah” adı altında kontrol altına alındığı yerlerdir; gerek adi suçlar gerekse fikir/eylem suçları için. Bu bağlamda politik suçluların özel bir yerde olduğunu kabul etmek gerekir. Muktedirlerin kendileri için en büyük tehlike olarak gördükleri örgütlü gruplar, burjuva iktidarları için sosyalistler, örgütlü azınlıklar, daha genel bir tabirle politik muhaliflerdir. Cezaevleri bu grupların ıslah edilmesi, zulüm görmeleri ve iktidar için gerektiği zaman kolayca imha edilmesi için en uygun aygıtlardır. Fakat ıslahları diğer “suçlulara” göre daha zordur. Çünkü sadece bir beden ıslahı değil, bir zihin ıslahı da gerekmektedir. Bundan dolayı cezaevlerinde en büyük baskıların bu gruplara yönelik olması burjuva demokrasileri için münferit olaylar kategorisinde değildir. Şimdi bize örnek demokrasiler olarak gösterilen Batı Avrupa ülkelerinin kendilerini tehlikede hissettikleri zaman nasıl tepki verdiklerini görmek için İngiltere’de IRA ve INLA militanlarına yaptıkları, Almanya’nın ise RAF militanlarını hücrelerinde infaz ettiklerini hatırlamak yeterli.<br /><br />Elbette bu durum Türkiye için de geçerli, neredeyse kurulduğu günden bu yana cezaevlerinde devrimci-komünist tutsaklar hiç eksik olmadı. 12 Mart dönemi ve 12 Eylül öncesindeki süreçte de cezaevleri iktidarın baskılarının en yoğun hissedildiği yerlerdi. Fakat esas olarak cezaevlerinin işkence merkezlerine dönmesi 12 Eylül darbesi iledir. İktidar her zaman yaptığı gibi dışarıya saldırmadan önce cezaevlerine saldırdı, 12 Eylül İstanbul Davutpaşa, Ankara Mamak ve Diyarbakır cezaevlerine Ağustos ayında geldi. 12 Eylül sonrasında başta Diyarbakır, Mamak ve Metris olmak üzere cezaevlerinde yapılanlar ise bilinmekte, fakat 12 Eylülle hesaplaştığını söyleyenler tarafından henüz hiçbir şey yapılmamakta, örneğin 12 Eylül dönemi kafes uygulaması, tabutlukların ve çok yoğun işkencelerin yaşandığı Mamak cezaevi Albayı Raci Tetik halen yargılanmadı ve serbest.<br /><br /><strong>"İktidar hayatı hedef aldığında, hayat iktidara direniş olur" [Deleuze]</strong><br /><br />Beden sadece iktidarın bireyi kontrol aracı olarak kullanılmadı tabi. Bir direniş aracı olarak bedenin önemi mutlaka incelenmesi gerekir. İktidar beden üstündeki hakimiyetini bedeni kapatarak kurdukça ve zapt altına almaya çalıştıkça, iktidara karşı “bedenimin sahibi sen değilsin. bedenim benimdir” direnişleri de gösterilmiştir. 12 Eylül sonrasından 2000 yılına kadar cezaevleri bu tür direnişlere sahne oldu; 84 ölüm oruçları, Diyarbakır Cezaevinde dörtlerin kendilerini yakması, 96 ölüm Oruçları, onlarca devrimcinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Ümraniye, Buca, Diyarbakır ve Ulucanlar Cezaevi katliamları. Bütün bu katliamları yaparken sürekli kontrolleri altında tuttukları medya (cezaevlerinde olmayan isyanlar ve cezaevlerinin örgütlerin kontrolünde olduklarına dair haberler) ve diyanet ile ( ölüm oruçlarının günah olduğuna dair açıklamalar) bunu meşrulaştırdılar. F tipi cezaevlerinden önce gücünü denemek isteyen iktidarın yaptığı Ulucanlar katliamı sonrası atılan gazete manşetleri medyanın halini gözler önüne sermekteydi “Cezaevi Cephanelik” (28 Eylül 1999, Sabah), “Cezaevi Değil, Örgütevleri” (28 Eylül 1999, Milliyet), “Beş Dakika Önce çekilen fotoğraf” (28 Eylül 1999, Hürriyet), “Pusu Kurup Ateş Açtılar” (28 Eylül 1999, Milliyet),“Ordu: Onlar siyasi değil, terörist” (30 Eylül 1999, Milliyet). Hürriyet Gazetesinin büyük bir yüzsüzlükle 5 dakika önce çekilen fotoğraf diye yayınladığı fotoğraf, başka bir cezaevinde 5 yıl önce çekilmiş bir fotoğraftı. Yargı ise her katliam sonrası katillere ceza vermez veya çok komik ceza verirken, katliamdan sağ kurtulanlara ise ceza yağdırıyordu. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/09/28/hurriyet.asp<br /><br />1988 Tuzla katliamı ile başlayan, binlerce faili meçhul, yargısız infaz, işkencede ölüm, onlarca katliam ile devam eden sürece son noktayı koymak için F tipi cezaevleri gündeme geldiğinde sosyalist/devrimci çevreler dışında kimse karşı çıkmadı ve/veya destekledi. Hem şimdi mazlum rolü oynayanlar hem de şimdi demokrat olduğunu iddia edenler cezaevlerinin terör merkezleri olduğunu, F tiplerinin ise ne kadar güzel yerler olduklarını tekrarlayarak devrimcilere karşı kamuoyu oluşturuyordu. Tutsak yakınları ise cezaevi dışında demokratik kitle örgütleri ve sosyalist partilerle/çevrelerle yürüttükleri kampanyalarla F tiplerini teşhir ediyorlardı. 11 Aralık 2000 tarihinde İstanbul’da 2 çevik kuvvet polisi öldürüldü (eylemi planlayan kişinin sonra itirafçı olduğunu hatırlatayım). Ertesi gün Ankara’daki F tipi karşıtı eyleme önce çevik kuvvet saldırdı, göstericiler geri çekildikten sonra polis Güvenpark’a gidip İstiklal Marşı okumaya başladı, sayısı yüzleri bulan faşist bir grup ellerinde sopalarla tutuklu/hükümlü yakınlarının bulunduğu ÖDP il başkanlığının da bulunduğu binaya girmeye çalıştı, devrimcilerin müdahale etmesiyle saatlerce çatışmadan sonra binaya girmeleri engellendi. Faşist grup tamamen dağıtıldıktan sonra saatlerdir Güvenpark’ta olan çevik kuvvet binaya girdi, ÖDP ve diğer sosyalist bürolardaki kişiler çok ağır dövülerek gözaltına alındı.<br /><br />Dışarısı tamamen terörize edildikten sonra cezaevlerine operasyon için herhangi bir engel kalmamıştı, cezaevlerinin örgüt merkezleri olduğu ve F tiplerinin muhteşem yerler olduğunu söyleyip duran medyanın ve ölüm oruçlarının günah olduğuna dair fetva verem diyanetin hazırlıkları sonrasında, 19 Aralık günü sabaha karşı, büyük şehirlerin merkezlerini de açık hava cezaevlerine çevirerek (19 Aralık günü ÖDP’nin önünden geçen neredeyse 4.000 kişi gözaltına alındı) devrimcilerin bulunduğu bütün cezaevlerine korkunç bir nefret ve hırsla saldırdılar. Kimyasal gazlarla/sıvılarla, ağır silahlarla süren katliam sonrası 2'si asker (bu iki askerin de jandarmaların silahından çıkan mermilerle öldüğü kanıtlandı) 32 kişinin ölümü ile sonuçlandı katliam. Ertesi günlerde medya görevini başarıyla yerine getirdi. Milliyet gazetesi “Sahte Oruç, Kanlı İftar” manşetiyle çıkarken http://www.milliyet.com.tr/2000/12/20/ Zaman gazetesi öldürülen tutsaklardan Alevi olanları belirlemekle meşguldü http://arsiv.zaman.com.tr/2000/12/24/haberler/haberlerdevam.htm (8 cenaze Gazi Cemevinde haberi). Operasyondan sonra devam eden ölüm oruçlarıyla birlikte hayatını kaybeden kişi sayısı 122’ye çıktı, yüzlerce insan ise geri dönüşümü olmayan Wernicke-Korsakoff hastalığına yakalandılar. Seneler sonra katliamla ilgili yapılan ana akım medya ve şimdiki yandaş medyanın yaptığı neredeyse bütün haberlerin yalan olduğu ortaya çıktı.<br /><br />O günlerden hatırımızda kalan sadece tutsakların direnci değil, adını Oltan Sungurlu, Şevket Kazan'ın yanına devrimcilerin kanıyla yazdıran Hikmet Sami Türk, daha sonra AKP'li Cemil Çiçek'den devlet üstün hizmet madalyası alan ve Abdullah Gül tarafından HSYK'ya kontenjandan atanan Ali Suat Ertosun, iğrençleşmenin sınırı olmadığını kanıtlayan Türkiye medyası.<br /><br />Şimdi medya tarihi yeniden yazıyor, o zaman en iyi tavır göstereni başını kuma sokanlar olan şimdinin yandaş medyası bütün suçu, şimdi mecbur kaldıkları için özür dileyen dönemin ana akım medyasına yıkmak istiyor. Üstelik bunu AKP iktidarının Kürtleri ve devrimcileri kriminalize ederek cezaevlerine doldurmasına verdiği tam ideolojik destekle eşgüdümlü olarak yapıyor. Tekirdağ F tipi cezaevi başta olmak üzere bütün F tiplerinde ve diğer cezaevlerinde politik tutsaklara devam eden işkenceler, tecrit işkencelerinden hiç bahsetmeden, cezaevlerine doldurulan yüzlerce öğrenci, onlarca gazeteci, seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri ve binlerce politik tutukludan hiç bahsetmeden, en iyi bildiklerini, ölüler üzerinde tepinerek ne kadar demokrat olduklarını ispatlıyorlar. <strong>Hiç zahmet etmesinler, çünkü biz elbet dostumuzu da düşmanımızı da biliyoruz.</strong><br /><br /><em>Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson<br />İnci dişli, zenci kardeşim,<br />Kartal kanatlı kanaryam.<br />Türkülerimizi söyletmiyorlar bize,<br />Korkuyorlar Robson<br />Şafaktan korkuyorlar,<br />Görmekten,<br />Duymaktan,<br />Dokunmaktan korkuyorlar<br />Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan<br />Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar<br />Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten<br />Sizin de bir Ferhatınız vardır elbet<br />Robson, adı ne<br />Tohumdan ve topraktan korkuyorlar<br />Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar<br />Ne iskonto, ne komisyon, ne veda isteyen bir dost eli<br />Sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine<br />Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar ümitten<br />Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam<br />Türkülerimizden korkuyorlar.</em><br /><br /><strong>Nazım Hikmet RAN</strong></div>
</span></div>
<br class="Apple-interchange-newline" />siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-9125411280007938152012-05-13T12:20:00.001-07:002012-06-14T07:24:51.486-07:00Behzat Ç. Polisten Kahraman Olur mu?<br />
<div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: left;">
<span id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_SPOT"></span><br />
<div style="font-size: 14px; line-height: 18px;">
<span id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_SPOT">Sanat ve sol çevrelerde son senenin en fazla tartışılan dizi, Behzat Ç. dizisi hiç şüphesiz.</span></div>
<span id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_SPOT">
</span></div>
<br />
<div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: justify;">
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"></span><br />
<div style="font-size: 15px; line-height: 18px; width: 500px;">
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT">Üzerinde çok değişik yorumlar yapılan, Ankara’dan nefret ettiğini söylemeyi marifet sananların bile bir kısmının sevdiğini saklayamadığı, sürekli polis şiddetine uğrayan solcuların büyükçe bir kısmının müptelası olduğu dizi.</span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><br /></span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT">Ankara, Türkiye’deki sol hareketlerin köken aldığı zemin üniversiteler olduğu için olsa gerek sosyalist örgütlerin (en azından büyüklerinin) merkezi olageldi. 12 Mart dönemi THKP-C ve THKO, 12 Eylül dönemi ise döneminin en büyük örgütü Devrimci Yol, Ankara merkezliydi. 12 Eylül sonrasında da ilk sol muhalefetin ilk yükseldiği yerlerden birisiydi. Ve elbette bunun sonucu olarak ve devletin merkezi de olması nedeniyle polisin de özel ilgisini çeken bir yer. 90’larda Ankara’da çok sayıda faili meçhul, yargısız infaz gerçekleştirildi (Ayşenur Şimşek, İmren Aydın, Birtan Altunbaş ve onlarcası). Eylemlere çok sert müdahaleler yapıldı (Mart 96 DTCF işgali), diğer şehirlerde tutuklama dahi getirmeyen sebeplerden yüzlerce genç tutuklandı. 19 Aralık katliamının provası bir sene önce Ulucanlar cezaevinde gerçekleştirildi. 90’lara döndük mü tartışmasının yaşandığı şu günlerde de durum farklı değil, yasal hareketlerden, kitle eylemlerinden dolayı çok sayıda genç halen cezaevlerinde.</span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><br /></span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT">Kitapta Emrah Serbes, Behzat Ç.’nin ağzından “ biz egemen sınıfların çıkarlarını korumak için yaratılmışız” cümlesini kurar askeri okuldan atılıp polis okuluna başlama gerekçesini gösterirken. Çok doğru bir tespit elbette, fakat devrimci-ön devrimci süreçlerde poliste ve askerde de yarılmalar baş gösterir. Türkiye’den örneklemek gerekirse, 12 Eylül öncesi Pol-Der ve Harp okullarındaki güçlü sol örgütlenmeler gösterilebilir. <strong>Pol-Der üyesi Ali Rıza İret, Batman’da faşistler tarafından katledilirken, Teğmen Ömer Yazgan ise 12 Eylül cuntası tarafından asıldı. 12 Eylül darbesi toplumun her yerindeki muhalefeti parçalarken, özellikle polis ve askerdeki örgütlenmeler tamamen dağıtıldı.</strong></span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><br /></span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT">Dizilerde sol figürlerin kullanılması (komedi unsuru olarak kullanılan karikatürize 68 kuşağından olduğu söylenen tiplemeler dışında) Yeditepe İstanbul dizisinde olmuştu, oradaki karakter Ali, çok iyi bir insan olmasına rağmen “yenilginin” karakteriydi. İyi bir insan ama mağdur olmuş, kaybetmiş, aile kuramamış. Daha sonraki dizilerdeki karakterler de buna benzer şekildeydi. İkinci bir dizi karakteri olarak da (özellikle dönem dizilerinde) masum, sürekli saldırıya/haksızlığa uğramış tiplemeler gösterildi. Bu iki karakter çizimi de kısmen doğru, fakat bütün bunlara rağmen halen mücadeleye devam eden, uğradığı haksızlıklara karşı başkaldıran karakterleri pek göremedik. Bilinçaltlarına şiddete (kendisini savunmak için olsa da) karşı çıkmadıkça/mağdur oldukça solcuların esasında iyi insanlar olduğu işlendi. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi önderler dahi mağdur olarak yansıtıldı. Bunun yansıması esasında solcuların iyi insanlar oldukları, sınırı aştıklarında başına geleceklerini gösterip korkutmaya yönelik oldu. <strong>Referandum öncesi Oğuzhan Müftüoğlu “biz darbenin mağduru değil, muhatabıyız” demişti. Sadece darbenin değil, devrimciler hiçbir zamanın mağdurları değildir. Bilinçli yaptıkları ve sonunda başlarına ne geleceklerini bildikleri bir tercihin bedelini hiç kaçınmadan ödemişlerdir.</strong></span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><br /></span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT">Behzat Ç’de açıktan bir sol karakter (Bahar dışında en azından ana karakter olarak) yok. O’nun yerine göndermelerle diyeceğini söylüyor. 90’lardaki faili meçhuller, F tipinin insan psikolojisine verdiği hasar, HES’ler, terörle mücadele şubesindeki işkenceler, cemaat ile faşistler arasındaki görev değişimi vs. Normalde sadece dar bir çevrede yaşanan ve bütün çabalara karşı gündeme taşınamayan konular dizinin etkisiyle daha geniş kitlelere ulaşıyor. Polis şiddetini meşrulaştırma ile ilgili çok fazla sayıda yazı yazıldığı görüş bildirildi, bunlar hakkında http://www.evrensel.net/news.php?id=19105 daki yazıya katılıyorum.</span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><br /></span><br />
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><strong>Baştaki soruya dönersek, polisten kahraman olmaz ama bir dizi (aslında kitap) karakterinden de düşman olmaz. Eğer polisten mutlaka kahraman arıyorsanız da o Ali Rıza İret’tir.</strong></span></div>
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT">
</span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-25049524155280119462012-05-13T12:14:00.000-07:002012-05-13T12:14:43.270-07:00"Ben Ölmedim Ölmeyeceğim"<br />
<div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: left;">
<span id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_SPOT"><div style="font-size: 14px; line-height: 18px;">
Ben Ölmedim Ölmeyeceğim... Böyle söyler Ahmet Kaya “Sıcak Saklayın Gecelerimi” şarkısında. Sanki öldükten sonra başına gelecekleri bilirmiş gibi.</div>
</span></div>
<br style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: left;" /><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: justify;">
<span class="contentText" id="ctl00_CPH_SITE_uc_yazi_item1_LBL_CONTENT"><div style="font-size: 15px; line-height: 18px; width: 500px;">
Neredeyse bütün hayatı boyuncaTürkiye’deki iktidarların düşman olarak gördüğü Ahmet Kaya bundan hiç gocunmamıştı. Öldükten seneler sonra iktidar ve onların elinde rehine liberaller tarafından sahiplenildiğini görse bundan hiç memnun olmayacağını tahmin etmek de bu nedenle hiçbirimiz için zor olmasa gerek.<br /><br />Geçen yıl, 10. Ölüm yıldönümünde mevcut iktidarın tüm aygıtları (hükümeti, muhalefeti, yancısı, yandaşı) onu sahiplenirken en ufak bir utanç dahi göstermediler. O meşum gecede ortalığı provoke edenler, korkudan masaların altına saklananlar, sonrasında Kaya’yı hedef gösterenler ve hedef gösterilmesine ses çıkarmayanlar, tek bir ağız olup birbirlerini suçladılar veya “konjonktür” gereği özür dilediler.<br /><br />AKP iktidarı ve çevresi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde yeni albümünde Kürtçe şarkı okuyacağını söylediği için linçe uğrayan Ahmet Kaya’yı sahiplenirken, mahkeme tutanaklarına Kürtçe halen “bilinmeyen bir dil” olarak geçmekteydi. Ahmet Kaya ise bunlar için seneler önce sözünü söylemişti zaten.<br /><br /><em>“Eli böğründe analardan,<br />Mahpuslardan ve acılardan Çokça bahsediyorum,<br />çünkü;<br />Başını kumda saklayanlardan<br />Tiksindim, başkaldırıyorum!”</em><br />Başkaldırıyorum şarkısında istemediklerinin hepsi başına geldi desek yeridir.</div>
<div style="font-size: 15px; line-height: 18px; width: 500px;">
<strong>AYNI DALDAYDIK</strong><br /><br />Halbuki Ahmet Kaya yaşarken, aynı dalda olduğu çevreler belliydi. Çok uzakta öyle bir yer’in olduğuna, o yerlerde mutlulukların olduğuna inanıp bunun için dövüşenler, bir gün Abisine sarılacağına umudunu yitirmeyenler, Tezgahtar Nebahat’in kader ortakları, mavi otobüslere binenlerle aynı daldaydı. Aynı daldan düşüp ayrıldığımız da oldu, sanırım 96’ydı. Neredeyse bütün sol çevreler birdenbire Ahmet Kaya’ya küstü, esasında çok da içimize sindirememiştik bu “protest” tavrını, pesimistliğini, örgütsüzlüğünü. Hepimiz gizli gizli dinledik, ama birbirimize demedik. Sevmiyorduk Ahmet Kaya’yı, aslında “ o sıralar” sevdiğimizden utanıyorduk. O gece üzerine çatal-bıçak yağarken, rüzgar nereye eserse oradan yayın yapan “haberciler” ve medya soytarıları O’nu linç ederken ise ne kadar çok sevdiğimizi fark ettik yeniden. Geçici Ayrılık’tı bizimkisi. Sonra olanlar hepimizin aklında, şimdi “mağdur” rolü oynayan yaygın (yandaş) medya neredeyse her gün yeni bir yalanla/hakaretle linçi artırdı. O ise sustu; “Acı çektim günlerce, acı çektim susarak, şu kısacık konuklukta, deprem kargaşasında”. Sonunda saat 4’de yağmurlarla sürgüne gitmek zorunda kaldı. Yine de kurtulamadı muktedirlerin nefretinden. Ve birgün ölüm haberi geldi. Göğsümüz daraldı, yüreğimiz yandı, olmasaydı sonumuz böyle.<br /><br />Öldükten seneler sonra, şimdilerde tarihi yeniden yazanlar birdenbire sahiplendiler O’nu. Tam istedikleri gibi bir figürdü çünkü. Türkiye’de yaşayan insanların çok büyük kısmının bildiği, hayatının bir noktasında bir şekilde iz bırakan, hiçbir örgütün tamamen sahiplenemeyeceği.<br /><br />Ama şunu bilsinler, “Saçlarına yıldız düşen anneler”, darbe zamanı yataklarının altına saklanıp, kendi diktatörlüklerini demokrasi olarak pazarlayanların değil, Necdet Adalı’nın, İlyas Has’ın anneleridir. Ahmet Kaya da iktidarın her türlü çabasına ve utanmazlığına inat hep bizim ağabeyimiz, kardeşimiz, oğlumuz, dostumuz ve yoldaşımız olarak kalacaktır. </div>
<div style="font-size: 15px; line-height: 18px; width: 500px;">
<br /></div>
<div style="font-size: 15px; line-height: 18px; width: 500px;">
<a href="http://www.youtube.com/watch?v=sybiBKpyXFg">http://www.youtube.com/watch?v=sybiBKpyXFg</a>
</div>
</span></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-74683025867522691422012-03-20T00:02:00.001-07:002012-03-20T00:07:49.027-07:00İç savaşa yakın giden bir demokratik devrim<span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; font-weight: bold; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Uluslararası İşçi Birliği-Dördüncü Enternasyonal’in (Lit-Ci) web sayfası litci.org’da Suriye’de yaşanan ayaklanma süreci ve geldiği noktaya dair bir makale yayımlandı. Fábio Bosco ve Cecília Toledo imzasıyla yayımlanan makalede, çeşitli çevrelerce “anti-emperyalist” olduğu vurgusu yapılan Esad’a dair geçmişten bugüne bir bakış sunulurken, emperyalizmin ülkedeki ve bölgedeki ayaklanmaları kendi kontrolü altına alma çabası ve bu çabanın altında yatan hesaplar da sıralanıyor: </span><div><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; font-weight: bold; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br /></span></div><div><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Suriye’de devrim dokuz aydan beri sürüyor; kitleler diktatör Beşar Esad’ın sert müdahaleleri ile karşılaşıyor. Artan sayıda ölümlerin yaşanmasına rağmen kitleler sokakları terk etmiyor ve Arap burjuvazisi de böyle şiddetli müdahaleye karşı koyabilme cesaretini göstermiyor.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Orduyu sokağa indirerek devrimci süreci durdurabileceğini düşünen Esad’ın ve Arap Birliği’nin kumarı, başarısız oldu ve tam tersi bir etki yarattı. Hem devrimci süreci sonlandırmada başarısız oldu, hem de politik muhalefetin sesinin yükselmesine, rejimin uluslararası izalosyonunun yanında orduda derin çatlaklara sebep oldu. Ülkenin içinde bulunduğu iç savaşa doğru yürüyen narin durumu kontrol altında tutmak için bir B planı oluşturmak bir seçenekti. En önemli Amerikan gazetelerinden New York Times, rejim, halk ayaklanmasına karşı durma yöntemini, Suriye’nin jeopolitik konumu nedeniyle tüm Orta Doğu’yu tutuşturabilecek bir silahlı müdahale olmaksızın değiştirebilsin diye, Suriye hükümeti ile rejimle bağlarını olabildiğince koparmadan pazarlık yapan Arap burjuvazisine yer açıyor. Suriye’nin, batısında Akdeniz ve Lübnan ile, güney batısında İsrail, güneyinde Ürdün, doğusunda Irak ve kuzeyinde Türkiye ile sınırı var. Yani yüksek oranda patlamaya hazır bir bölge.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; "><br />Katliam</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Esad hükümetinin kitleleri durdurmak için verdiği ilk yanıt ateş etmek, göz yaşartıcı ve zehirli gazlar, tazyikli su, tutuklamalar ve işkence oldu. Son dokuz ayın Suriye imajı, kitlelerin teslim olmayışından kaynaklı günlük yaşanan katliamlar ve artan şiddet dalgasıydı. Şu ana kadarki sonuç halka karşı yönelmiş bir iç savaş. BM raporlarına göre sivillerin, güvenlik güçlerinin ve ordudan ayrılmış askerlerin da dahil olduğu en az 3500 kişi Esad hükümetince öldürüldü. Muhalefete göre ise ölümler 600’ü çocuk olmak üzere 5 bini aştı, 7 bin kişi ise kayıp. Hapishaneler kapasitelerinin çok çok üstünde dolu ve 100 binin üzerinde gözaltı yapıldı.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Brezilyalı diplomat Paulo Sergio Pinheiro liderliğinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun yapmış olduğu araştırma Esad’ın halka karşı giriştiği baskının tüm detaylarını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre çocuklar infaz edilmiş, hastanelerde ise işkence yapıldığına yönelik raporlar söz konusu. BM yetkilileri, raporların kendilerini “derin bir şekilde utandırdığını” söylediler. “İşkencenin politik alanda ve birçok farklı alanda kullanıldığı böylesine bütünlüklü bir baskı sistemi çok az görülmüştür. Anlaşılan, tüm ülkeyi susturmak için işkence mekanizması oluşturulmuş. İşkence sadece hapishanelerde değil hastanelerde, okullarda, yardım merkezlerinde ve bakanlıklarda da uygulanıyor. "(O Estado de S. Paulo, 26 Kasım)</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Şiddet o kadar sert ki rejime karşı muhaliflerin sayısı her gün daha da fazla artıyor. Ülkenin dışında Türk hükümeti gibi daha önceki müttefikleri diktatör Beşar Esad’dan kitlelere karşı giriştiği katliamların hızını kesmesini salık veriyor. Dışişleri bakanı Alain Juppe aracılığıyla Fransa, kendine göre halkın ihtiyacı olan ilaç ve diğer gereksinmeler için insani bir koridor oluşturulması önerisini getirdi. Fransa’nın önerisi zaten ülke geneline yayılmış kanlı saldırıların ve diktatörlüğün, bölgedeki diğer diktatörler Mübarek ve Kaddafi’nin düşmesinden sonra bile isyancıları katletme politikasıyla Esad’ın bir süre daha iktidarda kalabilmesine olanak vermesinin ardından geldi. Fakat insanlar kandırılamadı, çünkü Fransa’nın önerisi gibi bu tip öneriler, emperyalist ülkelerin Suriye devrimini başarısızlıkla sonuçlandırma ve devrimin Esad’ı devirerek iktidarı ele geçirmesini önleme girişimi çerçevesinde devrime müdahale etmeye başlaması için bir yoldur.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Bu, isyancıların silahlı eylemlerinin, Kaddafi’yi külfetli bir müttefike dönüştürmesine bağlı olarak durum kontrolden çıktığında emperyalist ülkelerin Libya’da izlediği ile aynı türden bir politikadır. Kaddafi’nin müttefikleri Fransa ve İngiltere, diktatörün koltuğu bırakmasını amaçlayarak hükümete baskıya başlamış ve Ulusal Geçiş Konseyi vasıtasıyla Libya’nın kaderine müdahale etmeye kalkışmıştı. Fakat Suriye’de ise Libya’dakine benzer uçuşa yasak bölge uygulamasına gitmek oldukça karmaşık. Bu yüzden bu güçler bir başka yolla ülkeye sızmaya çabalıyorlar.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Öyle ki, Batılı bir diplomatik kaynak, Şam’ın onayı olsun olmasın, Fransa planının; Suriye’nin Türkiye, Lübnan ve diğer Akdeniz sahilleriyle olan sınırlarının içine girebileceğini belirtti. Kaynağa göre eğer bu plan gerçekleşirse buradan doğru halka ilaç ve insanı yardım sağlanabilmesinin önü açılacaktır. Bunu mümkün kılmak için, insani yardım konvoylarının açıkça silahlı korumaya ihtiyacı var ve bu da yine Suriye’ye askeri müdahaleye zemin hazırlayacak. “Kaynakların söylediğine göre iki alternatif var: uluslararası toplum, Arap Birliği ve BM’nin insani koridor açılmasını Suriye’ye kabul ettirebilmesi ya da biz başka bir yöntem bulmak zorunda olacağız. Bu durumda silahlı korumaya ihtiyacımız olacak ve bu da Suriye’ye askeri bir müdahale anlamı taşımaz.” Eğer bu doğrudan askeri müdahale değilse maskelenmiş bir askeri müdahaledir. Bu, Fransız ve BM birliklerinin halkı korumak adına isyancıları silahsızlandırmak ve Esad’ın devrilmesi durumunda isyancılar ve Suriye halkı üzerinde kontrol sağlamak için ülkede konumlanacağı anlamına gelebilir. Bugün kitleler rejime karşı mücadele ediyor fakat emperyalizm, halkın, ülke yönetimini ele alma tehdidi taşıyacak biçimde milisler örgütlemesini engellemek istiyor.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; "><br />Ordu krizde</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Suriye rejiminin bir kriz geçirdiğinin en büyük göstergesi, silahlı kuvvetlerin içinde bulunduğu durumdur. Rejimin ana gövdesi Suriye ordusu günden güne bölünüyor; askerler ordudan kopup Esad’a karşı savaşan isyancı güçlere katılıyorlar. Şimdiye kadar ordunun tepesi Esad’a bağlı kaldı ve protestoculara karşı baskıyı sürdürmeye hazırlar. Bir ordu açıklamasında “Suriye’yi kana bulayan her zararlı eli keseceğiz” denmişti. Fakat hükümet binalarına karşı roket ve el bombalarının da kullanıldığı bir dizi saldırı genç isyancı subaylar tarafından düzenlendi. Hatta Şam’da rejim güçlerine yönelik askeri saldırılar gerçekleştirildi. 16 Kasım’da Şam’ın mahallesi Harasta’da Suriye ordusunun istihbarat merkezi saldırıya uğradı. Ertesi gün Özgür Suriye Ordusu kuzeyde Baas Partisi ofisine saldırdığını duyurdu. Yine 20 Kasım’da Baas Partisi’nin Şam’daki ofisine saldırı düzenlendi; fakat bilgi Özgür Suriye Ordusu tarafından verilirken, saldırı Suriye Ulusal Konseyi tarafından doğrulanmadı. Her ne olursa olsun, Şam’ın dış mahallerindeki ve diğer şehirlerdeki silahlı saldırılar ve rejimin kontrolü dışına çıkan bölgelere dair bilgiler fazlalaşıyor.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Suriye’deki devrimin ilk aylarından beri yaşanan ordudaki firarlar ülkenin silahlı kuvvetlerinin birliğini tehlikeye sokuyor, Libya’da olduğu gibi Arap Birliği’nin ve emperyalizmin temel ilgisi de buna.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Suriye rejimi tarafından benimsenen ayaklanan kitleleri katletme politikası, Esad’ın söylemini yalanlıyor. Esad sözümona anti-emperyalist bir rol oynamak istiyor fakat gerçek şu ki, son yıllarda onun hükümeti İsrail sınırında istikrarı korumak için emperyalizmin lehine bir kilit rol oynuyor. Bu yüzden devrimin ilk aylarında emperyalizm ve İsrail koşulsuz olarak Suriye hükümetini desteklemiş ve sonuç olarak önemli ve tehlikeli İsrail sınırını savunmasız bırakacak biçimde istikrarsızlaşmasının önüne geçmişti.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Her ne kadar Esad’ı desteklese de emperyalizm ve İsrail devleti, Suriye’deki gösteriler son bulmadığından ve özellikle de örneğin doğrudan katliam gibi sonuçları tamamen belirsiz olan rejimin benimsediği politikalar nedeniyle Esad’la mesafeli olma konusunda ihtiyatlı davrandı. Üstelik Esad’ı desteklemek, insan hakları savunucusu olduğunu iddia eden emperyalist hükümetlerin imajını yıpratır. Bu senaryo doğrultusunda Suriye’nin uluslararası tecridi genişletildi ve Kaddafi’nin durumunda olduğu gibi emperyalizm Esad’ı muhalefet ile görüşmelere oturtmak ve çekilmesini sağlamak için yaptırım uygulamaya başladı.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-9UES7cVm52_CW8DT52nTJg-Okjc8upeQVqY4zKbjT0FhTbpBdnTBKVCevLcMFeJDGU14avMWWEuJ4OexR3eUkQqxgHNFKFxVWKamxcsuHWYdcYtDDd2nnNcYJKBaL-o2diQAHC9BuS9W/s1600/bashar-assad-recep-tayyip-erdogan-2011-1-17-9-19-2.jpg" style="color: rgb(172, 6, 4); text-decoration: none; background-color: rgb(247, 247, 247); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; "><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-9UES7cVm52_CW8DT52nTJg-Okjc8upeQVqY4zKbjT0FhTbpBdnTBKVCevLcMFeJDGU14avMWWEuJ4OexR3eUkQqxgHNFKFxVWKamxcsuHWYdcYtDDd2nnNcYJKBaL-o2diQAHC9BuS9W/s400/bashar-assad-recep-tayyip-erdogan-2011-1-17-9-19-2.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5706684925133600002" style="border-top-width: 1px; border-right-width: 1px; border-bottom-width: 1px; border-left-width: 1px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 10px; margin-left: 10px; border-style: initial; border-color: initial; padding-top: 5px; padding-right: 5px; padding-bottom: 5px; padding-left: 5px; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); border-top-style: solid; border-right-style: solid; border-bottom-style: solid; border-left-style: solid; border-top-color: rgb(204, 204, 204); border-right-color: rgb(204, 204, 204); border-bottom-color: rgb(204, 204, 204); border-left-color: rgb(204, 204, 204); float: right; cursor: pointer; width: 332px; height: 400px; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; " /></a><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Hâlihazırda ABD ekonomik yaptırımlar uygulamış durumda ve beklemede. Avrupa ülkeleri Suriye petrolünün satın alımını durdurdu ve bu durum ülkenin protesto dalgasıyla önemli biçimde etkilenen ekonomik krizini genişletti. Suriye’nin yıllık 2,5 milyar dolara ulaşan ana ticaret hacmine sahip partneri Türkiye hükümeti, giderek artan biçimde çok şey isteyen partnere dönüştü: Türkiye, Beşar’ın istifasını ve hükümetin düşmesini talep etti, dahası muhalif Suriye Ulusal Konseyi’nin yanı sıra Riyad el-Esad öncülüğündeki ve Suriye ordusundan kopan askerlerden oluşan yeni kurulmuş Özgür Suriye Ordusu’nu korumakta. </span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Son olarak rejim üzerindeki izolasyon, birincisi Suriye ve Katar öncülüğündeki Arap Birliği’nin, Suriye’nin baskıyı sona erdirme konusundaki kararlara uymaktaki başarısızlığı nedeniyle üyeliğini askıya alma kararına bağlı olarak, ikinci olarak da Arap Birliği gözlemcilerinin ülkeye serbest girişi kararına uymamasına bağlı olarak daha da arttı.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">22 Kasım günü BM Genel Kurulu, 9’a karşı 114 oyla Suriye rejimini insan hakları ihlalleri nedeniyle mahkûm etti. Brezilya hükümeti, rejimi destekliyordu fakat önerge lehinde oy verirken, Rusya ve Çin çekimser kaldı. İran, Venezüella, Nikaragua ve Küba, Kaddafi’nin iktidardan uzaklaştırılmasından hiçbir şey öğrenmediğinin açık göstergesi olarak karar tasarısına karşı oy kullandı ve benzer biçimde, katil Esad’ın sözümona anti-emperyalist mücadele adına koşulsuz savunulması taraftarı. Böylece bu hükümetler, demokratik hakların savunusunu bir kez daha ikiyüzlü emperyalizmin ellerine bırakıyor ve Esad diktatörlüğünün katliamlarına maruz kalan Suriye halkını savunmayı reddediyor.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; ">Muhalefet ve uluslararası "yardım"<br /></span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Suriye muhalefeti şu anda iki kısma bölünmüştür. Şam’da Suriyeli bireylerden oluşan azınlık kesimi, rejimde reformun taraftarı ve dış müdahalenin karşısında. İkinci kısım, Türkiye ve Brüksel’de gerçekleştirilen toplantılardan sonra oluşturulan 190 üyeli (yüzde 60’ı Suriye’de) Suriye Ulusal Konseyi’dir. Müslüman Kardeşler, liberaller, değişik Kürt hizipleri ve görünüşe göre Yerel Koordinasyon Komiteleri bu konseyin oluşmasına katılmışlardır. Bu komiteler, gösteri çağrılarında bulunanlardır ve devrimin şu anki gerçek motorunu oluşturmaktadır. Farklı şehirlerdeki genç aktivistlerin internet araçlarını ve sosyal ağları kullanarak katliamcı rejime karşı harekete geçmeyi dillendirmeleri, aynı olgunun Suriye’deki ifadesidir.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Konsey, Arap ülkeleri ve Türkiye’yle, sözümona uçuşa yasak ve gemi girişine yasak bölgeyle sınırlı yabancı müdahale olasılığı ile flört etse de, çoğunluk kararı, işler daha da kötüye gitmeden Esad’ın istifasıdır. Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Burhan Ghaliouna, kendisine olası yabancı müdahale talebi sorulduğunda, şu anda hiçbir ülkenin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmayı istemediğini belirtti, fakat “bu istek gündeme geldiğinde uygun konum alacağız” dedi. </span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Böyle bir müdahale olasılığı devrim için büyük bir tehlikedir: bu, devrimci sürecin frenlenmesi, gösterileri koordine eden komitelerinin silahsızlandırılmasının yanı sıra eylemcilere ve savaşçılara karşı daha büyük bir baskı anlamına gelecektir.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Dış müdahale seçeneği, Özgür Suriye Ordusu içinde çoğunluk görüşü değil. Sadece ordunun Suriye Ulusal Konseyi’ne henüz katılmamış muhalif subaylardan oluşan bir kesimi uçuşa ve gemi girişine yasak bölgeler oluşturulması ve ek olarak Suriye’nin kuzey bölgesinde bir kesim Özgür Suriye Ordusu’nun, Esad güçlerinin tehdidi olmaksızın askeri anlamda hareket edebilmesi için uluslararası müdahale çağrısında bulunuyor.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; "><br />ABD baskısı mı?</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Hükümetini demokratik ve ulusalcı görmeleri ve onlara göre Kaddafi’nin, iktidardan inmesi için emperyalist baskı altında olması nedeniyle Castro, Chavez ve destekçilerinin Kaddafi’nin yanında olduğu Libya sürecine benzer biçimde, şimdi Suriye’de aynı yorumlama geri döndü. Bu aynı akımlar, Suriye’deki isyanı demokratik ve halka ait devrim olarak değil, Esad hükümetini İran’la ilişkileri kesmeye ve aynı zamanda İsrail’e karşı savaşan Filistinlilere desteği kesmeye mecbur edecek bir ABD provokasyonu şeklinde çözümlüyorlar. Rebelión internet sitesinde yayımlanan ve bu politik pozisyonu ifade eden bir makalede şunlar belirtilmişti:</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">“Suriye rejiminin devrilmesini destekleyen Arap devletlerini endişelendiren şey rejimle Suriye’de reform isteyenler arasındaki cepheleşme değil. Körfezdeki üst düzey bir diplomata göre, Başkan Beşar Esad’ı İran ile olan müttefikliğinden uzaklaştırmak ve ülkesinin iki önemli alanda -Irak ve Lübnan- dış politikasını değiştirmeye ikna etmek amacıyla tüm bir on yıl ve milyonlarca dolar yatırıldı, fakat hepsi nafile. Bu diplomata göre Filistin konusu bu görüşmeler kapsamında değildi, fakat Suriye’ye yakın Filistinli direniş gruplarının, Filistin devletinin oluşturulması sürecinde silahlı direniş destekçilerinin altının oyulması amacıyla uzaklaştırılması, Esad’a yönelik ABD baskısının bir parçası olmuştur.”