10 Eylül 2011 Cumartesi

Sınıf farkına, Kürt sorununa ve bilimum problemin çözümüne karşı vicdan


“Bütün ıstırapları, tüm o gizli, acı gözyaşlarını, karnı tokların vicdanına yüklemek istiyorum.” Rosa LUXEMBURG

Ne kadar çok büyülü sözcük var. Bu sıralar bunlardan en çok kullanılanı ise hiç şüphesiz vicdan kelimesi. Herkes vicdanlı. Doğu Türkistan için ağıtlar yakarken, öldürülen, işkence gören Kürt çocuklar için iyi oluyor büyüyünce terörist olacak nasılsa diyen milliyetçi de, Filistin'de eziyet gören öldürülen Filistinliler için yas tutarken Sudan'daki katliamları görmeyip, ülkede öldürülen eşcinseller için sevinen de, sokakta gördüğünde yüzüne bakmadığı, tiksindiği, sadece kendisine hizmet için kullandığı insanlar veya kapıcısının, hizmetçisinin 20 yaşındaki çocuğu askerde ölünce kanı yerde kalmasın diye savaş çığlığı atan ulusalcısı da ağzından bu kelimeyi düşürmüyor. Kendisini daha demokrat olarak tanımlayanlar ise, herşeyi salt bir vicdan dengesi üzerine oturtarak ezen/ezilen şiddetini hiç gözetmeden herşeye bir yapay bir vicdan çizgisinden bakıyor. 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen bir çocukla, mesleği nedeniyle savaşın bir tarafı olan birisini eşleştirebiliyor. Üstelik çoğunluğu bunda sivil Kürt çocukları yerine öte taraf lehinde konuşmayı tercih ediyor.

Bu vicdan öyle birşey ki, misal Tuzla'da, maden ocaklarında, silikozis hastalığından ölenler için kuru bir vahvah deyip geçerken, zengin çocukları bir şekilde hastalıktan, trafik kazası vb. nedenlerle öldüğünde günlerce ağıt yakılabiliyor. Çünkü sınıfsal olarak üstte olanların hastalanması, ölmesi onların vicdanını daha çok yaralıyor. Egemen olan vicdani anlayış, ölen zengine yoksuldan daha fazla üzülmeyi, ölen Türk'e Kürt'ten daha fazla üzülmeyi gerektiriyor.

Son günlerde dönen vicdan tartışmaları ise daha spesifik, sol içi sayılabilecek bir düzlemde gidiyor. Her boka burnunu sokmayı meslek edinmiş bazı muktedir sevici "gazeteciler" ise vurulmuş ava atlamayı bekleyen av köpekleri gibi aportta bekliyorlar. 90'larda TMŞ komiserliği yapanlar da, okulunun bir topluluğunda kız tavlamak için şekil yapan da, kantinlerde solcuların masasında bir çay içip kendisini şimdi sosyalist kanaat önderi sananlar da bu fırsatı bekleyip, ilk fırsatta birilerinin eteği altına saklanıp saldırabiliyorlar. Kelime oyunlarıyla "vijdan" diye seslenerek. Kendilerinin bulunduğu bok çukurunu vidanjör bile temizleyemeyecekken üstelik.

Elbette bu durum, öte tarafta "salt" vicdan üzerinden politika yapanları temize çekmiyor elbette, bir şekilde zaman zaman benim de savunmak zorunda hissettiğim bir vicdan kumkuması yazar, içindeki sınıf kinini kustu (esasında onun sınıfındakiler kusmaz, istifra eder). Hizmetçisine aylık olarak bir ayakkabı parası verdiğini, sosyal güvenliksiz çalıştırdığını üzerine hiç dokundurmadığı "vicdanı" ile aklayarak anlattı. Ve elbette kendisini ve sınıf bilinci hiç olmamış hizmetçisini övmeyi de ihmal etmeden. Yazıda hizmetçisinin sınıf öfkesine ne olduğunu merak ettiğini söylerken, kendisinin O'na karşı yaptıklarının maskelenmiş sınıf kini olduğundan da habersiz. Ne diyelim sizin vicdanınız ve domatesleriniz size kalsın, elbette bu küstahlığınızın/şımarıklığınızın hesabının sorulacağı günler için mücadeleye devam edeceğiz.

Ne vicdan, ne merhamet, ihtiyaç duyduğumuz tek duygumuz sınıf kinidir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder