25 Haziran 2012 Pazartesi

10 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (BÖLÜM 3)


III – Görünüm: artan sosyal ve politik kutuplaşma
37. Krizin ilk evresiyle başa çıkmak için emperyalist devletler finansal sistemlerine ve büyük şirketlerine milyarlarca dolar enjekte etti. Bu müdahale ile ekonomide 2009’un son ve 2010’un ilk dönemlerinde bazı iyileşmeler sağladılar. Devasa açıklar ve mali kriz finansal sisteme devlet müdahalesini gerektirdi ve bu müdahale için ihtiyaç duyulan finansal yük, harcanan paranın geri konması için, işçi sınıfının kazanımlarına yönelik saldırılara yenilerini eklediler. Bu müdahale ihtiyacı bir sosyal savaşa, burjuvazinin işçilere yönelik saldırılarına ve ülkeler arasında finansal sisteme yönelik tartışmaları açığa çıkarıyor. Fakat bu iyileşmeler yeterli olmayacak ve ülkeler krizden çıkmayı bu şekilde başaramayacaklar.
 38. Krizin ağırlığı burjuvaziye sadece ve sadece daha şiddetli saldırıları ve sömürüde yeni bir tarihsel seviyeye ulaşacak yöntemleri uygulatıyor. Bu nedenle krizin çözümü ya burjuvazinin işçi sınıfını yenilgiye uğratma kapasitesine ya da tersinden işçi sınıfının burjuvaziyi alt edip iktidarı almasına bağlıdır. Bu nedenden ötürü biz uzun yıllara yayılan bir kriz ve mücadelelerle dolu, hala hazırda ortaya çıkan iki temel olaya, bir tarafta aşırı sağın ve yabancı düşmanlığının seçimsel süreçlerde yaşadığı yükseliş ve diğer yanda Avrupa’da ve Arap dünyasında yaşanan yükselişlerde açığa çıkan sosyal ve politik kutuplaşmaların yükseldiği bir süreç öngörüyoruz.
39. Burjuvazi işçi sınıfını bölmek için Avrupa işçi sınıfını göçmen işçilere karşı yönlendirme politikası uyguluyor. Bu politikanın sonucunda, seçim sonuçlarında yabancı düşmanı ve ırkçı partilerin önemli sonuçlar elde ettiklerine tanık oluyoruz. Yabancı düşmanı aşırı sağ, Danimarka ve Finlandiya gibi kimi Avrupa ülkelerinde üçüncü güç ve ikinci güç olmaları Fransa’da söz konusudur. İsveç’te ise ilk kez iki aşırı sağ milletvekili parlamentoya seçilmiş durumda. ABD’de aşırı sağcı, çay partisi ilk kez parlamentoda iki koltuk kazandı. Arizona yasası ve Meksikalıların ve diğer Latin kökenlilerin aleyhine yasalar aşırı sağın ve yabancı düşmanlığının gelişmesinin bu ülkedeki yansımasını gösteriyor. Bu durumu, yabancı düşmanlığı ve İslami fobiye karşı Avrupa ülkelerinde alınan yaygın önlemlerde de görebiliriz. “Tehlikeli” göçmenler, Tunus ve diğer mağrip ülkelerinden gelen göçmenlerin kıtaya gelişini engellemek için Berlusconi’nin yasaları bir başka örnektir. Bu politikalar, bu kavramları işçi sınıfına pompalayan sendika bürokratlarınca desteklenmekte ve bu durum patronların çıkarlarını sürdürmek için işçi sınıfı içinde bölünmenin açığa çıkmasına ve derinleşmesine olanak veriyor.
40.Aşırı sağ partilerin büyümesi yaşam standartlarındaki düşüşün ve kemer sıkma palanlarının sorumlusu geleneksel sağ ve sosyal demokrat partilerin yaşadığı erozyonla doğrudan ilişkilidir. Krizin varlığı ve yarattığı etkisiyle, ırkçı söyleme sahip partiler kendilerine alan buldular ve sosyal hoşnutsuzluğun sebebini işsizliği, suçu, marjinal hareketlerin sorumluluğunu göçmenlerde buluyorlar. Şimdiye kadar bu aşırı sağ güçlerin gelişimi seçimlerde yaşandı. Organize faşist grupların ortaya çıkıp lümpen kitlelerle birlikte hareket ettiğini henüz görmesek de bu durumun yaşanmayacağı anlamına da gelmemelidir.  Bu gruplara karşı askeri eylem politikasına sahip olmamız gerekir. Göçmenlere yönelik bazı saldırılar var fakat yabancı düşmanlığı hareketinin merkezinde her şeyden öte gerek sağ, gerek sosyal demokrat hükümetlerin ve sendika bürokratlarının geliştirdiği söylemler var. Bu nedenle gündemimizde artık yabancı düşmanlığına ve sınıfı bölen politikalara karşı politik savaş yürütmek var. Yapmamız gereken burjuvaziye karşı işçi sınıfının birliğini savunmaktır. Yabancı düşmanlığının bu gelişimi ve krizin bedelini ödememek için mücadele eden eylemcilere ve işçi sınıfına karşı saldırı geliştiren hükümetlerin bonapartist müdahale uygulamadaki tavrı ekonomik krizde açığa çıkan devrim ve karşı devrim arasında gelişen kutuplaşmanın en uygun ifadesidir.