</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Aslında bu makale Suriye’nin görüşmelere katıldığı ve ABD dayatmalarını uzun süredir kabul ettiği gerçeğini görmezden geliyor. Bu anlaşmadan dolayıdır ki, Suriye Lübnan’dan 6 yıl önce çekildi ve sıkı bir ateşkesle İsrail tarafından gasp edilen Golan Tepeleri’ndeki Suriye topraklarına kadar olan İsrail ile sınırını muhafaza etti.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; ">Suriye tarihine dönüş</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">“Sömürgeci komplo” söylemi Suriye hükümetince ve destekleyicileri tarafından, kitlelerin rejime karşı devriminin, Esad rejimini devirmek ve ülkenin zenginliğine el koymak için ABD emperyalizminin yönetimindeki dalavereden ibaret olduğunu göstermek için kullanıldı. Bu, her şeyden öte Suriye tarihinin, onun Arap dünyasındaki rolünün ve emperyalizm ile olan ilişkisinin çarpıtılmasını olumlayan bir söylemdir. Ve ayrıca, devrimin ve onun sokakları ve meydanları dolduran kitleleri, haddi hesabı olmayan ölü sayısını, gençler ve savunmasız çocukların da aralarında olduğu hapsedilmiş ve işkenceye uğramış isyancıları, bunların hiçbiri ifşa edilmesin diye basın zulmünü de kapsayan gelişimine öncülük eden gerçeklerin üstünün topyekûn örtülmesidir.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">1946 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasından beri parlamenter cumhuriyet olarak Suriye tarihi, bir dizi askeri darbe ve darbe girişimleri ile göze çarpmıştır. Bağımsızlıktan hemen sonra ülke 1948’de İsrail’le savaşa girdi ve mağlup çıktı. 1963 yılında Orta Doğu’yu çalkalayan ulusal kurtuluş mücadelelerinin sonucunda bir askeri ayaklanmayla Baasçılar iktidarı ele geçirdi ve bir dönem Mısır’daki benzerleri Nasırizm ve Irak Baasçıları ile uyumlu biçimde emperyalizmle cepheleşme yaşadılar. İsrail’le birkaç savaşta karşı karşıya geldi ve 1967’deki Altı Gün Savaşı, 1973’teki Yom Kippur Savaşı ve 1978’de İsrail’e karşı Lübnan’ı savunması İsrail ile olan birkaç çatışmada kendini Filistin davasının savunucusu konumuna yerleştirdi.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Baas etkisi bu dönemden gelir, ancak yavaş yavaş pan-Arap milliyetçiliğini savunmaya son verdikçe gerici karakteri daha da açık hale geldi. Şimdiki başkan Beşar Esad’a iktidar, ülkeyi 1970 yılından 2000 yılındaki ölümüne dek yöneten babası Hafız Esad’dan miras kaldı. İktidara gelmek için askeri geçmişinden ve Baas Partisi önderliğinden yararlandı, parti içinde darbe yaparak devlet aygıtında şiddetli bir egemenlik ortaya koydu. Baas Partisi genel sekreteri olarak kaldığı sürece tekrar tekrar ülkenin başkanı olarak seçildi. Başlangıçtaki başarılı dönemlerde kendini daima Arap milliyetçiliğinin savunucusu olarak sundu ve İsrail ile barış görüşmelerini reddetti. Mısır’ın İsrail ile barış anlaşması yapmasına öncülük edince Enver Sedat ile de ilişkisini kesti. Sonrasında, Saddam Hüseyin’in Irak Baas Partisi ve diğer eğilimler Arap milliyetçisi oldukları iddiasındaki diğerleri gibi, hükümeti gözden kaybolmaya ve emperyalizm ile müzakere peşinde olmaya başladı. Beşar Esad, Filistinlilere karşı Lübnan’a müdahaleyi ve hükümetin devrilmesini önleyecek bir istikrar dayatmayı kabul etti, bu da Lübnan’ın mezhepsel devletinin muhafazasını sağladı ve emperyalizmin onayıyla bölgeye, düzeni yıllarca güvence altına alacak Suriye birliklerini konuşlandırdı. Bu, 1990’da Baas tarafından yönetilen Irak’ı işgal etmek için ABD hükümeti tarafından desteklenen kutsal ittifakın bir parçasıydı. Beşar Esad, Arap davasına ve hatta dindaş komşusu Irak Baas Partisi’ne ihanet etti. </span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">İktidara gelmesinden itibaren Beşar Esad, emperyalizmle müzakere siyasetini yoğunlaştırdı ve daha öncesinde Mısır’da Mübarek, Libya’da Kaddafi’de görüldüğü gibi Orta Doğu’da İsrail’e desteğe yarayan bir şekilde Suriye’nin ABD hükümetiyle bağlarını yeniden kurmak için gereken adımları attı. Öyle ki, Suriye’deki Hamas güçleri bile rejimin zulmünden nasibini aldı ve ülkeyi terk etmesi istendi. İsrail ile geçmişte yaşanan sürtüşmeler şu anda Esad destekçileri tarafından ABD’nin Suriye üzerindeki baskılarına ispat olarak kullanılmakta. Gel gör ki, Esad’ın destekçileri Suriye’nin sadece emperyalizmin tabağından düşen kırıntılar için yalvarmak adına teslimiyetini, halkına ve diğer Arap ülkelerine ihanetini hesaba katmıyor.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Suriye tarihinin kısa bir gözden geçirimi, 1950 ve 1970 yılları arasında, özellikle de 1948 yılında İsrail devletinin oluşumundan sonra milliyetçi projeyi savunan Arap burjuvazisi arasındaki ilişkilerin ve bu ilişkilerin Orta Doğu’daki emperyalist egemenlikle nasıl dönüştürüldüğünün anlaşılması için elzemdir. Bu, ulusal burjuvazinin ve halkı için ulusal kurtuluş mücadelesine öncülük eden burjuva milliyetçi hareketlerin yetersizliğinin bir göstergesidir. Er ya da geç kendi çıkarları doğrultusunda emperyalizme teslim olacaklardır. Bir bütün olarak petrol ihracatı için dünya pazarına bağımlı olan Arap burjuvazisi kendisini teslim etti ve herhangi bir bağımsız çözümden vazgeçti ve bölgedeki emperyalizmin bekçi köpeği olarak İsrail’in emperyal yerleşiminin varlığının altında kalmak zorunda kaldı. Bugün, bu burjuvaziler, emperyalizmin bir ortağı olmaktan ziyade, onun Orta Doğu’nun zenginliğine el koyma, kitleleri yoksulluğa ve kanlı diktatörlüklere mahkûm etme politikasının destekçisidirler.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Patlak veren Arap baharı, kesinlikle bu hükümetlere ve onların tamamen emperyalist destekçisi politikalarına karşıdır. Ve ardından Suriye’de devrim, kıvılcımını demokratik özgürlükler için Şam’da düzenlenen küçük bir gösteriyi acımasızca saldırmasıyla hükümetin kendinin yaktığı devrim geldi ve Mısır ve Tunus’taki muzaffer devrimlerin ardından daha da harlandı. Rejimin ve 40 yıldır Suriye’nin sahibi olan onun gizli polisinin vahşi niteliği açığa çıktı. Suriye’de devrimin tutuşmasına yardımcı olan diğer bir fitil ise hükümetin, halkın taleplerine tamamen kayıtsız kalmasıydı. Elias Khoroy’un Rebelión sitesinde yayımlanan makalesinde dediği gibi: “Suriye rejimi, halk hareketini durdurmanın tek yolu olarak sadece amansız bir baskıya yol açabilecek, böylece yaratıcı alandaki her olayı cinayet ve şiddete dönüştürecek bir kibrin gösterisi olarak, Kaddafi’nin Libyalı protestocuları tanımlamak için kullandığı ‘fare’ kelimesinin yerine ‘mikrop’ kelimesini koydu.”</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Eğer birisi gerçekliği çarpıtmak istemiyorsa, gerçekler bunlar ve Suriye devriminin her analizi buradan gelmelidir. Suriye devriminin karakterini bir halk devrimi olarak anlamak, ancak bu gerçeklerden yola çıkmakla mümkündür. Bu, halkın askeri postal altında çiğnenen ve ülkeyi açlığa, işsizliğe, emperyalizmin dayattığı ve ancak devrim tarafından engellenebilecek parçalanma tehdidine mahkûm eden despot rejim tarafından aşağılanan insanlık onurunu savunmak amacıyla halk tarafından başlatıldı.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; ">İnançlar arası çatışma mı?</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Suriye devrimini itibarsızlaştırmak için bir diğer girişim: Esad taraftarları, ayaklanmaları, İslamcı köktenciler tarafından etkilenen Sûnni çoğunluk ile Baas Partisi’nin “seküler” rejimi tarafından korunan azınlık inanç toplulukları (Hıristiyanlar, Şiiler, Aleviler ve Dürziler) arasında inançlar arası bir çatışma olarak nitelendiriyorlar.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Aslında, Suriye’de geniş dinler arası bölünmeler var ve bu, ülkenin zengin tarihinin ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Nüfusunun çoğu Sami kökenlidir. Toplam nüfusun yaklaşık yüzde 90’ı Müslümandır, yüzde 74’ü Sûnni ve yüzde 15’i de diğerleri (Aleviler, Şiiler ve Dürziler). Khabab gibi tamamen Katolik şehirler vardır. Halen küçük bir Suriye Yahudisi topluluğu mevcuttur (yaklaşık 4.500 kişi). Toplumun yaklaşık yüzde 10’u büyük çoğunluğu Ortodoks ve Doğusal Katoliklerden (bunlar ile Asuri ve Keldaniler kastediliyor; ç.n.) oluşan Hıristiyanlardır. Hıristiyanların en eski patrikhanelerinden birisi Ortaçağ’da Antakya’dan Şam’a taşınmıştır. Günümüzde bu şehir Antakya Ortodoks Kilisesi’nin günah çıkarma merkezidir. Ayrıca, Şam’da Rum usulü Katolik patriği vardır. </span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Bununla birlikte, İslamcı köktenciliğin güçlenmesine ilaveten, ülkeyi meydana getiren dini ve etnik topluluklar, hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar, hiçbir zaman bir çatışma kaynağını temsil etmediler, çünkü genellikle barışçıl şekilde yan yana varoldular. Humus’ta ortaya çıkan mezhep çatışması Hıristiyanlar, Aleviler ve Dürziler arasında bir korku yaratmak, böylece onların geniş kitleler halinde devrime katılmalarını önlemek için esasında rejim tarafından başlatıldı ve beslendi. Göstericiler tarafından atılan slogan açık: “Tek, tek, tek, Suriye halkı tektir.”</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; ">Demokratik ve halka ait bir devrim</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Öyleyse Suriye’deki devrimin gerçek karakteri, kitlelerin somut yaşam koşullarında bulunmalı. 40 yıllık askeri diktatörlük rejimi, ülkenin üretim kapasitesini parçalamış, bu da halk için felakete ve burjuvazinin kendisi için de ekonomik olarak felce neden olmuştur. Husumet öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, aralarında Sûnnilerin de olduğu Beşar’ı destekleyen burjuvazinin büyük kısmı ona karşı hale gelmişler ve rejimin yalıtılmışlığını arttırmışlardır. Ezici bir çoğunlukla rejimi destekleyen Alevi toplumu da bu destekçiliği inançsal ya da “aşiret bağıyla” yapmamakta, devletin ya da ordunun üst kademelerindeki aşırı varlıkları nedeniyle yapmaktadır. </span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Bu nedenle Suriye’de olan, daha iyi yaşam koşulları ve diktatörlüğün sona ermesi için gerçekleşen demokratik ve halka ait bir devrimdir.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Rejim tarafından beş bin kişinin öldürülmesine, binlerce mahkûma ve Lübnan ve Türkiye’deki sürgünlere rağmen denge Beşar’ın aleyhine dönüyor. Devrimi; rejimin devrilmesine neden olacak biçimde eratı cezbedecek anti-emperyalist ve demokratik bir politik projeyle şiddetlendirmenin zamanıdır. Suriye’deki bir zaferin, bölge ve dünya çapında muazzam etkisi olacak, toplumun devrimci dönüşümünün yolunun emekçilerin, gençlerin ve halkların mücadele gündemlerine yeniden geldiğini gösterecektir. </span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Bölgedeki son olaylar, Suriye’de devrimi güçlendirmiştir. Mısır’da gençler Tahrir Meydanı’na döndü ve askeri yetkililerin derhal görevden alınmalarını talep etti. Bahreyn’de protestolar eski haline döndü. Yemen’de Salih’in istifası sokaklarda iyi karşılandı, ancak ona yönelik af gösterilerde geniş çapta kınanmakta. Bununla birlikte Arap dünyasında devrim, ciddi tehlikeler var olmasına karşın galip geliyor. </span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Birinci ve en önemli tehlike, devrimin iktidarı bir emekçi hükümetiyle zaptetmesine öncülük edebilecek kitle desteği alan bir devrimci önderliğin yokluğu. İkinci tehlike halkın silahsızlandırılması. Halkın, hükümet tarafından tamamen ortadan kaldırılmadan acilen kendisini silahlı milisler olarak örgütlemesi gerekiyor. Ordunun ihanetlerinin ardından, pek çok askeri grup şu anda Özgür Suriye Ordusu’na bağlı. Suriye ordusundaki bölünme Suriye rejimini zayıflatıyor ve bu kitlelerin zaferi için çok önemli, ancak burjuvazinin ve emperyalizmin aracı haline gelmemesi için, bu ordunun Suriyeli kitlelerin devrimci önderliğinin kontrolü altında olması gerekiyor. Üçüncü tehlike, devrimi ezecek ve emperyalizmin övündüğü gibi “kitleleri kurtarmayacak” bir yabancı askeri müdahale. </span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); ">Bu tehlikeleri savuşturmanın tek yolu, yerel komitelerin koordinasyonunu ileri taşımak, güçlendirmek ve merkezileştirmek, bunları silahlı kuvvetlere kadar genişletmek ve Esad’ın nihai yenilgisine dek savaşmaya devam etmektir.</span><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><br style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); "><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; "><a href="http://www.litci.org/en/index.php?option=com_content&view=article&id=1942:a-democratic-revolution-sliding-close-to-civil-war&catid=39:middle-east">http://www.litci.org/en/index.php?option=com_content&view=article&id=1942:a-democratic-revolution-sliding-close-to-civil-war&catid=39:middle-east</a> adresinden yayımlanan metinden çevrilmiştir.</span> </div><div><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; "><br /></span></div><div><span style="color: rgb(80, 73, 69); font-family: Georgia, 'century gothic', Arial, verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(247, 247, 247); font-weight: bold; ">İlk olarak </span><a href="http://gercegingunlugu.blogspot.com/2012/02/ic-savasa-yakn-giden-bir-demokratik.html" style="font-size: 100%; ">http://gercegingunlugu.blogspot.com/2012/02/ic-savasa-yakn-giden-bir-demokratik.html</a> adresinde yayınlanmıştır.</div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-76403205101328305132012-03-07T13:36:00.001-08:002012-03-07T13:40:15.292-08:0090’lara Dönen Kürt Sorunu mu, “Batı” Yakası mı?<b id="internal-source-marker_0.44836186338216066" style="font-family: 'Times New Roman'; text-align: -webkit-auto; font-size: medium; "><p dir="ltr" style="text-align: center; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "><br class="Apple-interchange-newline"><br /></span></p><p dir="ltr" style="text-align: right; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 12px; font-family: Arial; font-weight: normal; font-style: italic; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Nasıl ki bir yaprak tüm ağacın sessiz bilgisi olmadan sararamazsa,</span></p><p dir="ltr" style="text-align: right; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 12px; font-family: Arial; font-weight: normal; font-style: italic; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">bir suç da topunuzun gizli isteği olmadan işlenemez.</span></p><p dir="ltr" style="text-align: right; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 12px; font-family: Arial; font-weight: normal; font-style: italic; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">H. Cibran</span></p><span style="font-size: 12px; font-family: Arial; font-weight: normal; font-style: italic; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Cengiz Çandar’ın Tesev için hazırladığı “Dağdan İniş- PKK Nasıl Silah Bırakır” isimli rapordan öğrendiğimiz üzere, askeri imhanın imkansızlığından mecburen doğmuş olan açılım sürecinde [1], KCK operasyonları kapsamında yapılanların bir siyasi-soykırım olduğunu söylemek artık malumun ilamı halini aldı. AKP’nin, varlığını kabul ederek ve açılım sürecini başlatarak Kürt sorununda yapıcı bir politika izlediği yaygın görüşünün aksine yapılanın ne olduğu açık: Kürt Özgürlük Hareketi’ni “dağa” hapsetmek, “ovadakiler”i kriminalize etmek, bir yandan askeri olarak “yenemeyeceğini” bildiği hareketle AB uyum yasaları gereği müzakereler yaparken diğer yandan müzakerelerde iktidarın istediği sonuca ulaşmak için hareketin tüm damarlarını kesmek, önemli isimlerini hapse tıkmak (Abdullah Öcalan’ın tecridi de buna dahil) ve hareketi nefessiz bırakarak yok etmek. </span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Hız kesmeden devam eden askeri operasyonların yanında 2009’dan beri KCK operasyonları kapsamında 6300 kişinin tutuklanması bunun en somut göstergesi. 6300 KCK tutuklusundan bahsettiğimiz bu operasyonlar, sürecin vahametine dikkat çekmek isteyen Selahattin Demirtaş’ın haklı bir kaygıyla “90’lar yeniden mi yaşanacak” diye dile getirmesiyle, ağızlara pelesenk olan ve çokça muhalif ağızlarca ve medyaca dile getirilen “acaba Kürt sorununda 90’lara mı dönüyoruz?”</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">tartışmalarını da beraberinde getirdi.</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Peki, “geri dönüldüğü” iddia edilen yıllar boyunca Kürtler’in ekonomik-politik-sosyal haklarında nasıl bir “ilerleme” yaşandı? Ya da Kürtler’in artık daha az “öldürülüyor” olmaları mı bir ilerleme sayılmakta? Çünkü bu kaygının Kürtlerce dile getirilişini haklı bulmakla birlikte, 90’larda -ve genelde- Kürt sorunu konusunda başını kuma gömmüş bir tavır sergileyenlerce dile getirilmesi artık abesle iştigal bir hal almaktadır. Bir “geriye dönüş”ten sözetmek için bir ilerlemenin olması gerekir. Kürt sorunu, devletin uyguladığı politikalar itibariyle bırakın 90’lara dönmeyi, 90 yıldır ilerlemeden aynı yerde. Ne yaygın basında duymadığımız veya duysak da çok umursamadığımız askeri operasyonlar, ne baskılar, ne sansür, ne cinayetler, ne hapis cezaları, ne asker, ne polis, ne kontr-gerilla, ne de “kaza” süsü verilmiş kasıtlı katliamlar Kürtler’in hayatından eksik olmuştur. Kürtlere yönelik şiddet ve baskı politikaları sadece dünyanın değişen konjonktürüne göre başka enstrümanlarla devam etmiş, azalmamıştır. </span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Şüphesiz, 90’lara dönen bir tutum mevcut. Fakat bunu sıkça dile getirildiği gibi iktidarın enstrüman ve biçim değiştiren uygulamaları çerçevesinde değil, medya, aydınlar ve kitlelerin tutumu çerçevesinde ele almak gerekir. Bunun için 90’larda, bugün toprak altından çıkan kemiklerin sahiplerine bunlar yapılırken, hepimizin neler yaptığını -veya yapmadığını demek daha doğru- kabaca hatırlamak faydalı olur.</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Hayalet 90’lar</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">90’lar, SSCB’nin dağılışı ve soğuk savaşın sona erişiyle birlikte tüm dünyada iyice güçlenen neo-liberal politikalar ve iyice zayıflayan sosyo-ekonomik eşitlikle, politik anlamda Kürtlerle zaten açık olan uçurumun, ekonomik olarak da iyice açıldığı yıllardı. Mesut Yeğen’in belirttiği gibi Körfez Savaşı, Irak Kürdistanı’ndaki Kürt yönetimi, Avrupa’daki Kürt diasporası ve küreselleşme serüveni, Kürt meselesinin ayrı bir konjonktürde ele alınışını sağladı. Kürt realitesi bir cümleyle tanındı ve Kürtler’in yasal siyasi aygıtlarla da sahneye çıktığı gelişmeler yaşandı. HEP’in kurulması, seçimlerle meclise girmesi ve girdiği gibi çıkarılıp milletvekillerinin hapse yollanması peş peşe yaşanan gelişmelerdi.</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">90’larda meselenin legal çehresinde bunlar yaşanırken, illegal çehresinde başka şeyler yaşanıyordu.</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Bugün sayısı 20 bin olarak telaffuz edilen insanlar, gece yarısı evlerinden alınıp işkenceden geçirildiler, kaybedildiler. Kontr-gerillalar Kürtler’in tüm siyasi damarlarını temsil eden insanları imha ettiler. Tüm Kürt muhalefeti ve Kürt yayın organları susturuldu, bombalandı. Kürt gazeteciler yol ortasında öldürüldü. Her gün saat 17’den sonra kazara evinde değil de sokakta olanların hayatlarının risk altında olduğu ve tüm sorumluluğun kendilerine ait olduğu şehir hoparlörlerinden tekrarlandı. Köyler yakıldı, köylüler tarandı, koyunlarını otlatan insanlar ‘terörist sanılarak’ vuruldu. Köy korucuları, Özel Harekat Timleri ve Türk İntikam Tugayı timleri gece yarısı baskın yaptıkları köylerde, Kürt kadınları ve çocukları üstünde erkek şiddetinin en şaşmaz yöntemini kullandı. Meralar, tarım arazileri ve dereler kurutuldu. Ağaçlar ve ormanlar yakıldı. Hayvanlar “terörist sanılıp” katledildi…[2]</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Ülkenin “Doğu” yakasında bunlar olurken, “Batı” yakası olan biteni sessizce izlemekle meşguldü. Tabi ki yapılan katliamlara ve baskıya ses çıkaran cılız bir direniş ve bağımsız medyadan örnekler mevcuttu fakat yargılanmaları ve tutuklanmaları da direnişleri gibi ses getirmeyen türdendi. Yaygın medyada ise Kürt meselesinin sadece insan hakları perspektifinde çözülmesini isteyen ve şimdi çoğunlukla liberal-sol olarak tanımlanan “aydın”ların, sorunu “şimdi”ye adapte edemeyen, Kürt haklarından sadece kültürel olarak bahseden ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Kürt politikaları ve Mustafa Kemal’in başlattığı askeri vesayetin Kürt politikası konusundaki “yanlışları” ekseninde ele alan yazıları mevcuttu (Ahmet Altan’ın </span><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; font-style: italic; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Atakürt </span><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">yazısı bunun en iyi örneklerindendir).</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Eşber Yağmurdereli ve Yaşar Kemal’in yargılanmaları gibi örnekler mevcut olmasına rağmen, genel olarak aydınların ve yaygın medyanın birkaç imza kampanyası dışında sessiz kaldığını ve sorunu hep “geriye dönük” ele aldığını hatırlamak yerinde olur.</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Bir aydın tavrı olarak 90’larda 20’lerden, 2000’lerde 90’lardan rahatsız olmak</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Bugün 90’lardaki tutumla İlk benzerlik Kürt sorunundan çok sık bahseden liberal-sol kalemlerin</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">tutumudur. Aynı atalet ve pozisyonsuzluk, artık savunma amaçlı değil de saldırı amaçlı kullanılan “ama KCK da...” ile başlayan cümleler, tutuklamalar hakkında sırf söz söylemiş olmak için bir-iki söz söyleme, kamuoyu oluşturacak ve devleti/hükümeti köşeye sıkıştıracak pratiklerden sakınma, sadece entelektüel çevreden biri tutuklandığı zaman KCK operasyonlarını hatırlayıp kınama ve çoğu zaman hükümeti aklamak için yaratılan hükümet-devlet ayrımı ile kötü olanın devlet (veya ikincil kişiler), iyi olanın ise hükümet olduğunu belirten yazılar [3], ve yapılanı günün şartlarına bağlayıp Kürtler’in de çoğu noktada haksız olduğunu vurgulayarak asimetrik bir ilişki yaratan tutum 90’lardaki tutumla neredeyse aynı. Hatta KCK içerikli yazıların köşelerde daha sık yer almasına rağmen 90’lardan daha “görmez” bir noktada olunduğu bile söylenebilir. Çünkü 90’larda yapılanların arkasında varlığı ispatlanamaz derin yapılar olduğuna inanılıyordu. Şimdi ise kendini hukuksallık üstünden restore eden açık bir devlet terörü olduğu halde aynı tutum sergileniyor. </span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Mesela, 90’larda az çok Kürtler hakkında söz söylemiş ve bugün “Hükümetin yaptıkları iyi değil ama KCK da legal değil” söylemini en sık kullananlardan biri olan Ahmet Altan’ın, 1994’te Özgür Ülke (Özgür Gündem) gazetesinin Kadırga’daki binası bombalandıktan sonra birçok aydınla birlikte İstiklal Caddesi’nde Özgür Ülke gazetesi sattığını ve bugün 90’lardaki faili meçhullere en çok ağıt yakanlardan biri olduğunu biliyoruz [4]. O günden bugüne Ahmet Altan’ın patron sıfatı ile güç hiyerarşisi içinde yer almış olmasından başka, Kürtlerle ve direnişleriyle ilgili ne değişmiş olabilir ki bugün Ahmet Altan (ve bu tutuma yakın muadilleri) KCK’nin diktatör, illegal ve şiddet yanlısı bir örgüt olup temizlenmesi gerektiğini; ama devletin bu temizlikte işin ucunu kaçırdığını söyleyebiliyor [5]? Kendisine sormayı elzem sayıyoruz: Özgür Ülke gazetesi legal ve şiddet karşıtı bir yapının gazetesi miydi? Değilse ne değişti? Peki, Kürt sorununun çözümünden yana tavır alan bir aydının/yazarın sorumluluğu, ezilen bir halkın hak talebini, ezen devletin izin verdiği ölçüde ve onun çizdiği legal-illegal sınırları içinde değerlendirmek midir? Bu açıdan baktığımızda 90’lardaki faili meçhul cinayetlerin çoğu devlet tarafından “illegal” olarak tanımlanacak insanlara yönelik bir imhaydı ve Ahmet Altan o gün faili meçhul cinayetler konusunda susmak yerine konuşmayı tercih etseydi, bu cinayetlerin de, illegal olanı temizleyen uygulamalar olduğunu söyleyip yapılanları meşrulaştıracak mıydı?</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">90’larda tüm baskılara ve cinayetlere suskun kalan aydınlar/yazarlar/medya, suçluluk duygularını temizlemek için 1920-30’lu yıllardaki Kürt politikalarının yanlışlığından bahsediyordu. Bugün aynı suçluluk duygusunu temizlemek için 90’lara ağıt yakıyor fakat 90’ların hesabını sormaktan imtina ediyorlar. Demek ki KCK operasyonlarının Türk medyası yazarı ve aydını tarafından hak ettiğince konuşulabilmesi ve tepki alması için bir 10 yıl sonrasını, yani devletin bunları konuşmaya onay verdiği zamanı beklememiz gerektiğini söylemek, yazarların tarihlerini ve arşivlerini göz önüne alırsak, abartı veya ironi olmayacaktır. </span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Kürt Özgürlük Hareketi’nin, mevcut baskı politikalarına dikkat çekmek için uyguladıkları her direnişte aydınlarca ve kitlelerce desteklenmemesi, direnişlerinden bahsedilmemesi ve bu direnişlerin görmezden gelinmesi, kamuoyu yaratmak için hiç çaba harcanmaması, fakat üstünden yıllar geçtikten sonra hakkında konuşularak vicdan rahatlatılması, bir aydın geleneği olarak 90’larda var olduğu gibi, bugün de varlığını sürdürmekte.</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Yazar/aydınların bu konudaki tek sorunları şüphesiz “konuşmak-konuşmamak”tan öte ele alınması gereken bir durum. Sorunun bir diğer yüzü de, Kürtler hakkında az-çok, iyi-kötü söz söylemiş, imza kampanyasında yer almış, veya destek için gazetesini satmış yazarların, bunları yaptıkları için, bugün (ve dün) Kürtler’in kendi kaderlerini tayin hakkını küçümseme ve “diktatör” deyip itibarsızlaştırma salahiyetini kendilerinde görerek yeniden ürettikleri güç ilişkisidir. Devlet ve Kürtler arasındaki hiyerarşide, devletin yerine “Kürtler hakkında söz söylemiş” biri olarak konumlanıp “illegal” KCK’nin de düzelmesi/temizlenmesi gerektiğini iddia eden tavır, devletin yerini aydının aldığı bir yeniden güç ilişkilenmesidir. Şüphesiz, eleştiri başka bir şeydir ve her zaman yapılmalıdır. Fakat aydınların yaptığı gibi üsttenci akıl öğreticilikle de ayırt edilmesi gerekir. </span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Eğer birileri birinden bir şey öğrenecekse, ‘öğrenci’ pozisyonunda olanın “aydın” olduğunu; aydının kendi demokrasisini savunduğu zaman demokrat olmayacağını; kendine uymasa dahi Kürtler’in talebini savunduğu zaman demokrat olacağını hatırlatmak gerekir. Yani Kürt siyasetine demokrasi dersi vermeye teşne aydınların, aydın sorumluluğu ve demokrasinin ne olduğu konusunda Kürt siyasetinden öğreneceği çok şey olduğu açıktır.</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Sessiz Ortaklık</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">90’lara dönüş tartışmalarının bir diğer ayağını oluşturan muhaliflerin/kitlelerin durumu ise ne yazık ki medyadan ve yazarlardan farklı değil. 30 yıllık savaşın öznelerinin er ve gerilla olmak üzere iki taraflı Kürtler ve yoksullar olması ve savaşa gönderilecek erlerin bile Kürtler’den ve en alt yoksullardan “seçilmesi” savaşı sadece alt sınıfa ve Kürtlere endeksledi; dolayısıyla Türk-Kürt orta ve üst sınıfının savaşa bakışını- ilişkisini iyice körleştirdi. Savaş ancak kentlere ve Türk sivillere sıçradığı zaman hatırlanır oldu ve “savaşta sivil ölümleri”ni kınayan (dolayısıyla kendilerinden uzak bir alanda, erleri ve sivil/gerilla Kürtleri kapsayan bir savaşın varlığından rahatsız olmayan) tepkiler yükseldi. Bu sınıfın “sivil” anlayışının sadece kendilerine yakın ve metropol insanlarını kapsadığı ise Roboski Katliamı gibi olaylarda maalesef gün yüzüne çıktı. Roboski Katliamı protestolarının hiç ses getirmeyen cılız bir kitleyle (BDP-ÖDP ve İHD) yapılması ve binleri sokağa dökmemesi Kürtler’in katledilmelerinin herkesçe ne kadar sıradanlaştığının, normalleştiğinin ve içselleştirildiğinin de acı bir göstergesi oldu. Tüm hafızalarda Kürtler, öldürülmesi normal olan veya ölmedikleri zaman tutuklanan insanlara dönmüşler; savaşın ve hegemonyanın 30 yıllık süreçte hepimize içselleştirdiği şey bu olmuştur.</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">“Bakmasak da görmesek de orda bir savaş var uzakta” anlayışının 30 yıl boyunca Kürt Özgürlük Hareketi ile ilişkilenen ve destek olan az sayıdaki sendika (KESK), örgüt ve sivil inisiyatif dışında tüm “Batı” yakasını etkisine aldığı ise KCK operasyonlarındaki tutumla gün yüzüne çıktı.</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">KCK operasyonları ancak entelektüel çevrede saygın bir yerde kabul edilebilecek gazetecileri, akademisyenleri, yazarları, sanatçıları, yayıncıları kapsadığı zaman duyulur olmaya başladı. Rutin operasyonlar devam ederken ve her hafta onlarca insan tutuklanırken ses çıkmaması ve bu sesin sadece daha “steril” olarak algılanan insanlar söz konusuyken çıkması birkaç açıdan sorunludur. Bu tutum:</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">1-6300’e ulaşan tutuklu sayısını ve durumun vahametini gölgeliyor.</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">2-Tutuklanan insanlar arasında özgürlük istenen ve ses çıkarılan akademisyenler, sanatçılar, gazeteciler ve yazarlar, gerek eğitimleri gerek konumları itibarıyla hiyerarşik olarak bir üst basamağa oturtuluyorlar. Bu, tüm tutuklular içinde bir ayrım ve eşitsizlik yaratıyor. Dolayısıyla siyasetçi, sıradan ve eğitimsiz Kürtler alt basamağa oturtuluyor.</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">3- Üst basamağa oturtulan bu insanların tutuklanmasına karşı gelirken ve bunu haksızlık olarak</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">değerlendirirken alt basamaktaki diğerlerinin tutukluluğunu “hak edilmiş”leştiriyor. Kürtlere bakışımızın iktidardan hiç farkı kalmıyor ve siyasetçi-sıradan-eğitimsiz Kürtler tutuklanmayı hak ettikleri gibi, savunulmayı da yeterince hak etmez oluyorlar. Veya ancak steril tutukluların yanında “ve diğerlerine özgürlük” kadar yer işgal edebiliyorlar.</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">4- Farkında olarak veya olmayarak, 6000 küsur tutuklu içinden, sadece sterilize edilen, Kürtlükle daha az ilişkilendirilen ve dolayısıyla hakkında söz söylemenin daha kolay olduğu bu bir grup insanın tutukluluğuna karşı çıkıp bunun haksızlık olduğu vurgulanırken, diğer tutuklular -yani siyasetle birincil ilişkideki Kürtler- radikalize ediliyor ve hegemonyanın normu yeniden üretiliyor.</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Yani KCK operasyonları konusunda konuşmanın en kolay ve zararsız biçimi olan ve konuşanları Kürtlükle ilişkilendirmeyecek olan tutuklu “akademisyen, yazar, gazeteci, sanatçı”lar için ses çıkarmak, geri kalan tüm tutuklulara iktidarın baktığı yerden bakıyor, bu dili yeniden üretiyor ve onları radikalize ederek tutukluluklarını meşrulaştırıyor. Fakat tutuklanan “ünlü”ler dışında gerek aydınlarda, gerek medyada, gerekse muhalif kitlelerde bir-iki söz söylemek dışında bir eylem gerçekleşmiyor, yer yerinden oynamıyor, 90’larda -ve halen- öldürülmesi normalleşen Kürtler’in, 2000’lerde tutuklanması normalleştiriliyor ve uğradıkları zulüm, sessiz sedasız kabul edilmiş oluyor. </span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Kürt Sorunu Yurt Sorunu</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Kürt sorunuyla ilgili idrak edilmesi gereken önemli şeylerden biri, bu sorunun en ağır bedelleri hep Kürtlere ödetilmiş olsa da artık sadece Kürtleri kapsamadığı, Kürt sorununun “yurt sorunu”na göbekten bağlı olduğudur. AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketini ve “terör”ü sebep göstererek yeniden düzenlediği TMK sayesinde, artık neredeyse tüm muhalefeti ve sosyalist direnişi kolayca susturup hapse attığı bir süreçten bahsediyoruz. Kürtlere yapılan tüm haksızlıklara karşı zamanında topyekün bir direniş sergilenebilseydi ve ses çıkarılsaydı, büyük ihtimalle bugün “Batı”ya da sıçrayan ve TMK adı altında yürütülen bir hukuk teröründen de söz edilmezdi. Batı yakasından onlarca gazeteci, sosyalist devrimci ve öğrenci, malum yasalara dayandırılarak bu kadar kolay hapse atılamazdı. 7’den 70’e hapiste olan, tüm siyasetçileri susturulan, öldürülen ve hapsedilen Kürtler’e yapılanlara seyirci kalmamızın bedelini, bugün tüm yurdu saran baskı, korku ve hukuk terörüyle ödüyoruz. </span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Bir iktidarın yaptığı baskının-katliamın, muhalefetinden, halkından, medyasından ve aydınından bağımsız değerlendirilemeyeceğinin idrakı ile sormayı uygun görüyoruz: 30 yıllık savaşı da, 90’larda yapılan cinayetleri de, 2000’lerdeki tutuklamaları da sessizlikle izleyip, bu tavırla devlete en büyük cesareti veren ve bu uygulamalara ortak olan failler olarak 90’lara kim dönüyor sorusunu nasıl cevaplıyoruz?</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">90’lara dönen devlet mi, yoksa onun yaptıklarına sessizlikle ve eylemsizlikle ortak olan biz miyiz? Kürtlere yapılanlar sadece iktidarın Kürtlere bakışını mı gösteriyor, yoksa hepimizin farkında olmadan içselleştirdiği bir mütehakkim bakışı mı?</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Devletin eleştiriyle “iyileşmeyeceği” veya Kürt sorununun hakkında konuşarak çözülmeyeceği de</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">ortadadır. Adorno’nun “kötülük hakkında konuşmak kötülüğü ortadan kaldırmaz” vecizesini hatırlayarak ve bu yazıyı da “konuşma”ya ve bu tutuma dahil ederek kaygımızı dile getirelim; el birliği ve uzlaşma ile Kürtler’e yaptıklarımızın suçunu daha ne kadar devlete/iktidara atarak suçluluk duygumuzu bastıracağız? Suçu ortadan kaldırmak ve harekete geçmek için bir planımız var mı, yoksa Kürtler’in kendi savaşlarını 30 yıldır yaptıkları gibi örgütlülükleri, direnişleri ve dirençleriyle; fakat çok ağır bedeller, ölümler, sürgünler ve tutuklamalarla baş ederek kendilerinin kazanmasını ve bu zafere ortak olmayı mı planlıyoruz? </span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Sahi, o gün geldiğinde Kürtler’in bizi yanlarında görmek isteyeceklerinden bu kadar emin miyiz?</span></p><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span><br /><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Özge L. İspir</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "><br /></span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Not: Yazı ilk olarak <a href="http://www.jiyan.org">jiyan.org</a> sitesinde yayınlanmıştır.