17 Mayıs 2011 Salı

1 Mayıs 1996'ın Dördüncü Kızıl Gülü Akın Reçber



90'lar şimdiki muktedirlerin ve yancılarının gözümüzü korkutmak için hiç durmadan hatırlattıkları seneler. Kendileri korkudan, korkudan da ziyade hoşlarına gittiği için seslerini çıkarmadan, gülümseyerek izledikleri zamanlar. Arkadaşlarımızın,yoldaşlarımızın ev baskınlarında, sokak ortalarında, işkencelerde, şehrin izbe yerlerinde gözleri bağlı enselerine tek kurşun sıkılarak, kitle katliamlarında infaz edildikleri işkencenin olağan sayıldığı zamanlar ve fakat bütün bunlara rağmen devrimcilerin diz çökmeden akın akın sokaklara döküldüğü yıllar. Şimdi demokrasi havarisi kesilenlerin hiç seslerini çıkarmadıkları, sırasıyla asker postalı ve polis copuna karşı saygı duruşuna geçtiği zamanlar. Ve inatla üniversite öğrencilerinin, işçilerin, memurların, yoksulların, Kürtlerin meydanları doldurduğu, herşeye karşı umursamaz bir cesaretle faşizme meydan okuduğu yıllar.

1 Mayıs 1996 kitlesel eylemlilik olarak 90'ların zirvesi. Kadıköy'e çıkan yüzbinden fazla devrimci o gün, ülkenin katliam tarihine eklenen yeni bir sayfaya tanık olacaktı. İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu’nun “bugün kan akacak. Orospu çocuklarına göstereceğiz. Bir daha nefes alamayacaklar...” telsiz anonsları eşliğinde üç devrimci katledildi. Daha sabahın yedisinde polis hedef göstererek ateş açıyor 18 yaşındaki Hasan Albayrak ve yine 18 yaşındaki Dursun Odabaşı, eylemin bitmesine yakında Levent Yalçın ölümcül bölgelere aldıkları mermilerle hayatlarını kaybetti. Bu 3 devrimcinin katledilmesi yeterli gelmedi eylem sonrası yüzlerce eylemci gözaltına alındı ve işkenceye götürüldü.

Akın Reçber (arkadaşlarının arasındaki adıyla Hakan Yoldaş) Ankara'nın yoksul semtlerinden Şentepe'den 1 Mayıs için İstanbul'a gittiğinde daha 18 yaşındaydı. Yolda otobüsün önünü kesip pankarttaki "bu kavga en sonuncu kavgamızdır" yazısına bakıp "hanginiz kavga edecekse gelsin benimle kavga etsin lan" diye bağıran Terörle Mücadele komiserine içinden küfretti belki de. Sonra ise işte alandaydı, eylem bittikten sonra yoldaşları Ankara'ya dönerken, İstanbul'da oturan Ağabeyine gitmek için beklediği otobüs durağından gözaltına alındı. Ertesi gün bütün gazeteler (şimdinin ana akım ve yandaş gazeteleri) 3 devrimcinin cesedini görmeyip, banka camı ve lale hesabı yaparken, Akın Reçber yüzlerce kişiyle birlikte işkence altındaydı. 10 gün sonra serbest bırakıldı, Ankara'ya döndüğünde çok ağır işkence gördüm ama konuşmadım dediğinde çok kişi gülümsedi. Konuşacağından şüphe duyduklarından değil, o kadar kişiye çok ağır işkence yapılamayacağını düşündüklerinden. Ankara'ya döndükten sonra akciğerlerinde işkencede gördüğü hasardan dolayı hastaneye gittiğinde teşhiş konulamadı. 20 Mayıs 1996'da henüz 18 yaşındayken, cesaretiyle geride kalanlara örnek olarak, hesabı sorulacak olanlara bir halka daha ekleyerek hayatını kaybetti.

Yosun kokuları değil kan tutar baharın yeli
Ey benim sevdiceğim kan tutar baharın yeli
Uzanmış boylu boyunca karanfil kokulu bir kuş
Elinde ipek mendili omuz başından vurulmuş

Günlerin en mavisinde düşlerin en mavisinde
Sokağın sesi mi olur düşen çiçeğin yası mı

Karanlığın işi nedir mayıs doğmasın diyedir
Geceye ışık saçanın sevdası ölesiyedir
Uzanmış boylu boyunca karanfil kokulu bir kuş
Elinde ipek mendili omuz başından vurulmuş

Günlerin en mavisinde düşlerin en mavisinde
Sokağın sesi mi olur düşen çiçeğin yası mı
Halaya durmuşsa mayıs sokağın sesi de olur
Halaya durmuşsa mayıs düşen çiçeğin yası da

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder