23 Şubat 2012 Perşembe

İRAN VE EMPERYALİZM ARASINDAKİ GERİLİM ARTIYOR


Tahran’ın İngiltere konsolosluğuna giren militanların elindeki Kraliçe Elizabeth’in baş aşağı edilen portesinin görüntüsü muhalefetin ve Amerikan-İngiliz emperyalizmi ile Ahmedinejad rejimi arasındaki artan gerilimli ilişkinin sembolü ve göstergesi oldu.

Kasımın son günlerinde İran’a yönelik İngiliz emperyalizmin ekonomik yaptırım uygulamasına tepki olarak bir grup İranlı konsolosluğu bastı ve İngiltere’nin diplomatik personelini ülkeden çıkmalarına zorladılar. Takip ettiği nükleer programı terk etmesine yönelik çağrıları İran hükümetinin reddetmesinin ardından ülkeye yönelik emperyalist baskı yoğunlaşıyor.

Emperyalist Basınç

İran hükümeti, İsrail’in baskılarına emperyalizmin hizmetinde olan diğer ülkelerin aksine boyun eğmeyi reddediyor. ABD, Arap ve Müslüman ülkeleri baskılamak için İsrail’in bölgede sahip olduğu nükleer silah tekelini sürdürmesinden yana ve destekliyor. İran’ın tutumu ise kendi nükleer programından vazgeçmemek yolunda. İnsansız hava aracının İran’a indirilmesi, İran’ın ABD’yi casuslukla suçlaması ve ABD’nin bunu inkar etmesi gerginliği artırdı. Ama gerçek insansız hava araçlarını hele de gizli olarak seyredenlerin casusluk için kullanıldığıdır.

İran bölgede emperyalist politikanın anahtarıdır. 1979 devriminden bu yana emperyalizm, İran rejiminin kontrolleri dışında bağımsız hareket etmesine karşı çıkıyor. Bush’un teröre karşı önleyici savaşı, Obama yönetimine bölgedeki hükümetlerle görüşme girişimlerini bırakarak ABD’yi Ortadoğu ve Afganistan bataklığının diplerine sürükledi.

ABD, pazarlık gücü olmayan ve siyonizmin tartışmasız askeri üstünlüğünü kabul edecek ortak istiyor. Fakat İran’ın nükleer programından vazgeçmeyiş olması ABD’nin bu bölgedeki planları için gerçek bir tehdittir. Şimdiye kadar emperyalizm, İran’ın nükleer silahların yayılmasını engelleyen anlaşmada dahil herhangi bir uluslararası standardın aksine hareket ettiğini ispatlayamadı. Ancak ABD, İsrail’i yatıştırmak ve İran üzerinde kontrol ve gözetimini sürdürmek için İran’a yönelik diplomatik baskı yürütüyor.

Bu stratejiye rağmen İsrail hoşnut değil ve İran’ın nükleer programının savaş amaçlı olduğunu ileri sürerek kuşatmanın daha da yoğunlaştırılmasını ve daha sert bir duruş alınmasını istiyor. Bu ayın başlarında ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, Amerikalı ve İsrailli yetkililer tarafından oluşturulan her iki ülkenin ortak çıkarlarının tartışıldığı Saban forumuna katıldı. Bu yılkı forumun teması "Yeni Ortadoğu’nun Stratejik Sorunları" idi. CIA için yıllarca çalışmış Robert Grenier, El- Cezirenin internet sitesinde yayınlanan makalesinde ABD savunma bakanın İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek için Obama yönetiminin kararlı olduğunu ve bunun bölgede ABD politikasının temel taşlarından biri olduğu yolundaki ifadelerini aktardı. Savunma bakanı diplomatik ve ekonomik yaptırımların İran’a karşı önemli ve etkili olduğunu vurgulayarak ilk seçenek olmasa da askeri güç kullanabileceğinin mümkün olduğu uyarısında bulundu.

Asıl nükleer tehdit nerede?

Bugün Orta Doğu'da kim kimi tehdit ediyor kilit soru? Amerika Birleşik Devletleri dünyayı yok edebilecek nükleer cephaneye sahip ve İsrail Ortadoğu’daki tek nükleer güç ve İran’ın imzalamış olduğu nükleer silahların yayılmasını engelleyen anlaşmayı imzalamayan ülkelerden biridir. İran’ında şimdiye kadar uluslararası düzenlemelere aykırı işlem yaptığı kanıtlanmış değil.

Hiç kimse her ne kadar Obama’nın ve askeri gücünün “barıştan” konuşmasıyla çelişen İsrail’in nükleer programı için ABD’den milyonlarca dolar aldığını göz ardı edemez. İran’ın herhangi bir nükleer silaha sahip olması ile oluşabilecek bir tehdit bile, Gazze’de sivilleri ve çocukları bombalamaktan çekinmeyen ve Filistinlileri dışlayan İsrail tehdidinin yanında minimal kalır. İsrail sahip olduğu 300 nükleer bomba ve Arap ve Filistinlilere karşı nefret temelinde inşa edilen devlet yapısıyla insanlık için gerçek tehdittir.

Dünya zaten Amerika Birleşik Devletlerin herhangi bir tehdit altında ya da gücünü kabul ettirmek için çekinmeden nükleer silah kullanabileceğini biliyor. Japonya’nın 2. dünya savaşında yenilmesine rağmen savaşın sonunda Hiroşima ve Nagazaki sırf nükleer güç egemenliğini kanıtlamak için bombalandı.

Orta Doğu ve Kuzey Afrika boyunca yaşanan devrimci durumun ortasında İran'a karşı yaptırımlar sadece İranlı kitleler arasında anti-emperyalist duyguları artırdı ve tepkilerini İngiliz Büyükelçiliği'ni işgal ederek gösterdiler. Oysa ki Ahmedinejad'ın çelişkili politikaları bölge genelindeki anti-emperyalist mücadeleler için bir engel ve İran’ın bölgedeki birçok ülkeye dokunan devrimci yükselişe katılımını engel oluyor.

Ahmedinejad giderek emperyalizmin hizmetkârı haline geliyor ve her türlü müzakerelere açık ve bölgedeki en emperyalist yanlısı hükümetleri desteklemeye isteklidir.

Irak işgaline ses çıkarmadı, üstelik El- Malikinin kukla hükümetine destek olmak için için El- Sadr liderliğindeki radikal şii hareketinden işgalcilerin kukla hükümetinin desteklenmesine yönelik tavsiyelerde bulundu. ABD askerlerinin çekilmesi gündeme geldiğinde, emperyalizmin Irakta yaptıklarına rağmen sponsoru Obama olan hükümete ülkenin arta kalan zenginliğinden kazanmak için destek oldu.

Kitle hareketini baskılayarak emperyalizm ile barış içinde bir arada yaşamak sonuçta emperyalizme karşı mücadeleyi zayıflatır. İran kendini savunma ve ABD yada İsrailden kendisine karşı olası askeri saldırıya karşı kendini savunmak için nükleer programını geliştirme hakkına sahip olmakla beraber, emperyalizme karşı mücadelede Ahmedinejad liderliğine güvenmemeleri için kitleleri uyarıyoruz.

İşçi sınıfının 20 yy en şaşırtıcı devriminde sahneye çıkıp, Rıza Pehlevi hükümetini devirdiği 1979 tarihi kapsamında İran anlaşılmalıdır. Kitlelere iktidarı almaları ve işçi hükümetini kurmaları için önderlik edecek devrimci partinin yokluğunda, gerici İslamcı din adamlarının liderliğinde burjuvazinin yükselişi ortada belirdi. Antiemperyalist ve halkçı etiketli bu burjuvazi dış ticareti ve petrolü millileştirdi ama aynı zamanda hükümette kalabilmek, burjuva iktidarını yeniden inşa edebilmek kapitalist işleyişi kararlı hale getirmek ve devrimci durumu tabuta çivilemek için kitlelere karşı şiddetli baskı politikaları uyguladı.

Şahı iktidarından uzaklaştıran büyük devrim, İran işçi sınıfının yüksek niteliğini ve ciddi baskı altında kalsa bile savaşma yeteneğini göstermiştir. Bu durum işçi sınıfının tarihsel hafızasında yer etmiş ve örgütlenmede önemli tecrübeler sağlamıştır. Birleşik İşçi komiteleri (shoras)1979 devrimi esnasında oluştu ve işçi örgütleri o kadar güçlü ve savaşçıydı ki devrimden bir yıl sonra bile varlıklarını sürdürdüler.

1990ların sonlarına kadar işçiler mücadelelerini sürdürdüler ve bağımsız örgütlerini inşa ettiler. Bunlar arasında tahran otobüs şöferleri sendikası ve otomobil fabrikası Khodro işçileri her zaman en direngen kesim olmuşlardır. İşçi sınıfı geleneği 1 Mayıs gösterilerine taşındı ve 2009 yılında tekstil sektöründe ödenmeyen ücretler, yüzde 80 kadınların oluşturduğu öğretmenlere dayatılan sefalet ücretlerine karşı birkaç ciddi grev gerçekleştirildi. Kadınlara karşı önyargılı tutuma ve baskılara rağmen rejime karşı kitlesel gösteriler düzelendi.

Ahmedinejad hükümeti şimdi büyük bir muhalefetle karşı karşıya ve emperyalizm ile girmiş olduğu çatışmayı halk arasında prestijini tekrar kazanmak ve iktidarda kalmak için kullanıyor. Ancak İran işçi sınıfı emperyalist saldırganlara karşı alınacak tutarlı olmayan önlemlere güvenmiyor. Hükümete karşı olan savaş yürütülmelidir ve aynı zamanda emperyalizm ve şirketlerinin derhal ülkeyi terk etmeleri talebi yükseltilmelidir. Sadece işçi sınıfı kendi örgütleriyle ülkenin bağımsızlığını savunabilir ve nükleer programa emperyalist ülkelerin, burjuvazinin ve Ayetullahların müdahalesi olmaksızın karar verebilir.


LIT-CI'nin Brezilya seksiyonu PSTU üyesi Cecilia Toledo tarafından yazılmıştır. http://litci.org/en/index.php?option=com_content&view=article&id=2000:tension-grows-between-iran-and-imperialism&catid=34:iran sayfasından çevrilmiştir.