</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">______________________________________________________________________________</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">1] Cengiz Çandar’ın gerek Kandil’in gerekse devletin üst düzey yetkilileri ile görüşüp Tesev için kaleme aldığı “Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Bırakır?” isimli rapordan önemli bulduğumuz bir noktayı hatırlatmak isteriz. Çandar’ın belirttiğine göre üst düzey devlet yetkilileri Kürt sorununu demokratik açılım ile çözme girişimleri öncesinde, 2007’de, askeri otoriteye “askeri olarak PKK’ye son verebilecek misiniz?” diye sormuş, bu</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">soruya kesin olumlu bir yanıt alınmaması üzerine de “Açılım” sürecine girişmişti. (Tesev rapor s.14 )</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">2] İHD’nin 90’larla ilgili bazı raporlarına ulaşmak için</span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><a href="http://www.ihd.org.tr/index.php?option=com_content&view=category&id=34&Itemid=90"><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; color: rgb(17, 85, 204); font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">http://www.ihd.org.tr/index.php?option=com_content&view=category&id=34&Itemid=90</span></a><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">3] </span><a href="http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1068243&Yazar=CENGIZ-CANDAR&CategoryID=98"><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; color: rgb(17, 85, 204); font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Cengiz Çandar</span></a><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">4] </span><a href="http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=26385&haberBaslik=O%20ate%C5%9F,%20onlar%C4%B1%20da%20yakt%C4%B1!&action=haber_detay&module=nuce"><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; color: rgb(17, 85, 204); font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">aydınlar Özgür Ülke sattı</span></a><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">5] </span><a href="http://t24.com.tr/haber/ahmet-altan-pkknin-en-akilli-adami-ocalan/18328"><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; color: rgb(17, 85, 204); font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Ahmet Altan 1</span></a><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "></span></p><p dir="ltr" style="text-align: justify; margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; "><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; "> </span><a href="http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=4925&Ahmet_ALTAN-KCK_ve_korku_imparatorlugu"><span style="font-size: 15px; font-family: Arial; color: rgb(17, 85, 204); font-weight: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap; ">Ahmet Altan 2</span></a></p></b>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-19086329230396014882012-02-23T03:21:00.001-08:002012-02-23T04:39:28.169-08:00İRAN VE EMPERYALİZM ARASINDAKİ GERİLİM ARTIYOR<p style="text-align:justify"><br /></p> <p style="text-align:justify">Tahran’ın İngiltere konsolosluğuna giren militanların elindeki Kraliçe Elizabeth’in baş aşağı edilen portesinin görüntüsü muhalefetin ve Amerikan-İngiliz emperyalizmi ile Ahmedinejad rejimi arasındaki artan gerilimli ilişkinin sembolü ve göstergesi oldu. </p> <p style="text-align:justify">Kasımın son günlerinde İran’a yönelik İngiliz emperyalizmin ekonomik yaptırım uygulamasına tepki olarak bir grup İranlı konsolosluğu bastı ve İngiltere’nin diplomatik personelini ülkeden çıkmalarına zorladılar. Takip ettiği nükleer programı terk etmesine yönelik çağrıları İran hükümetinin reddetmesinin ardından ülkeye yönelik emperyalist baskı yoğunlaşıyor.</p> <p style="text-align:justify"><b>Emperyalist Basınç</b></p> <p style="text-align:justify">İran hükümeti, İsrail’in baskılarına emperyalizmin hizmetinde olan diğer ülkelerin aksine boyun eğmeyi reddediyor. ABD, Arap ve Müslüman ülkeleri baskılamak için İsrail’in bölgede sahip olduğu nükleer silah tekelini sürdürmesinden yana ve destekliyor. İran’ın tutumu ise kendi nükleer programından vazgeçmemek yolunda. İnsansız hava aracının İran’a indirilmesi, İran’ın ABD’yi casuslukla suçlaması ve ABD’nin bunu inkar etmesi gerginliği artırdı. Ama gerçek insansız hava araçlarını hele de gizli olarak seyredenlerin casusluk için kullanıldığıdır.</p> <p style="text-align:justify">İran bölgede emperyalist politikanın anahtarıdır. 1979 devriminden bu yana emperyalizm, İran rejiminin kontrolleri dışında bağımsız hareket etmesine karşı çıkıyor. Bush’un teröre karşı önleyici savaşı, Obama yönetimine bölgedeki hükümetlerle görüşme girişimlerini bırakarak ABD’yi Ortadoğu ve Afganistan bataklığının diplerine sürükledi. </p> <p style="text-align:justify">ABD, pazarlık gücü olmayan ve siyonizmin tartışmasız askeri üstünlüğünü kabul edecek ortak istiyor. Fakat İran’ın nükleer programından vazgeçmeyiş olması ABD’nin bu bölgedeki planları için gerçek bir tehdittir. Şimdiye kadar emperyalizm, İran’ın nükleer silahların yayılmasını engelleyen anlaşmada dahil herhangi bir uluslararası standardın aksine hareket ettiğini ispatlayamadı. Ancak ABD, İsrail’i yatıştırmak ve İran üzerinde kontrol ve gözetimini sürdürmek için İran’a yönelik diplomatik baskı yürütüyor. </p> <p style="text-align:justify">Bu stratejiye rağmen İsrail hoşnut değil ve İran’ın nükleer programının savaş amaçlı olduğunu ileri sürerek kuşatmanın daha da yoğunlaştırılmasını ve daha sert bir duruş alınmasını istiyor. Bu ayın başlarında ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, Amerikalı ve İsrailli yetkililer tarafından oluşturulan her iki ülkenin ortak çıkarlarının tartışıldığı Saban forumuna katıldı. Bu yılkı forumun teması "Yeni Ortadoğu’nun Stratejik Sorunları" idi. CIA için yıllarca çalışmış Robert Grenier, El- Cezirenin internet sitesinde yayınlanan makalesinde ABD savunma bakanın İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek için Obama yönetiminin kararlı olduğunu ve bunun bölgede ABD politikasının temel taşlarından biri olduğu yolundaki ifadelerini aktardı. Savunma bakanı diplomatik ve ekonomik yaptırımların İran’a karşı önemli ve etkili olduğunu vurgulayarak ilk seçenek olmasa da askeri güç kullanabileceğinin mümkün olduğu uyarısında bulundu. </p> <p style="text-align:justify"><b>Asıl nükleer tehdit nerede?</b></p> <p style="text-align:justify">Bugün Orta Doğu'da kim kimi tehdit ediyor kilit soru? Amerika Birleşik Devletleri dünyayı yok edebilecek nükleer cephaneye sahip ve İsrail Ortadoğu’daki tek nükleer güç ve İran’ın imzalamış olduğu nükleer silahların yayılmasını engelleyen anlaşmayı imzalamayan ülkelerden biridir. İran’ında şimdiye kadar uluslararası düzenlemelere aykırı işlem yaptığı kanıtlanmış değil. </p> <p style="text-align:justify">Hiç kimse her ne kadar Obama’nın ve askeri gücünün “barıştan” konuşmasıyla çelişen İsrail’in nükleer programı için ABD’den milyonlarca dolar aldığını göz ardı edemez. İran’ın herhangi bir nükleer silaha sahip olması ile oluşabilecek bir tehdit bile, Gazze’de sivilleri ve çocukları bombalamaktan çekinmeyen ve Filistinlileri dışlayan İsrail tehdidinin yanında minimal kalır. İsrail sahip olduğu 300 nükleer bomba ve Arap ve Filistinlilere karşı nefret temelinde inşa edilen devlet yapısıyla insanlık için gerçek tehdittir. </p> <p style="text-align:justify">Dünya zaten Amerika Birleşik Devletlerin herhangi bir tehdit altında ya da gücünü kabul ettirmek için çekinmeden nükleer silah kullanabileceğini biliyor. Japonya’nın 2. dünya savaşında yenilmesine rağmen savaşın sonunda Hiroşima ve Nagazaki sırf nükleer güç egemenliğini kanıtlamak için bombalandı.</p> <p style="text-align:justify">Orta Doğu ve Kuzey Afrika boyunca yaşanan devrimci durumun ortasında İran'a karşı yaptırımlar sadece İranlı kitleler arasında anti-emperyalist duyguları artırdı ve tepkilerini İngiliz Büyükelçiliği'ni işgal ederek gösterdiler. Oysa ki Ahmedinejad'ın çelişkili politikaları bölge genelindeki anti-emperyalist mücadeleler için bir engel ve İran’ın bölgedeki birçok ülkeye dokunan devrimci yükselişe katılımını engel oluyor.</p> <p style="text-align:justify">Ahmedinejad giderek emperyalizmin hizmetkârı haline geliyor ve her türlü müzakerelere açık ve bölgedeki en emperyalist yanlısı hükümetleri desteklemeye isteklidir.</p> <p style="text-align:justify">Irak işgaline ses çıkarmadı, üstelik El- Malikinin kukla hükümetine destek olmak için için El- Sadr liderliğindeki radikal şii hareketinden işgalcilerin kukla hükümetinin desteklenmesine yönelik tavsiyelerde bulundu. ABD askerlerinin çekilmesi gündeme geldiğinde, emperyalizmin Irakta yaptıklarına rağmen sponsoru Obama olan hükümete ülkenin arta kalan zenginliğinden kazanmak için destek oldu. </p> <p style="text-align:justify">Kitle hareketini baskılayarak emperyalizm ile barış içinde bir arada yaşamak sonuçta emperyalizme karşı mücadeleyi zayıflatır. İran kendini savunma ve ABD yada İsrailden kendisine karşı olası askeri saldırıya karşı kendini savunmak için nükleer programını geliştirme hakkına sahip olmakla beraber, emperyalizme karşı mücadelede Ahmedinejad liderliğine güvenmemeleri için kitleleri uyarıyoruz. </p> <p style="text-align:justify">İşçi sınıfının 20 yy en şaşırtıcı devriminde sahneye çıkıp, Rıza Pehlevi hükümetini devirdiği 1979 tarihi kapsamında İran anlaşılmalıdır. Kitlelere iktidarı almaları ve işçi hükümetini kurmaları için önderlik edecek devrimci partinin yokluğunda, gerici İslamcı din adamlarının liderliğinde burjuvazinin yükselişi ortada belirdi. Antiemperyalist ve halkçı etiketli bu burjuvazi dış ticareti ve petrolü millileştirdi ama aynı zamanda hükümette kalabilmek, burjuva iktidarını yeniden inşa edebilmek kapitalist işleyişi kararlı hale getirmek ve devrimci durumu tabuta çivilemek için kitlelere karşı şiddetli baskı politikaları uyguladı. </p> <p style="text-align:justify">Şahı iktidarından uzaklaştıran büyük devrim, İran işçi sınıfının yüksek niteliğini ve ciddi baskı altında kalsa bile savaşma yeteneğini göstermiştir. Bu durum işçi sınıfının tarihsel hafızasında yer etmiş ve örgütlenmede önemli tecrübeler sağlamıştır. Birleşik İşçi komiteleri (shoras)1979 devrimi esnasında oluştu ve işçi örgütleri o kadar güçlü ve savaşçıydı ki devrimden bir yıl sonra bile varlıklarını sürdürdüler.</p> <p style="text-align:justify">1990ların sonlarına kadar işçiler mücadelelerini sürdürdüler ve bağımsız örgütlerini inşa ettiler. Bunlar arasında tahran otobüs şöferleri sendikası ve otomobil fabrikası Khodro işçileri her zaman en direngen kesim olmuşlardır. İşçi sınıfı geleneği 1 Mayıs gösterilerine taşındı ve 2009 yılında tekstil sektöründe ödenmeyen ücretler, yüzde 80 kadınların oluşturduğu öğretmenlere dayatılan sefalet ücretlerine karşı birkaç ciddi grev gerçekleştirildi. Kadınlara karşı önyargılı tutuma ve baskılara rağmen rejime karşı kitlesel gösteriler düzelendi.</p> <p style="text-align:justify">Ahmedinejad hükümeti şimdi büyük bir muhalefetle karşı karşıya ve emperyalizm ile girmiş olduğu çatışmayı halk arasında prestijini tekrar kazanmak ve iktidarda kalmak için kullanıyor. Ancak İran işçi sınıfı emperyalist saldırganlara karşı alınacak tutarlı olmayan önlemlere güvenmiyor. Hükümete karşı olan savaş yürütülmelidir ve aynı zamanda emperyalizm ve şirketlerinin derhal ülkeyi terk etmeleri talebi yükseltilmelidir. Sadece işçi sınıfı kendi örgütleriyle ülkenin bağımsızlığını savunabilir ve nükleer programa emperyalist ülkelerin, burjuvazinin ve Ayetullahların müdahalesi olmaksızın karar verebilir.</p><p style="text-align:justify"><br /></p><p style="text-align:justify">LIT-CI'nin Brezilya seksiyonu PSTU üyesi Cecilia Toledo tarafından yazılmıştır. <a href="http://litci.org/en/index.php?option=com_content&view=article&id=2000:tension-grows-between-iran-and-imperialism&catid=34:iran" style="font-size: 100%; text-align: left; ">http://litci.org/en/index.php?option=com_content&view=article&id=2000:tension-grows-between-iran-and-imperialism&catid=34:iran</a> sayfasından çevrilmiştir.</p>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-40185710176664791612012-01-23T08:09:00.000-08:002012-01-23T11:56:28.239-08:00Antonio Gramsci<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-GVntAg0Ert_vdt9EfElrltAHYA5stTtNppoPOzB43Me-2M5IrGQT14fPrtrl8L_tQ1ikMF19OxgAHkslCL7zoUbXS_vP07acSkL47SnlpWL_GiWNQ4p527tyHoQMkKz8SY7z23f6d4s/s1600/n524058787_1215409_8780.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 294px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-GVntAg0Ert_vdt9EfElrltAHYA5stTtNppoPOzB43Me-2M5IrGQT14fPrtrl8L_tQ1ikMF19OxgAHkslCL7zoUbXS_vP07acSkL47SnlpWL_GiWNQ4p527tyHoQMkKz8SY7z23f6d4s/s320/n524058787_1215409_8780.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5700860588186819202" /></a><br /><div><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); " ><b>2-3 sene önce biryerden copy-paste etmiştim kendi yazım değildir. Nereden kopyaladığımı hatırlayamadım. (sonra gördüm ki Sosyalist Barikat sitesinden kopyalamışım</b></span></div><span ><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><div><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br /></span></div><div><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br /></span></div><div><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br /></span></div>Kendinizi eğitin, çünkü aklınıza </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">ihtiyacımız olacak . Örgütlenin, çünkü tüm gücünüze ihtiyacımız olacak. Harekete geçin, çünkü coşkunuza ihtiyacımız olacak." </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Sardunya adasında 1891'de doğan Antonio Gramsci, çocukluğunu geçirdiği bu bölgede köylülerin nasıl korkunç bir yoksulluk içinde yaşadıklarına tanık olur. Daha sonra üniversite öğrenimi için gittiği Torino' da daha yoğun çelişkiler yaşamaya başlar. Burada Güney İtalya'nın yoksulluğunu, Kuzey İtalya'nın zenginliğini görür. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">İtalya'nın bu manzarası Gramsci'yi ciddi bir şekilde sorgulamaya götürür. Ayrıca, bu yıllarda Torino da gelişen işçi hareketi de Gramsci için iyi bir deneyim olur. 1913 yılında İtalya Sosyalist Partisi'ne giren Gramsci için artık yeni bir sayfa açılmıştır. İtalya Sosyalist Partisi'nin sol kanadında yer alan Gramsci, ele avuca sığmaz devrimci girişkenliği ile düşünsel ve pratik dinamizmiyle hızla sivrilir, İtalya solu içinde göze çarpan bir yere sahip olur. 1. Paylaşım savaşı başladığında üyesi olduğu Sosyalist Parti'nin aksine savaşa karşı çıkar. 1917'de bir grup yoldaşıyla birlikte "Yeni Dünya" adlı haftalık sosyalist kültür dergisini çıkarır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">"Fabrika konseyleri" fikri de bu dergide dillendirilir. 1920'de patlak veren işçi hareketlerine fabrika konseyleri önderlik eder. Fabrika konseyleri, o dönemde işçiler içinde büyük bir prestij sahibidir. İşçiler, fabrika konseyleri aracılığıyla bir çok fabrikada yönetime geçer. Ama gelişen işçi hareketine önderlik edecek çap ve düzeyde olmayan parti, devrimci durumu devrime dönüştürecek taktik politikalar yerine yatıştırıcı politikalar güder ve sonuçta İtalya işçi hareketi, arkasında "fabrika konseyleri" gibi deneyler bırakarak yenilir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">1924 yılında 18 Komünist milletvekili ile birlikte parlementoya giren Gramsci, tüm enerjisiyle faşizmi teşhir etmeye çalışır. 1926 yılına gelindiğinde faşist diktatörlük tüm İtalya çapında yayılmış, baskılar artmıştır. Bu sırada Gramsci de tutuklanır. Savcı, Gramsci'yi göstererek "bu beynin çalışmasını en az 20 yıl durdurmalıyız"der ve "halkı ayaklanmaya teşvik etmekten" 20 yıl "ceza" verilir, tek kişilik hücreye konulur. Sağlığı cezaevi koşullarında iyice bozulan Gramsci, çok zor koşullarda yaşar. Ama göz kamaştırıcı direnişiyle, partisi ile ilişkisini sürdürmeye, döneme ilişkin taktik ve stratejik düşünceler üretmeye devam eder. Kendisini gece gündüz araştırmaya/incelemeye verir. Böylece "Hapishane Defterleri" adıyla geriye incelemeye değer bir yığın teorik yazılar bırakır. Sağlığı gitgide bozulan Gramsci, zaman zaman komaya girer ve ölümün soğuk nefesini hisseder. Kendisine Mussolini'den "af" dilemesi için öğütlerde bulunulur, ama o her defasında bunu reddeder. Doğru dürüst tedavi edilmeyen ve sağlıksız koşullarda yaşayan Gramsci, 27 Nisan 1937 yılında yaşama gözlerini yumana kadar proleter bir aydın, devrimci bir savaşçı gibi yaşamıştır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Filozof Gramsci </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Emperyalist-kapitalist sistemin anatomisinin anlaşılmasında devlet ve ideoloji sorunu önemli bir yere sahiptir. Devlet ve ideoloji alanlarının bugünkü karmaşık yapısı ve aldığı biçim, sınıflar mücadelesindeki etkisi, yönlendiriciliği vb. nedenlerden dolayı adı geçen sorunu daha da aktüel kılıyor. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Bugün devlet ve ideoloji sorununu incelerken baş vuracağımız isimlerden biride Antonio Gramsci'dir. Bütün tartışmalı yanlarına karşın Gramsci'nin bu alanlara ilişkin incelemeye değer özgün görüşleri bulunmaktadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Kendisini Gramsci'nin takipçisi olarak gören Althusser "bildiğimiz kadarıyla Gramsci, seçtiğimiz yoldan ilerlemiş olan tek kişidir. Devletin, baskı aygıtına indirgenemediğini, fakat dediği gibi, 'sivil toplum'un belirli sayıda kurumunu da kapsadığı fikrine sahipti: Kiliseler, okullar, sendikalar vb. Ne yazık ki Gramsci, keskin fakat kısmi belirtmeler olarak kalan bu sezgilerini sistemleştiremedi" diyor. