31 Ağustos 2010 Salı

Aşağılık hırsızlar


 KPSS'de yaşananlardan hepiniz haberdarsınızdır sanıyorum. Bir grup pislik, insanların aylarca geceli gündüzlü çalıştığı, dershanelere eli mahkum milyarlar kaptırdığı, tüm umutlarını bağladığı kpss'nin sorularını çalıp mail yoluyla birilerine dağıttı. O birilerinin kim olduğu, işin içinde ceberrut kemalist devlet bürokrasisinin mi yoksa devlet kadrolarında kendilerine yer açılması için büyük bir tutkuyla elinden geleni yapan cemaatin mi olduğu henüz bilinmiyor.
Ama bu ikisi çok da farklı değil neticede. İkisi de bizim emeğimizi çalmada, kendi yandaşlarını devletin içine doldurmada, kadrolaşmada, hırsızlıkta kardeşler çünkü. Kavgaları mührün kimin elinde olacağı ve kimin taraftarlarının daha büyük mevkiilerde yer alacağı kavgası. Bunun için bizi, emekçileri harcamakta, yok saymada saniye tereddüt etmeyecekleri de ortada.
Bu rezalet karşısında hala yetkililer çıkıp "evet kopya var" diyemiyor. Bir önceki sene 0 çeken kadınların ertesi sene kocalarıyla aynı sayıda net yapıp full çekmeleri, aynı evde yaşayan insanların yanlış olan soruları bile doğru cevaplaması, mail adreslerine düşen soruların ham hallerinin ele geçirilmesi yeterince ciddi kanıtlar değil demek ki. Şimdi ne olacağını bekliyoruz. On binlerce insanın gecesini gündüzünü verdiği bir sınavda hakları çalındı ve ne olacağı belirsiz. Devlet hırsızlığı kimin yaptığını belirleyip kararı da ona göre verecek gibi, ne de olsa kadrolara girmiş 5000 küsür yandaş öyle kolayca silinip atılamaz...

24 Ağustos 2010 Salı

Bu gözleri unutmayın, geleceğiniz bu gözlerde




Haber çok kısa;
"ATAŞEHİR’deki Rotary Lisesi’nin inşaatında çalışan Muğla Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Edebiyatı 2. sınıf öğrencisi Ömer Çetin (20), üçüncü kattan düşerek hayatını kaybetti. Çetin’in okul masraflarını çıkarmak için günde 30 TL yevmiye ile çalıştığı, geceleri de inşaatta kaldığı belirtildi. "

Ömer Çetin; Ağrı'nın Tutak ilçesinden, 7 yaşından beri çalışıyor ve masraf olmasın diye gece de inşaatta kalıyor. Çalıştığı inşaat bittiği zaman o okulda okuyacak burjuva çocuklarının haftalığını bir ayda kazanmak için, daha kısa süre önce arkadaşı Şerzan Kurt'un linç edildiği Muğla'da, "Çağdaş Türk Edebiyatı" okuyabilmek için öldü.

Şimdi tartışılan anayasa değişse ne olacak Ömer ve onun gibi milyonlarcası için. Ömer için birşey değişmiyorsa benim için de birşey değişmiyor. Anayasanız batsın.

En üste koyduğum fotoğrafa iyi bakın, geleceğimiz o gözlerde.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kartlar Açık Oynanıyor

 Yüksek Askeri Şura toplantısı, memleketin alışkın olduğu üzre 2 günde sona erip yeni paşalar sevinç içinde kışlalarına koşturmayınca; sivil-asker suni gerginliğinin tavan yaptığını anlamış olduk. Tayyip ve taifesi, uzun süredir ilmek ilmek işledikleri planlarının meyvelerini toplamaya başladı ve TSK'nın üst kademesini manevra yapamayacak duruma getirerek atamaları tamamen kilitledi.
Tek derdi laik devleti ve bu sözde demokratik devletin kendilerine verdiği imtiyazları korumak olan darbeci-jakoben gelenekten gelen paşalarsa bu "şeriatçılar" karşısında el pençe divan durmanın ve sokaklarda yeni bir tank geçişi organize edememenin sıkıntısını yaşıyor. Bu süreçte, tarihsel bir gereklilik olarak gizliden gizliye sürdürülen pazarlıklar tüm memleketin gözü önünde yapıldı, "ben o paşayı istemem, bunu isterim" demeçleri havada uçuştu. Tüm bu olan bitenin ardından, sekizinci günde bu krizin çözüldüğü haberini aldık. İki tarafın da gönlünü hoş edecek, türbanlı eli sıkmayan paşaya Genel Kurmay başkanlığı yolunu da açan, ismi darbe iddianamesinde geçen paşaya terfi verdirmeyen bir çözüm herkesi rahatlattı. Ancak bu süreç bize bir kez daha kendi güçsüzlüğümüzü hatırlattı. Halkı yalandan bir laik-anti laik ekseninde toplayan ve sorunun bu olduğu yalanlarını üreten sistem; karşısında örgütlü bir sınıf olmayınca burjuvazinin kendi arasında açıktan kavga etmesinde de sakınca görmedi.
Kürt sorununda, işçi düşmanlığında, sömürüde ve kan dökmede ruh ikizi olan "laikler ve anti laikler", "darbeciler ve demokratlar", "cumhuriyetçiler ve şeriatçılar", kendi egemenlik alanlarını bir adım daha genişletebilmek için aralarında bu kavgaları yapıyorlar, hem de örgütlü bir sınıfın olmadığını bildikleri için açıktan birbirlerine vurmaktan kaçınmadan yapıyorlar. Bu kayıkçı kavgasını bitirecek tek güç işçi sınıfıdır. Toplumu gerçek çatışma olan emek-sermaye çatışması etrafında örgütlemek ve kanımızı emen tüm egemenlerin tekerlerine çomak sokmak da bizim görevimizdir.