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'nin "Hapishane defterleri" bir labirent gibidir. Bu nedenle Gramsci ve onun takipçileri zaman zaman yolunu kaybetmiştir. Yaşamı boyunca ısrarla durduğu devrimci sosyalist zemine rağmen, eserlerinde devrimci sosyalizmden uzaklaşmaya götürecek teorik boşluklar bulunmaktadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Defterlerin bütününde kullanılan terimler, yapılan çözümlemeler çoğu zaman birbiriyle çelişmektedir. Örneğin hegemonya ve sivil toplum kavramlarının kullanımı ve ilişkilendirilmesi bütün bölümlerde aynı değildir. Defterlerin bazı bölümlerinde sivil toplum ile politik toplum birbirinden bağımsızmış gibi çözümlenirken, bazı bölümlerde ise her iki alan iç içe değerlendirilir. Fakat iç içe değerlendirildiğinde bile sivil topluma aşırı rol biçilmekte, devlet bütününden bağımsızmış gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'nin bir çok noktada özgün düşünsel açılımları bulunmaktadır. Ama hemen hemen hepsininde eleştiri süzgecinden geçirilerek ayıklanması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, Gramsci'nin bir çok tezi kafa üstü durmaktadır. Marksist teorik hazineye dahil edilebilmesi için ayakları üzerine dikilmeleri gerekmektedir. Ancak o zaman Gramsci'yi kendisine dayanak yapan sivil toplumcuların, liberal solcuların, ve post-marksistlerin1 ellerindeki silahlar alınabilir. Ve bunun mutlaka yapılması gerekiyor. Çünkü Gramsci bütün problemli görüşlerine rağmen Marksist dünyaya aittir. Onun içindedir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Althusser'in dediği gibi "masum okuma yoktur." Herkes durduğu sınıfsal zeminde hayatı okur ve yorumlar. 12 Eylül'de darbe alan devrimci hareket, birçok sol çevre ve aydın tarafından farklı "muhasebe" biçimine ve yorumuna konu oldu. Kimi sol çevreler ve aydınlar yaşananların "muhasebesini" yaparken çıkış için sivil toplumculuğa sarıldılar ve bu noktada Gramsci'yi keşfettiler. Gramsci'yi kendilerine göre okudular ve yorumladılar. Kuşkusuz Gramsci'nin teorik sistematiğinde devrimden kaçışa zemin sunan boşluklar vardır ve bu Gramsci için bir talihsizliktir. Ama Gramsci'nin teorik ve pratik etkinliği bütünlüklü değerlendirildiğinde sivil toplumcu Gramsci değil, devrimci Marksist Gramsci ortaya çıkmaktadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">"(...) Hindistan'ın İngilizlere karşı giriştiği siyasal mücadele üç savaş şeklinde gelişti: Hareket savaşı, mevzi savaşı, yer altı savaşı. Gandi'nin pasif direnişi bir mevzi savaşıdır; Grevler bir hareket savaşıdır. Gizlice silahlanmak ve dövüşçülerin hazırlanması da yeraltı savaşıdır."2 </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">"Askerlik sanatındaki hareket savaşı ile mevzi savaşının, polika sanatında bunlara denk olan kavramlar arasındaki yakınlık sözkonusu edilirken Rosa Luxemburg'un küçük kitabını hatırlamalıyız.3 </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Bu kitapta yazar, 1905'deki tarihsel deneylerden biraz aceleyle ve yüzeyde kalan bir anlayışla, bir teori çıkarmaya çalışmıştır. Gerçekten de Rosa bu olaylarda "iradi" hareketlerin ve örgütlerin rolünü iyi görememiştir. Bu öğeler "ekonomist" ve kendiliğindenci bir yargının kurbanı olan Rosa'nın sandığından çok yaygın ve etken olmuştur. Bununla beraber politika sanatına uygulanan hareket savaşı konusunda bir teori meydana getirme çabasıyla ilgili çok anlamlı bir belgedir."4 </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">İşte Gramsci'nin düşünce disiplininde Leninist çizginin parlak örnekleri... Bugün Gramsci'nin kimi muğlak teorik yazılarından reformistlerin yararlanması bir yana, gerçekte Gramsci her zaman reformizme karşı mücadele etmiştir. Bu hem hapishane öncesi hem de hapishane sürecindeki pratik-politik ve teorik faaliyetlerinde çok nettir. Örnegin "iktidarın kuvvetle fethi, işçi sınıfı partisinin (...) mücadelenin belirleyici anında darbeler vurabilecek askeri tipte bir organizasyonun yaratılmasını gerektirir" demesi, defterlerde sıkça kullanılan strateji, taktik, hücum, mevzi savaşı, manevra savaşı, topçuluk, siperler, komutanlık vb. askeri terimlerin çokluğu sivil toplumculukla örtüşüyor mu ? Anılan bütün bu kavramlar irade, inisiyatif ve saldırı vurgusunun güçlülüğünü kanıtlamıyor mu? </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Hapishane Defterleri </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Bilindiği gibi, "Hapishane Defterleri" Gramsci'nin en önemli teorik belgesidir. Ne var ki Hapishane Defterleri karışık bir terminolojiye sahiptir. Tutsaklık koşullarında yazıldığı için en başta hapishane atmosferinin yoğun izlerini taşımaktadır. Ayrıca söz konusu yazılar engele takılmadan dışarıya çıkabilmesi için ezop dili kullanılmış adeta herşey şifrelenmiştir. Örnegin leninizm'e "praksizm", Leninist partiye "modern prens", diktatörlüğe "hegemonya", ittifaklar politikasına "tarihsel blok" demiştir, vb. Ayrıca, Defterler'deki teorik yazılar daha çok not biçiminde olduğu için tamamlanmış düşünceler sayılmazlar. Bu nedenle, okunması da zordur. Ve teorik sistematiğindeki boşluklar nedeniyle sağa sola çekilmeye ve farklı yorumlanmaya açık bir çok tespit ve kategori barındırmaktadır. Bugün farklı farklı Gramsci yorumcularının bulunması bundandır. Bu farklılık çok geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Ama Gramsci'nin derdi daha başkadır. O sosyalist devrimin Rusya ile sınırlı kalması ve Avrupadaki sosyalist devrimlerinin yenilgisi koşullarında 1923'lere gelindiğinde bir çıkış arayışı duymaktadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Üstyapı Teorisi </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'nin teorik bütünselliğinde üstyapı fikri çok önemli bir yer tutar. Gramsci, gerek burjuva devletin gerekse de onun yerini alacak olan proleterya devletinin yalnızca zor işleyişiyle sınırlı tutulamayacağını, bunun yanında ideolojik-kültürel figürlerle (Gramsci bu figürlerin toplamına sivil toplum demektedir) sağlanan hegemonyanın da önemi olduğunun altını çizer. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci, hegemonya ile birlikte " tarihsel blok" kavramını da kullanır. Sözkonusu kavramlarla üstyapı teorisine yeni halkalar eklemek ister. Tarihsel blok altyapıyla, yani üretici güçlere dayalı ilişkiler silsilesiyle, ideoloji, kültür ve politika figürleriyle form kazanan üstyapı ilişkiler silsilesinin birliğini ifade eder. Ancak Gramsci'nin en muğlak kavramlarından biri tarihsel blok kavramıdır. Kavramın içeriğinde ittifaklar ilişkisine göndermeler olsa da bu kavram hem çok net değildir, hem de emekçi halk kategorisini çağrıştıran imgeleri aşan ve çerçevesi belli olmayan sonuçlara yol açmaktadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Hegemonya ve tarihsel blok soyutlamasının alt basamakları ise "sivil toplum" ve "politik toplum" gibi kavramlardır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci üstyapıyı politik toplum ve sivil toplumun toplamı olarak formüllendirmektedir. Politik toplumu açık diktatöryal olarak ya da " belirli bir momentte özgül bir ekonomik ve özgül bir üretim tarzıyla halk kitlelerini uyum haline sokan zorlama (devlet)" olarak tanımlar. Sivil toplumu ise kiliseler, sendikalar, okullar, kooperatifler, vakıflar vb. aracılığıyla sosyal bir kesimin bütün toplum üzerinde hegemonyasının sağlanması olarak ifade eder. Sivil toplum alanıyla kurulan hegemonya, zorlamadan çok, "ikna yoluyla", kitlelerin gösterdiği "rıza" ile gerçekleşir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Hegemonya ve Aydınlar </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci, hegemonya kavramını Lenin'den ödünç almıştır. Ama çerçevesini geniş tutmaya çalışır. Lenin'in hegemonya kavramında anlatmak istediği şey, geri kalmış ve burjuva demokratik devriminin gerçekleşmediği ülkelerde proleteryanın ideolojik-politik önderliğinde yoksul köylülük başta olmak üzere, kurulu sistemle çelişkisi olan ve devrimde çıkarı bulunan tüm ezilen yığınları kapsamasıdır. Gramsci bu kavramsal çerçeveyi kabul eder ama bunu geri kalmış ülkelerle sınırlı tutmaz ve gelişmiş ülkeler için de düşünür. Ayrıca Gramsci'ye göre hegemonya sadece işçi sınıfının uyguladığı/uygulayacağı bir biçim değildir. Burjuvazi de bunu uygular/uygulamaktadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Sivil toplum alanıyla sağlanan hegemonyada aydınlar omurga işlevini görür. Gramsci'nin "organik aydın" dediği fikir üreten ve fikir taşıyan seçkin insanlar (aydınlar), burjuvazinin ya da proletaryanın hegemonyasını yığınlara yayma, onunla bütünleştirmede stratejik işlev görürler. Bu nedenle, Gramsci sivil toplumun, yani hegemonyanın ele geçirilmesinde stratejik bir role sahip olan aydınların kazanılmasının hayati önemde olduğunu söyler. Gramsci, aydınları iki gruba ayırır. 1) sivil toplum içinde olan aydınlar. 2) politik toplum içinde olan (asker-sivil bürokratlar) aydınlar... </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'nin politik toplum içindeki aydınların (devletin organik aydınları) kazanılması/dönüştürülmesi gibi bir hayalin taşınmaması gerektiğini söyler. Fakat sivil toplum olarak adlandırdığı alanda, örneğin okullarda öğretmenlerin, üniversitedeki dekanların, profesörlerin vb. kazanılabileceğini/kazanılması gerektiğini söyler. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci, aydınlar üzerinde yaptığı çözümlemelerde " organik aydın" kategorisi yanında bir de "geleneksel aydın" kavramını üretir. Gramsci'ye göre geleneksel aydınlar kendilerini bağımsız zannederler, fakat esasta bunlar pre-kapitalist ilişkiler ile kapitalist ilişkiler arasında gidip gelirler ve son çözümlemede kurulu sisteme hizmet ederler. Organik aydınlar ise hem 'alt sınıfların' (emekçilerin) hem de 'üst sınıfların' (burjuvazinin) siyasal-ideolojik-kültürel işlevlerini düzenleme gibi bir role sahiptirler. Bu rol Gramsci'nin hegemonya dediği alanda ortaya çıkar. Devlet, zor mekanizmalarıyla birlikte "rıza" ile, başka bir ifadeyle zoruda içeren ama boşlukları da (özerklik) olan hegemonyadan oluşur. Hegemonya, devletin "güler yüzlü" bağlaşığını oluşturur. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'nin ileri sürdüğü hegemonya tezinin anlaşılması için yardıma çağırdığı kavramlardan biri de "pasif devrim" kavramıdır. Pasif devrim, zor eksenli mücadeleden çok ideolojik, kültürel, etik, dil, vb. figürler üzerine süren "ikna" mücadelesidir. Gramsci, pasif devrim hareketlerinde Roma İmparatorluğu içinde hıristiyanlığın gelişmesi, Hindistan'daki Gandici hareket ve Tolstoy'un 'barışçıl anarşi' görüşlerini örnek vermektedir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'ye göre sivil toplum alanıyla sağlanan hegemonya çözülmedikçe, politik toplum dediği devletin zor mekanizması bütünüyle felç olsa bile, egemen sınıfın iktidarına son darbeyi vurmak zor olacağından, proletaryanın organik aydınlarının önceden sivil toplum alanında çalışması ve proleteryanın hegemonyasını adım adım inşa etmeleri gerekmektedir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci bu çerçeveyi Batı ülkeleri için (gelişmiş ülkeler) çizmiş olsada iktidar bütünlüğüde sivil toplum alanına stratejik bir misyon yüklemesi ciddi itirazları hak etmektedir. Hegemonyanın tesisi için çalışmayı, burada aydınlara, aydınların rolüne önem vermeyi (Bunu partinin öncülüğü, dışardan bilinç götürmek biçiminde okumak da mümkündür) doğru kabul etsek de, iktidara bir bütün olarak bakmaması, hatta okun sivri yanını zor kurumlarına yöneltmemesi, yığınların belirleyiciliğine vurgu yapmaması, Gramsci'nin önemli zaafiyetlerinden biridir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Dinin kaynağı kilise değildir. Tam tersidir. Dinin sonucu olarak kiliseler vardır. Sivil toplum gerçeği de böyledir. Sivil toplum egemenlik ilişkilerini belirlememekte,egemenlik ilişkileri sivil toplumu belirlemektedir. Bu nedenle sivil toplumu ele geçirmek ancak onu var eden kaynaklara karşı mücadele etmekle, bütünsel bir bakış ve bütünsel bir müdahale stratejisiyle mümkündür. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Lenin'in klasik "devrimci durum" analizi bilindiği gibi "yönetenlerin artık yönetemez durumda olması, yönetilenlerin de yönetilmek istememesi" durumunu anlatır. Ama bu yalnızca ideolojik-politik birşey değildir; çünkü Leninist tezde bu durumu yaratan olgu ülkenin ekonomik, sosyal, vb. her alanda yaşadığı çöküntü halidir. Dolayısıyla, böyle bir anın oluşması halinde sivil toplum alanının harekete geçmiş olan kitleleri engellemesi düşünülemez ya da toplumun bu alan üzerinden "rıza"ya zorlanması imkansızlaşır; çünkü zaten "devrim durumu", "rıza"nın tükendiği ve yeni bir hegemonyanın (hatta ikinci bir iktidar odağının) oluştuğu bir aşamaya denk düşer. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Ama "barış günlerinde", iplerin henüz koparılmadığı zamanlarda burjuvazinin egemenliğini sağlamlaştırmak ve sömürüyü devam ettirebilmek için sivil toplum alanlarını yetkince kullandığı bir gerçektir. Bütün bunları kriz günlerine girmemek, girdiğinde ise yığınların tepkilerinin fiiliyata dökülmesini engellemek için yapar. Gene bunun için siyasal gericiliği ve faşizmi tırmandırırken sivil toplum alanlarını yetkince kullandığını biliyoruz. Ama bunu yaparken daha başından itibaren devletin zor kurumlarıyla ilişki içinde yapar. Aynı şeyi ezilenler için düşünmek çok zordur. Ezilenler sivil toplum alanlarında etkin olabilmek için sivil toplumun kaynağının karşısında durmak ve diyalektik bir politik duruş sergilemek zorundadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Çünkü burjuvazinin iktidara gelmeden önce sivil toplum alanlarında güç toplaması, ekonomik güç biriktirme ile paraleldir. Bu durum mülkiyet ilişkilerinin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Proletaryanın durumu ve egemen bir sınıf olma ereği ise daha farklı bir seyir izler; onun mülkiyet ilişkilerini özel mülkiyet niteliğinde devralma değil, toplumsallaştırma ereği bulunmaktadır. Realite böyle olunca, iktidar mücadelesi daha başından sert ve cepheden olmaktadır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">"(...) Aynı indirgeme siyaset bilimi ve sanatında da yapılmalıdır. Bu, hiç olmazsa en ileri devletler için geçerlidir. Bu devletlerin, bağlı oldukları sivil toplumlar çok karmaşık bir yapıya sahip oldukları için doğrudan doğruya ekonomik öğenin yıkıcı etkisine (bunalımlar, çöküntüler vs.) karşı koyarlar: toplumdaki üstyapıları bir bakıma, çağdaş savaştaki siper sistemlerini andırır. Bu son savaşta, çok şiddetli bir topçu ateşi, düşmanın bütün savunma sistemini yıkacağı kanısını uyandırıyordu. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Oysa, aslında dış yüzeyini yıkmıştı; hücum anı gelip de saldırganlar ileriye atılınca hala karşı koyma gücünü elinde tutan bir savunma hattıyla karşılaşıyorlardı. Büyük ekonomik bunalımlar olduğu için hücuma kalkan kuvvetler, yıldırım hızıyla, zaman ve mekan içinde örgütlenmiş ve yine bundan ötürü saldırgan bir ruh kazanmış değildir; buna karşılık, hücuma uğrayanların morali bozulmadığı gibi savunma mevzilerinden ayrılmaz, yıkıntılar arasında savaşı sürdürürler, geleceğe güvenlerini kaybetmemişlerdir."5 </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Bunu şöyle okumak mümkün: Birincisi, sistemin ekonomik krizi otomatik olarak siyasal krize yol açmaz. İkincisi, ekonomik kriz sosyal ve siyasal krizle tamamlanmazsa ve alternatif toplumsal özne olmazsa, toplumsal alt üst oluş gerçekleşmez. Üçüncüsü, kurulu sistemden hoşnutsuz olan yığınlar ideolojik ve politik olarak organize olmamışlarsa, ekonomik kriz sosyal ve siyasal krize yol açsa da kurulu düzen kendisini yeniden tahkim etme yollarını şu veya bu biçimde bulur. Dördüncüsü, burjuvazi zaman zaman ekonomik krizler yaşasa da, buradan sosyal hoşnutsuzluklar doğsa da sahip olduğu üstyapı kurumları aracılığıyla tepkileri nötralize edebilmektedir. Burjuva devleti önceki devlet biçimlerinden daha derin bir biçimde toplum içinde nüfuzunu yayabilmekte, çeşitli baskı ve ideolojik kurumlar aracılığıyla yığınları kendisine yedekleyebilmektedir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Doğu ve Batı </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">"Doğu'da devlet herşey olduğundan sivil toplum ilkel ve pelteleşmiş bir haldedir; Batı'da ise devlet ve toplum arasında düzenli bir ilişki olduğu için sarsılmakta olan devletin arkasında sağlam bir sivil toplum yapısı görülür. Devlet ileri hattaki bir siperden başka birşey değildir; arkasında sağlam bir siperler, kaleler ve kazamatlar zinciri vardır"6 diyor Gramsci. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'nin burada, iktidarın çekirdeği olarak politik toplumu değil de sivil toplum alanını görmesi sorunludur. Onun böyle bir sonuca varmasında, dönem Avrupa'sındaki teorik tartışmaların daha çok ekonomik meseleler üzerine olması, sınıf indirgemeciliği ve ekonomizmin hakim bir dil ve mantalite olmasına karşı biraz tepkici bir yerden ideoloji ve kültür söylemine ağırlık vermesinden kaynaklanıyor. Fakat bu defa tersten bir indirgemeciliğe kapı aralamıştır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'nin Doğu için (siz bunu bağımlı- azgelişmiş ülkeler olarak okuyun) yaptığı tasvirler çok fazla itiraz görmeyebilir. Doğu ve Batı ülkelerinde "politik toplum" ile "sivil toplum" ilişkisinde farklı dengeler olduğu doğrudur. Fakat genede aralarına kalın bir çizgi çizmek risklidir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci'nin "Doğu" olarak tanımladığı ülkelerdeki kapitalizm emperyalizme bağımlı biçimde geliştiğinden, çarpık bir manzara ortaya çıkmakta, yapısal bir istikrarsızlık ortamında milli kriz, şu ya da bu oranda süreklilik arzetmektedir. Bu, "pelteleşmiş sivil toplum" tanımlamasından daha fazla açıklayıcı olan, daha açık bir kavramsal çerçevedir. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Yine de, herşeye karşın, Gramsci'nin Doğu ve Batı'ya farklı siyasal-sosyal iklimlerinden ötürü ayrı ayrı mücadele stratejileri önermesi esasta çok yanlış değildir. Batıdaki görece istikrar ortamında ve sivil toplum alanının etkisinin yaygınlığı koşullarında Gramsci'nin deyimiyle "mevzi savaşı" klasik Leninist teorideki evrimci aşamaya denk düşebilir. Doğu'da ise "sivil toplumun pelteleşmiş olması'ndan çok, kapitalizmin gelişme tarzından ötürü (ki bu alanı daraltan esas unsur sürekli kriz halidir) diktatoryal/faşist tarz egemendir ve orada sürekli halde mevcut bulunan krizin derinleştirilmesiyle devrimci alternatifin kendi askeri-politik-kültürel etki alanını, gücünü büyütmesi aynı sürece denk düşer. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Sivil Toplum </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Bilindiği gibi, sivil toplum kavramı Hegel kaynaklıdır. Hem Marks ve Engels hem de Gramsci sivil toplum kavramını Hegel'den devralmıştır. Ancak bu kavramın içini doldurmada Marks Hegel'i aşarken, Gramsci büyük ölçüde Hegel'e dayanır. Hegel'in devletin etnik içeriğinde anlatmak istediği siyasi dernekler, sendikalar, vakıflar, kiliseler vb. alanları Gramsci sivil toplum alanları olarak tanımlamaktadır. Marks ve Engels'de sivil toplumun tanımında ekonomik ilişkiler alanı baskınken, Gramsci'de ise ekonomik ilişkiler alanını çağrıştıran imgeler sınırlıdır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Burjuvazi tarih sahnesine çıkarken şu temel argümanları ileri sürmüştü: "ekonomik özgürlük, rekabet serbestliği, feodal devletin ekonomik hayata karışmaması veya destek düzeyinde yardımcı olması..." İşte sivil toplumun anatomisi. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">"Araştırmalarım, hukuki ilişkilerin, devlet biçimlerinde olduğu gibi ne kendi kendilerine, ne de iddia edildiği gibi insan zihniyetinin genel evrimiyle anlaşılamayacağı, tam tersine, bu ilişkilerin Hegel'in 18. yy İngiliz ve Fransız düşünürlerin örneğine uyarak "uygar toplum"7 adı altında topladığı maddi varlık koşullarında kökenlerini buldukları ve uygar toplumun anatomisinin, ekonomi politiğin içinde aranması gerektiği sonucuna vardı."8 </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Klasik Alman felsefesinde ise Engels şöyle diyor: "devlet, siyasal düzene bağımlı öğedir, oysa sivil toplum, ekonomik ilişkiler alanı, kararlaştırıcı öğedir."9 </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Sonuç Yerine </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Gramsci, 2. Enternasyonal'in ekonomistlerine ve bunun 3. Enternasyonal kökenli partiler içindeki versiyonuna karşı saygıya değer bir mücadele vermiştir. Fakat bunu yaparken zaman zaman çubuğu tersine bükmüş ve 2. Enternasyonal'in ekonomik indirgemeci geleneğinin soldaki bir başka versiyonu bu defa bu boşlukta filizlenmiştir. Örneğin E.Laclau ve Mouffe'un post-Marksizmi bu boşlukta gün yüzüne çıkmıştır. </span><br style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Anlaşıldığı gibi, Gramsci'nin düşünce disiplini bir toplamdır ve mutlaka ayıklanması gerekmektedir. Bunu şu ana kadar daha çok Avro komünistler ve post-marksistler yaptılar. Tabii ki bunu içinde bulundukları platformun sınıfsal çıkarlarına göre yaptılar. Önce Leninist fikirleri ayıkladılar, sonra cepheden saldırmaya başladılar. Bugün Gramsci'nin başına gelen de budur. Ama herşeye rağmen Gramsci bizimdir. Gramsci "sağcı düşünceler taşısa da" Marksist bir aydındır. </span></span>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-58528407563143906602011-12-22T03:21:00.000-08:002011-12-22T03:25:05.959-08:00Ece Hanım’ın “Herkes”i (Bir Gün Herkes Banu Güven Olmayacak)<p style="font-size: 13px; line-height: 1.5em; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 1em; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; color: rgb(89, 89, 89); font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(232, 235, 236); "></p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">“Sınıfsız Domates” denen o garabet yazısını eleştirdiğimden beri Ece Temelkuran hakkında yorum yapmamak için ciddi bir özen gösteriyorum. Zira Temelkuran’la ortak arkadaşlarımız, dostlarımız var ve onlar arkadaşlarını korumak istediklerinde ne yazık ki işler kişiselleşiyor, kalpler kırılıyor. Ama şunu da söyleyeyim, o “Sınıfsız Domates” yazısına yapılan onca savunma içinde, başta Temelkuran’ınki olmak üzere, yazının içeriğindeki avuç dolusu faül hakkında tek bir doyurucu savunma gelmedi. Onun yerine bol bol “Ece iyi kızdır” savunması dinledim. Ben de “kötüdür” demedim zaten, tanımam da kendisini.<br /><span id="more-1972" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: transparent; "></span><br />Bana bu yazıyı yazdıran şey, Ece Temelkuran’ın Habertürk’te çıkan “Bir gün herkes Banu Güven olacak” yazısı. Temelkuran, iyi niyetli olduğundan yüzde yüz emin olduğum bir şekilde, medyaya yapılan baskılardan bahsediyor ve Banu Güven’in kendisine açtığı blogda sergilediği habercilik örneklerini övüyor. Şunu net bir şekilde söyleyeyim; hem medyaya yapılan baskılar konusunda, hem de Banu Güven’in blogu konusunda kendisiyle tamamen hemfikirim. Hiçbir itirazım yok o konuda. Eline sağlık.</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Lakin şu paragrafından itibaren ayrılıyoruz; “Sanırım eninde sonunda hepimizin yapacağı bu olacak. Geriye sadece hakikaten habercilik yapmak isteyen, hakikaten sözünü söylemezse yaşayamayacağını hisseden insanlar kalacak ve kendi medyalarını kuracaklar.“</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Ben “Sınıfsız Domates” yazısını eleştirirken Ece Temelkuran’ın dünyayı yalnızca kendi ait olduğu sosyal sınıf ve kendi sosyal çevresi üzerinden anlamlandırmaya çalışmasını eleştirmiş ve şunu demiştim: “Siz bu sınıf öfkesi işini Oxford’lu siyaset bilimci arkadaşınıza değil, gazetenizin binasının hemen arkasındaki Dolapdere’de evlerini zenginlere kaptırmakta olan insanlara bir sorun.” Şimdi yine benzer şeyler söylemek durumundayım.</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Sıkıntı şu; Ece Temelkuran yine ve kim bilir kaçıncı kez, konunun merkezine kendisini ve kendi gibileri koyuyor. Bu örnekte “herkes” dediği Banu Güven ve kendisi gibiler. Eğer Pi sayısını 3 alır gibi “herkes”i Banu Güven ya da Ece Temelkuran alırsak dediği doğru. Ancak Pi, hâlâ 3.141592653589793238462643383279502… diye sonsuzluğa uzuyor; Banu ve Ece Hanımlar da hâlâ Türkiye medyasının en şanslı azınlığına mensup.</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Medya, Türkiye’de sendikasızlaştırmanın ve iş güvencesizliğinin en ağır yaşandığı sektörlerden. Aynı şekilde medya gruplarının iş dünyası ve egemen siyasetle olan etle tırnak ilişkisi nedeniyle editöryel bağımsızlıktan da bahsetmek mümkün değil. Bütün bunların sonucu olarak gazeteci dediğimiz insan bu ülkede, hele ki ana akım medyada çalışıyorsa, işine yabancılaşmış, istediğini yazamayan, özel alanda bile kendini ifade etmesi hoş görülmeyen, çok çalışan, az kazanan, mutsuz ve güvencesiz bir insan.</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Evet, bu ülkede ana akımda çalışan bir sürü gazeteci toplumsal olaylara duyarlı, bu işin böyle olmaması gerektiğini biliyor ve başka bir medya düşlüyor. Zaten mutsuz olmalarının nedeni de bu. Ama pek azı Banu Güven gibi kapıyı çekip çıkabilir, çünkü ödemeleri gereken bir ev kirası, bakmaları gereken bir aile var. Çocuğumuz bizden bir şey istediğinde, kaçımız Spartaküs kalabiliriz ki?</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Yani herkes Banu Güven olamaz maalesef, olamıyor, olamayacak. Ancak Ece Temelkuran’ın dünyasındaki “herkes” Banu Güven olabilir. Onlar kapıyı vurup çıkabilir, kendi bloglarını açıp istediklerini yapabilir. Kınamak için söylemiyorum, sonuçta herkes bunu yapmak ister. Ayrıca başka bir ana akım haber merkezine atlamak yerine, bunu yapması da saygıya değer. Mesele o değil.</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Mesele şu. Ece Hanım “herkes” deyince, kimse “herkes” olmuyor. Her şeye kendi sınıfının, kendiyle aynı hayatı yaşayan insanların perspektifinden bakmayı bıraksa, biraz altındaki insanların o hani kendi deyimiyle “bir aylık maaşları kadar parayı ayakkabıya yatırdığı” insanların yaşamına baksa, bazı şeyleri görecek. Neyi görecek mesela? Ana akım medyada çalışıp tuttukları blogda yazdıklarını şeflerinden gizlemek zorunda olan, Twitter’a girişi yasaklanmış gazetecileri görecek. Bizzat kendi çalıştığı gazetede eline “hakkında yazılması yasak konular” tutuşturulmuş, kendini patronun tetikçisi gibi hisseden ve kendini ifade etme şansı sıfırlanmış insanları görecek. Evet, onlar da kapıyı vurup çıkmak ve kafasından geçenleri haykırmak istiyor. Ama onlar bunu yaparsa bırak ayakkabı alışverişi çılgınlığına kapılmayı filan, aç kalırlar. Yapabilecekleri en fazla dörtte bir maaşa BirGün, Evrensel, Özgür Gündem ya da başka bir özgür yayın organına geçmek, orada da Zeynep Kuray dostumuz gibi bir gün kolundan çekilip göz altına alınmak olur. Çoğunluk bunu da yapamaz, kendi depresyonunda yaşar, gider. Ta ki bir gün bir tenkisat dalgasında kapının önüne konana kadar.</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Özetle; ana akımın köşelerini tutmuş bir avuç şanslı insanla, o sürünmeye mahkum edilmiş medya çalışanlarını karıştırmayın. “Herkes” biziz, siz olsa olsa “bazıları”sınız. Sizi şanslı olduğunuz için suçlamıyoruz ama “herkes” adına konuşmaya hakkınız yok. Çünkü sizin “herkes” dediğinizle, bizim “herkes” dediğimiz farklı. Siz “sınıf teorisi”ni domatesler üzerinden sorgulayan Ece Hanım buna ne dersiniz bilmiyorum da, ben “sınıf farkı” diyorum.</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Belki sizin iddia ettiğiniz gibi domateslerin sınıfı yoktur bu ülkede de, gazeteciler arasında epeyce bir sınıf farkı var, bilesiniz.</p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; "><br /></p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 20px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 12px; vertical-align: baseline; background-image: initial; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: rgb(255, 255, 255); color: rgb(102, 102, 102); font-family: Verdana, sans-serif; line-height: 25px; text-align: -webkit-auto; ">Dağhan IRAK</p><p style="font-size: 13px; line-height: 1.5em; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 1em; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; color: rgb(89, 89, 89); font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(232, 235, 236); "><strong style="font-weight: 700; line-height: inherit; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "></strong></p>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-25196553265756573132011-09-12T11:40:00.000-07:002011-09-12T12:12:30.521-07:00Sağım, Solum, Önüm, Arkam İşkenceci<img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoAmIuziFzkFbcM-4j1prmenDachtxJyLLYqxhbLSxpDnQ7HryHkNV2WAKS-VlzL6DDggzXX9K42lmhTLN5ZNtgb2BivqrP6yYDFOXixkTr0ExM8F3hwjfSocGNh5g6VjmDXxq5tboyd0/s320/dersim.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 175px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5651545207787786194" /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><br /></span><div><span class="Apple-style-span" style="line-height: 19px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><span class="Apple-style-span" >"Bizi kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu." diye anlatır Cemal Süreya Dersim katliamı sonrası sürgününü. Yanındaki erler nasıl anlatıyordu acaba yakınlarına, ya da daha doğrusu hiç anlattılar mı?</span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="background-color: rgb(255, 255, 255); "><span class="Apple-style-span" ><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" ><span class="Apple-style-span" style="background-color: rgb(255, 255, 255); ">DERSİM olaylarının yaşandığı dönem 2. Tabur, 9. Bölük’te görev yapan 101 yaşındaki Diyarbakırlı erlerden Eskeri Akyol, 74 yıl sonra “Kara Vagon” belgeselinde Dersim’de yaşanan korkunç olayları anlattı. Diyarbakır’ın Dicle ilçesi Altay köyünde iki kız ve iki erkek babası olan Eskerî Akyol ömrü boyunca Dersimde yaşanan vahşetin acı izlerini yüreğinde taşıdı.</span><br /></span><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="background-color: rgb(255, 255, 255); "><span class="Apple-style-span" >“… Kaçanların bir kısmı derelere, mağaralara sığınmışlardı. Daha dirençli olanlar, (Munzur) nehirden karşıya geçiyorlardı. Askerler öyle yetişir yetişmez ateşe veriyorlardı mağaraları. Sonra gittiğimizde/baktığımızda, öyle çoğu yaşlı benim gibi. Getirip üst üste yığıyordu askerler ve üzerlerine gazyağı döküp ateşliyorlardı. Öyle canlı canlı… Kadın, çoluk – çocukları da yakıyorlardı…”</span></span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" >Dersim katliamına katılan onbinlerce erden konuşan iki kişiden birisinin anlatımı böyle. Zilan Deresi ve Koçgiri katliamına katılanlardan kimse konuşmadı. Katliamı yaşayanlardan çok sayıda konuşan oldu. Rütbeliler, emri verenlerde konuşan oranı daha fazla. Görevi emre itaat olan, itaat etmeyince cezalandırılan belki de öldürülen erlerin çok büyük kısmı konuşmamayı tercih etti ömürleri boyunca:</span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><span class="Apple-style-span" style="line-height: 18px; "><span class="Apple-style-span" >Karslı A. Demirtaş;<br /></span></span><div><span class="Apple-style-span" ><span class="Apple-style-span" style="line-height: 18px; ">"Bir gün, 4-5 yaşlarında bir çocuğu komutan bana göstererek 'öldür' dedi. Ben yapamam deyince, yüzbaşı rütbesindeki komutanım çocuğu ayağından tuttu. Güçlü ve kuvvetli elleriyle yanı başındaki kayalara başı gelecek şekilde kaldırıp, kaldırıp vurmaya başladı. O an hafızamı kaybetmişim. Kendime hastahanede geldim. Havadeğişimi verdiler. Bir daha da Dersim'e yollamadılar. Çünkü herşey bitmişti."</span> </span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span><div><span class="Apple-style-span" >Artık Dersim, Zilan veya Koçgiri katliamlarını yapanlardan kimse hayatta kalmadı. Fakat başka katliamlara karışanlar halen hayatta. 80 öncesi Kırıkhan, Maraş, Çorum, Malatya, Sivas vb. katliamına katılan ve hiç ceza almayan onbinlerce, bu katliamlar olurken bu şehirlerde yaşayıp seslerini çıkarmayıp susan yüzbinlerce insan hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyor. Çorum'a her gittiğimde gördüğüm yaşı büyük herkese acaba bu da katliama karıştı mı, yoksa 2 ay boyunca onlarca kişi katledilip kadınlara tecavüz edilirken sesini çıkarmadan bekledi mi diye düşünüyorum. Üçüncü bir alternatif yok, devrimciler dışında Alevilerin yanında durup faşistleri engellemeye çalışan kimse yoktu.</span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" >Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin 31. yıldönümü, yukarıda bahsettiğim katliama göz yumanların en büyük darbe karşıtları, dünyanın en şahane demokratları olduğunu öğreneli 1 sene oldu. Katliam olan şehirlerden büyük oranda evet oyu çıkmasının onların demokrat olduğunu gösterdiğini de öğrendik yakın zaman önce. </span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" >12 Eylül sonrası başta Diyarbakır, Mamak, Metris cezaevleri olmak üzere bütün cezaevleri işkence merkezleri oldu, bu işkencelere kadrolu faşistler dışında onbinlerce er de katıldı. 20 yaşında mecburi görevini yerine getirirken işkenceye şahit oldular, daha da kötüsü bu işkencelere katıldılar. Neler hissettiklerini bilmiyoruz, çünkü hiçbirisi anlatmıyor tanıklıklarını. Bir kısmı mutluydu belki vatan hainlerine yaptıklarından dolayı. Sadece 12 Eylül dönemiyle sınırlı kalmadı elbette. Sonrasında 90'larda Ümraniye, Buca, Diyarbakır, Ulucanlar ve 19 Aralık katliamlarına da katıldı binlerce er. Kürt illerinde ise yakılan köyler, işkence edilerek öldürülen insanlara şahit oldular. Ve çok azı bu tanıklıklarını anlatıyor.</span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" >Aşağıdaki fotoğrafta İlhan Erdost'u öldüren erlerin resimleri var. 31 sene aradan sonra ilk kez yayınlandılar. Böyle onbinlerce işkenceci/katil aramızda dolaşıyor. </span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" >Otobüste yanımızda oturan, sokakta ateş isteyen herkes işkenceci/katil olabilir. Bunlarla yüzleşmeden ne darbeyle ne de doksanlarla hesaplaşabiliriz.</span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" ><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvWdOQYtHwkmHLzqfgtWuoovVIVA9dwT_lSsozlkGeHN5miNuBw35oB0-m4YLGSCI3qZ1TlNhplvthFobcdWHBMBJxhE-f29KJA5ZwqL_sLPsgvzz8VtdAAWGBiX_-75YojYgpmGUk39c/s1600/ilhan+erdost.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="text-align: left;display: block; margin-top: 0px; margin-right: auto; margin-bottom: 10px; margin-left: auto; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px; " src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvWdOQYtHwkmHLzqfgtWuoovVIVA9dwT_lSsozlkGeHN5miNuBw35oB0-m4YLGSCI3qZ1TlNhplvthFobcdWHBMBJxhE-f29KJA5ZwqL_sLPsgvzz8VtdAAWGBiX_-75YojYgpmGUk39c/s320/ilhan+erdost.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5651545211784902450" /></a><br /></span><div style="text-align: center;"><br /></div></div></div></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-82186081717775354202011-09-10T01:51:00.000-07:002011-09-10T03:52:10.176-07:00Sınıf farkına, Kürt sorununa ve bilimum problemin çözümüne karşı vicdan<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUuD47dLvBAinBa1jH1pkEO6CMxtSA28X7wgmXyVW9cyMtdzPD8_peAk8ouIVkO6dAvo7Pz_FWqs2TqoquEtW_QYIokdFYzXEuxPUAZ7fqNUNagfR2R5bm0Ti9qcoCiETxOtzLo4h0kSI/s1600/fft16_mf596654.Jpeg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 254px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUuD47dLvBAinBa1jH1pkEO6CMxtSA28X7wgmXyVW9cyMtdzPD8_peAk8ouIVkO6dAvo7Pz_FWqs2TqoquEtW_QYIokdFYzXEuxPUAZ7fqNUNagfR2R5bm0Ti9qcoCiETxOtzLo4h0kSI/s320/fft16_mf596654.Jpeg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5650651914501543922" /></a><br /><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: verdana, geneva, lucida, 'lucida grande', arial, helvetica, sans-serif; font-size: 13px; background-color: rgb(234, 234, 234); "></span></div><span><span>“Bütün ıstırapları, tüm o gizli, acı gözyaşlarını, karnı tokların vicdanına yüklemek istiyorum.” Rosa LUXEMBURG</span></span><div><br /></div><div>Ne kadar çok büyülü sözcük var. Bu sıralar bunlardan en çok kullanılanı ise hiç şüphesiz vicdan kelimesi. Herkes vicdanlı. Doğu Türkistan için ağıtlar yakarken, öldürülen, işkence gören Kürt çocuklar için iyi oluyor büyüyünce terörist olacak nasılsa diyen milliyetçi de, Filistin'de eziyet gören öldürülen Filistinliler için yas tutarken Sudan'daki katliamları görmeyip, ülkede öldürülen eşcinseller için sevinen de, sokakta gördüğünde yüzüne bakmadığı, tiksindiği, sadece kendisine hizmet için kullandığı insanlar veya kapıcısının, hizmetçisinin 20 yaşındaki çocuğu askerde ölünce kanı yerde kalmasın diye savaş çığlığı atan ulusalcısı da ağzından bu kelimeyi düşürmüyor. Kendisini daha demokrat olarak tanımlayanlar ise, herşeyi salt bir vicdan dengesi üzerine oturtarak ezen/ezilen şiddetini hiç gözetmeden herşeye bir yapay bir vicdan çizgisinden bakıyor. 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen bir çocukla, mesleği nedeniyle savaşın bir tarafı olan birisini eşleştirebiliyor. Üstelik çoğunluğu bunda sivil Kürt çocukları yerine öte taraf lehinde konuşmayı tercih ediyor. </div><div><br /></div><div>Bu vicdan öyle birşey ki, misal Tuzla'da, maden ocaklarında, silikozis hastalığından ölenler için kuru bir vahvah deyip geçerken, zengin çocukları bir şekilde hastalıktan, trafik kazası vb. nedenlerle öldüğünde günlerce ağıt yakılabiliyor. Çünkü sınıfsal olarak üstte olanların hastalanması, ölmesi onların vicdanını daha çok yaralıyor. Egemen olan vicdani anlayış, ölen zengine yoksuldan daha fazla üzülmeyi, ölen Türk'e Kürt'ten daha fazla üzülmeyi gerektiriyor.</div><div><br /></div><div>Son günlerde dönen vicdan tartışmaları ise daha spesifik, sol içi sayılabilecek bir düzlemde gidiyor. Her boka burnunu sokmayı meslek edinmiş bazı muktedir sevici "gazeteciler" ise vurulmuş ava atlamayı bekleyen av köpekleri gibi aportta bekliyorlar. 90'larda TMŞ komiserliği yapanlar da, okulunun bir topluluğunda kız tavlamak için şekil yapan da, kantinlerde solcuların masasında bir çay içip kendisini şimdi sosyalist kanaat önderi sananlar da bu fırsatı bekleyip, ilk fırsatta birilerinin eteği altına saklanıp saldırabiliyorlar. Kelime oyunlarıyla "vijdan" diye seslenerek. Kendilerinin bulunduğu bok çukurunu vidanjör bile temizleyemeyecekken üstelik.</div><div><br /></div><div><div>Elbette bu durum, öte tarafta "salt" vicdan üzerinden politika yapanları temize çekmiyor elbette, bir şekilde zaman zaman benim de savunmak zorunda hissettiğim bir vicdan kumkuması yazar, içindeki sınıf kinini kustu (esasında onun sınıfındakiler kusmaz, istifra eder). Hizmetçisine aylık olarak bir ayakkabı parası verdiğini, sosyal güvenliksiz çalıştırdığını üzerine hiç dokundurmadığı "vicdanı" ile aklayarak anlattı. Ve elbette kendisini ve sınıf bilinci hiç olmamış hizmetçisini övmeyi de ihmal etmeden. Yazıda hizmetçisinin sınıf öfkesine ne olduğunu merak ettiğini söylerken, kendisinin O'na karşı yaptıklarının maskelenmiş sınıf kini olduğundan da habersiz. Ne diyelim sizin vicdanınız ve domatesleriniz size kalsın, elbette bu küstahlığınızın/şımarıklığınızın hesabının sorulacağı günler için mücadeleye devam edeceğiz.</div><div><br /></div><div>Ne vicdan, ne merhamet, ihtiyaç duyduğumuz tek duygumuz sınıf kinidir.</div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTZhuuxeUBK1sIzh87WZDK__OWi5mgqOgqveSKFjPLVbgiqkXtiLSFkid7fuvhKRF3Hag_jB8S6Q8kGq4zGmQbViSkSQLdEwWeTBxSNKPbt4PIXIA0ipr_h7IqGBh3o7BaBVM8Rye1g4M/s1600/2009_0731_kurt_sorunu.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 180px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTZhuuxeUBK1sIzh87WZDK__OWi5mgqOgqveSKFjPLVbgiqkXtiLSFkid7fuvhKRF3Hag_jB8S6Q8kGq4zGmQbViSkSQLdEwWeTBxSNKPbt4PIXIA0ipr_h7IqGBh3o7BaBVM8Rye1g4M/s320/2009_0731_kurt_sorunu.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5650651777402555314" /></a><br /></div></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-25954842647956653032011-06-16T11:02:00.000-07:002011-06-16T11:28:28.089-07:00Vardık, Varız, Varolacağız !!!<div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" ><u><br /></u></span></div><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfyEoX-A2IdoUVs0rfpTB4Nv_uqZkO-skJmc9bXDVBuvdRtGpF2UPRNVa94Du5-YXSSzlZtKcNhDq38MZAniRh_lYCzyMV7BKfLyBlYab4rselssnQINgIhUy0pucprvmgRxgStkbBlC4/s1600/15-+16+Haziran.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfyEoX-A2IdoUVs0rfpTB4Nv_uqZkO-skJmc9bXDVBuvdRtGpF2UPRNVa94Du5-YXSSzlZtKcNhDq38MZAniRh_lYCzyMV7BKfLyBlYab4rselssnQINgIhUy0pucprvmgRxgStkbBlC4/s320/15-+16+Haziran.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5618880098182176146" /></a><br /><div>Zirveler vardır tarihsel süreçlerde kendisine özel yer edinen, Türkiye 68'i için bu hiç şüphesiz 15-16 Haziran 1970 direnişidir, o zamana kadar olan Türkiye'deki hareketliliğin sadece öğrenci hareketi olduğu, ordu ile birlikte ileriye yönelik adımlar atılabileceği hayallerini paramparça etmiş. Herşeyden de önemlisi İşçi Sınıfının gücünü ve sınıfın kararlılığı durumunda neler yapabileceğini açıkça gözler önüne sermiştir. Bu güç ve kararlılık tarihsel düşmanı burjuvazi ve varlık nedeni ona koruma köpekliği yapmak olan faşistleri harekete geçirmiş ve 12 Mart muhtırasına giden süreci hızlandırmıştır. 12 Mart sonrası Balyoz harekatı ve daha sonra yeniden ve daha büyük kararlılık ve tecrübeyle güçlenen antifaşist hareket ise 12 Eylül darbesiyle geçici olarak yenildiye uğratılmıştır. 41 yıl önce sınıfı sonsuza kadar yenilgiye uğrattıklarını düşünenler ise her yenilgide devrimcilerin yeniden daha inançlı/iradeli ayağa kalkmasına engel olamadılar bu 41 yılda.</div><div><br /></div><div>Neler yaşanmadı ki bu süreçte, idamlar, kitle katliamları, sokaklarda sivil faşit terör dönemi, cezaevi katliamları, faili meçhuller, işkencede ölümler, yerinde/yargısız infazlar, hiçbiri durduramadı sokağın sesini. Şimdi ise yeni bir dönemden geçiyoruz, teknik takiplerle, komplolarla devrimcilerin ve Kürt halkının zindanlara doldurulduğu, yasal eylemlere katılmanın tutuklanma/hapis cezası ile bedellendirildiği durumlar. Hergün onlarca gözaltı/tutuklanma haberiyle uyanıyoruz güne. Gündüzlerimiz zindana çevriliyor. Ama biliyoruz ki gecenin en karanlık zamanı şafağın sökmesinden hemen öncesidir.</div><div><br /></div><div>Yazının başlığını Rosa Luxemburg'un sözlerinden aldım, sonunu ise yaşamı/kaderi ona benzeyen Ulrike Meinhof'un sözleriyle bitirelim, asla üzgün olmayacağız hep öfkeli olacağız.</div><div><br /></div><div>VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ !!!</div><div><br /></div><div><br /></div><div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmON8K8I3sIaOcFYPIWfPBn5i8vSFAbnKOjs0bQEs0fkRfCTMLVvdJUU3WTI4aL8LuPNkaJFnQm_ne678K26nfH5N9SBvJMVO6Rv5adURcPLCAsdqYUzYKY7RKyGgvePLlhdkyrs0UqdY/s320/hopa.jpg" /></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-76397281935261630962011-05-27T10:26:00.000-07:002011-05-27T10:58:28.723-07:00Bahardan alacağımız var<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpXP-aV2VqXfz6PkhZN1oznWvbgUXMkd4wClCrmruPE64TkiW5HKymVGQaHdN8-FpgVjbAKpxtDmC6KKDc4iZe3AKyVUqAyGNo0ReYI9iWLcowaHUHr8Ir2Z3odmxbQ3p-VXc4dFojOvQ/s1600/Huseyin-Cevahir-020608.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 240px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpXP-aV2VqXfz6PkhZN1oznWvbgUXMkd4wClCrmruPE64TkiW5HKymVGQaHdN8-FpgVjbAKpxtDmC6KKDc4iZe3AKyVUqAyGNo0ReYI9iWLcowaHUHr8Ir2Z3odmxbQ3p-VXc4dFojOvQ/s320/Huseyin-Cevahir-020608.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5611449197986139954" /></a><br /><div>Hep denir bahar ayları insanın kanının daha hızlı aktığı, daha heyecanlı daha tutkulu olduğu zamanlardır. İnsanlar daha yoğun duygular yaşadığı zamanlar. Ahmet Telli'nin şiirindeki gibi sevdadan uzak kalmamak için kavgadan uzak kalmayanların ayları. Neler olmadı ki bahar aylarında, 8 Mart 1857 grevci kadınların yakılması, İşçi Sınıfının ilk kez iktidarı eline aldığı Paris Komününün onur dolu 70 günü, 1 Mayıs 1886 8 saatlik işgünü direnişi, 68 Mayısı. Bu topraklarda da durum farklı değil, dünyanın belki de en görkemli günü Newroz'un 21 Mart'da.</div><div><br /></div><div>Direnişlerin bu kadar fazla olduğu zamanlarda katliamlar, en cesurların katledilmesi de kaçınılmaz. Zaten 8 Mart'ı da, 1 Mayıs'ı da günümüze taşıyan bu katliamlar, 1871 Mayıs'ın da "Vive la commune" diye kurşuna dizilen Fransız Proleterleri de, Kawa'nın Demirci Dehak'a isyan ettiği günü kutlarken katledilen Kürtler de halen bu dünyadan umudu kesmememizin nedenleri.</div><div><br /></div><div>Kızıldere'den, Dörtlere, darağcındaki fidanlardan 16-17 Nisan destanını yaratanlara, Kemal Pir'den Mehmet Akif Dalcı'ya, Kaypakkaya'dan 1 Mayıs 96'ın dört kızıl gülüne direniş ve kanla dolu bahar bu topraklarda. Halen başımız dikse bunca soytarılığa rağmen onların sayesinde. Bu kadar kan ve onurla dolu baharın sonu da yine aynı şekilde oldu.</div><div><br /></div><div>Hüseyin Cevahir, Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan 31 Mayıs 1971 günü direnerek hayatlarını kaybettiler. Bize dik durmanın onurunu bırakarak. Hüseyin Cevahir İstanbul'da yoldaşı Mahir Çayan ile savaşarak, diğerleri ise Nurhak dağında destan yazarak. Çok kişi anlamayacak, neden onların rahatça yaşamak varken hayatlarını ortaya koyduğunu, çünkü onları anlamayanlar bilmiyorlar ki "diz çökerek yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir" cümlesinin en çok bahara yakıştığını.</div><div><br /></div><div>Bizlere gösterdiğiniz yolda bütün seneyi bahara dönüştürmek bizim boynumuzun borcudur.</div><div><br /></div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; ">"onlardan haber geldi.<br />oradan<br />onlardan.<br />gömlekleri kirli değil<br />çatık değilmiş kaşları.<br />yalnız biraz<br />uzamış tıraşları.<br />"yandık!"<br />dememişler.<br />dayanmışlar biliyorum.<br />"dayandık!"<br />dememişler.<br />gözleri gülerek<br />bakıyorlarmış adama.<br />şakaklarında taze bir yara varmış ama,<br />çatık değilmiş kaşları.<br />yalnız biraz<br />uzamış tıraşları.."</span></div><div><br /></div><div><br /><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXKcDWoXndu5M7EucEb0pQGb4Eo9OTBbjz37d0kq4f9Gf8IMUGaSw9Fx8hc0HBcfJEzDTUP3IRNmo4-s_pmDfM7D3T_Us6SzAtHDSOTyMkNRGSND8nvwofOx73zZ3PV0oPk2pq4uszi2o/s1600/alpaslan_oezdogan_-_kadir_manga_-_sinan_cemgil_.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 176px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXKcDWoXndu5M7EucEb0pQGb4Eo9OTBbjz37d0kq4f9Gf8IMUGaSw9Fx8hc0HBcfJEzDTUP3IRNmo4-s_pmDfM7D3T_Us6SzAtHDSOTyMkNRGSND8nvwofOx73zZ3PV0oPk2pq4uszi2o/s320/alpaslan_oezdogan_-_kadir_manga_-_sinan_cemgil_.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5611449127995690306" /></a><br /></div></div>siemprehttp://www.blogger.com/profile/08749431947337577487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8626615477266388894.post-16693231381119819252011-05-26T04:05:00.000-07:002011-05-26T04:07:04.827-07:00Yeni Reis RTE...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjts2EbAQazK84e0sWMT5et7ldge-6H6hxv4AH-AHSE4UZTlecgptbskS4UgOyL2ymzXI0ePteIyGB5JDY60_bvqIr3n4raC6umEpuH4ftR3xIK2zcEst1OVH_9aSXH2_5X12XDxiKPDws/s1600/rte.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjts2EbAQazK84e0sWMT5et7ldge-6H6hxv4AH-AHSE4UZTlecgptbskS4UgOyL2ymzXI0ePteIyGB5JDY60_bvqIr3n4raC6umEpuH4ftR3xIK2zcEst1OVH_9aSXH2_5X12XDxiKPDws/s320/rte.jpg" width="320" /></a></div><br />
<br />
Malumunuz, seçimler yaklaşıyor. Parti liderleri alanlarda, boyunlarında gittikleri şehrin takımının atkısı vaatleri sıralıyorlar. Pek fazla bir şey vaad edemediklerinden olsa gerek, her miting onuncu dakikadan sonra siyasetteki hasmına laf sokma, "şeref, haya, adamlık" dersi verme, bir şeyleri ispat etme çağrısı yapma komikliğine dönüşüyor. Ait olduğu siyasi kültür ve ideolojik altyapıya rücu eden mi ararsın, aslında umrunda bile olmayan meselelere çözüm üretme derdine düşen mi ararsın, kaset rezilliğinden kendine ekmek çıkarmaya çalışan mı ararsın, hepsi mevcut memleketin meydanlarında.<br />
<br />
Bu süreçte başbakan Erdoğan ilgi çekici bir performans sergiliyor. Demokrasi kahramanı, özgürlük yanlısı, sivilleşme mimarı başbakanımız gemi iyice azıya alıp herkese sallıyor kürsülerden. Türkiye tarihinin en alçakla katliamlarından birinin yaşandığı Maraş'a gidiyor ve Kemal Kılıçdaroğlu'ndan bahsederken "Biliyorsunuz kendisi alevi kökenlidir" diyerek dinleyicilerine aleviliği yuhalatıyor mesela. O şehirde alevilerin nasıl katledildiğinin, ana karnındaki bebelerin parçalanarak öldürüldüğünün bir önemi yok muzaffer özgürlük kahramanımız için, sözlerini duyan alevi düşmanlarından üç beş oy fazla alsın da gerisi hikaye.<br />
<br />
Aradan biraz zaman geçiyor, eylemsizlik halindeki Pkk militanlarının sınırın öte yanında öldürülmesi hakkında "Ergenekoncu askerlerin marifeti" diye yumurtlayan liberal gönül dostlarını ters köşeye yatırıyor ve "Ordumuz nerde olsa bölücü terörle savaşacaktır. Kendilerinin görevi budur ve layikiyle yerine getirmektedir" diye muştuluyor mesela. Pkk'nin seçimlere kadar eylemsizlik kararı almasının, yükselen gerilimde insanların sokaklara dökülecek olmasının, yeni acıların/çatışmaların yaşanacak olmasının hiçbir önemi yok kendisi için. Bu sözlerini duyan Kürt düşmanlarından üç beş oy fazla alsın da gerisi hikaye.<br />
<br />
Aradan biraz daha zaman geçiyor, Hakkari'de 100 kişiye miting yapabilmenin öfkesi daha geçmeden, Kılıçdaroğlu'nun aynı şehirde kendisinden kat be kat fazla insan toplamış olduğu gerçeğiyle yüzleşince yine kendini tutamıyor Kürt sorununu çözecek olan büyük lider. "Chp zihniyeti zamanında Bdp'nin öncüllerini meclise taşımıştı. Bdp ve Chp aynı zihniyette partilerdir" diye patlatıveriyor bombayı. Chp'yi yıllardır Kürt sorunun çözümündeki en büyük engel, Akp'yi ise sorunu çözmek için canla başla mücadele eden özgürlük havarisi olarak tanımlayan liberal gönüldaşlar bir kez daha ters köşeye yatıyorlar. Kendi partisinin milletvekilleri ve bizzat Erdoğan'ın kendisi defaten Chp Ankara'dan öteye geçemez, bunlar Kürt sorununu çözmek istemiyorlar diye söylevler vermişken, birden Kürtlerin siyasi temsilcisi konumundaki Bdp ile aynı çizgide bir parti olarak tanımlanıveriyor Chp. Sözlerinin tutarlılığının, körüklediği Kürt düşmanlığının bir önemi yok elbette. Faşistlerden, Mhp'nin meclise girmesinin hayal olduğunu düşünen milliyetçilerden üç beş oy fazla alsın da gerisi hikaye.<br />
<br />
Sayacak örnek çok, herhangi bir seçim mitingini izlediğinizde başbakanın yeni politik argümanlarını görmemek mümkün değil zaten. Peki neden bunca milliyetçileşiyor Erdoğan, Mhp'nin her yeni kaseti patladığında neden üslubu daha da faşizan bir hal alıyor? Baraj altında bırakmaya çalıştığı Mhp'nin tabanı Erdoğan için iştah kabartıcı elbette. Yalandan özgürlük masallarıyla, sahte demokrasi gösterileriyle safına çekebildiği liberaller, solcular ateş olsa cürümü kadar yer yakabilecekken, Kürt düşmanlığıyla, alevi düşmanlığıyla elde etmeyi düşlediği kitleler milyonları bulabilecek düzeyde. İstikbal toplum mühendisliği için kullandığı ve artık ihtiyaç duymadığını bildiği bu liberallerde değil, her daim bir sağ partinin çatısı altında toplanabilen kitlelerde. Bu seçimden tek başına anayasa yapmaya yetecek kadar bir çoğunlukla çıkmayı hedefleyen Akp için mantıklı olan şey de bu kitleye ulaşmak. Bunun en kolay yolunun Kürt ve alevi düşmanlığı olduğu ise defalarca denenip doğruluğu kanıtlanmış bir gerçek. Tayyip Erdoğan seçimlere kadar bu tabana oynamayı, faşizan söylemlerini daha da sivriltmeyi sürdürecek gibi duruyor. Daha güçlü bir iktidar uğruna toplumda var olan düşmanlıkları körükleyen demokrasi ve özgürlük kahramanımız, seçimden sonra ortaya çıkması muhtemel tüm çatışmaların da alt yapısını hazırlamış oluyor böylece. Rüzgar eken fırtına biçer misali, bu ayarsız ve kontrolsüz nefretinin daha büyük acılara ve düşmanlıklara neden olacağını bilse bile, bu yolda yürümeye devam edeceğini her haliyle bize söylüyor Yeni Reis Rte...Antidotohttp://www.blogger.com/profile/05300722503768318784noreply@blogger.com0