41.Ancak en önemli yön, iki kutuplu yükselişin varlığını; şimdiki dünya krizine taşıdığı farklı karakteri vurgulamalıyız: güçlü bir işçi sınıfı geleneğine sahip tüm Avrupa’da ve birlik içinde hükümetlerin uyguladığı tasarruf planlarına karşı gelişen direnişlerin varlığı ve emperyalizmin etkisi altındaki stratejik bölgelerdeki Arap dünyasındaki devrim. Gerek Avrupa’da gerekse Arap dünyasında sınıfın zaferi için kolay bir yol olduğu söylenemez. Çünkü engeller güçlü ve tüm direniş ve devrimci süreçler devrimci liderliğin derin kriziyle muzdarip. Ama temel unsur Arap dünyasının işçi sınıfı ve ezilen kitleleri burjuvazi ve emperyalizme karşı büyük bir mücadelede yer alıyor oluşlarıdır.
42. Kriz ile mücadelede, ABD’deki krizin evrimini takip etmek hepimiz açısından gereklidir. ABD işçi sınıfı krizin ilk evresinde General Motors(GM)un üretimi durdurması ve ücretlerdeki kesintiler gibi önemli yenilgiler aldı. Kendi para birimi, doların dünya genelinde temel değişim kuru olmasıyla Amerika, AB’ ye göre daha fazla manevra yapma olanağına sahip ve avantajlı konumdadır. Ama özelikle eğitim ve sağlık alanında yapılan bütçedeki son kesintiler Wisconsin’de yaşanılanlar gibi önemli radikal patlamaları açığa çıkardı. ABD bütçesindeki dev mali açık ve dünya ekonomisinde yaygınlaşan daralma bu kesintilerin daha da devam edeceğini ve tasarruf planlarının ABD’nin de gündeminde olacağını,  halkın yaşam koşulları üzerinde yaratacağı olumsuz etkiyle daha fazla sosyal patlamalara ve bunların yaygınlaşmasına yol açacaktır.
43.Dünya ekonomik krizinin ve dünya devrimci durumunun sonuçları, politik istikrarsızlıklar olarak açığa çıkıyor ve krize karşı gelişen önemli seferberlikler sıklıkla ulusal, diktatörsel ya da sömürgeci baskının olduğu farklı ülkelerde açığa çıkıyor. Bu duruma Hindistan’da yaşanan genel grevleri, Mozambik’te ayaklanma ve isyanı, Nepal devrimini ve Çin ve Bangladeş’te yakın zamanda yaşanan grevleri örnek olarak verebiliriz.
44. Güçlerimizin en çok yoğunlaştığı Latin Amerika devrimci olmayan bir durumda. Biz hala kıtada uzun sürecek bir istikrarsızlık dönemi göremiyoruz. Ama aklımızdan çıkarmadığımız bir şey var; emperyalizmin ve Brezilya’da dahil Latin Amerika ülkelerindeki istikrarsızlık dünya ekonomisinin kaderine sıkı sıkıya bağlıdır. Devrimci olmayan bir durumdan bahsetsek de önemli seferberlikler ve istikrarsızlıklar belli ülkelerde yaşanmıştır. Doğal gazın paylaşılması esnasında Bolivya’da yaşanan isyan, Honduras’ta devrimci durum, halkın desteğini arkasına alan öğretmenlerin ve öğrenci velilerinin içinde yer aldığı Şili’de parasız eğitim için gençliğin yaptığı gösteriler. Bunların dışında emperyalizm hala kıtadaki yarı sömürge ülkelerde yüksek karlar elde etse de; bu karlarını yükseltmek için sömürünün seviyesini artıracak ve bu yeni çatışmaları; Arjantin’de ve Brezilya’da yapılanlar gibi yeni grevleri açığa çıkaracaktır. Bu nedenle sömürüye karşı mücadelede, doğal kaynakların talanı ve kıtanın yeniden sömürgeleştirilmesinin hız kazanmasının karşısında gerekli adım olan işçi sınıfının ikinci bağımsızlık talebi yükselen temel talep haline gelmiştir.
45. Bu arka plan çerçevesinde biz karışıklıklar, sosyal patlamalarla, devrimlerle, savaşlarla yaşanacak uzun bir istikrarsızlık dönemine hazır olmalıyız. İç savaşlar ve Libya’ya emperyalist müdahale bu istikrarsızlıklara örnektir. Tüm bu unsurlar dünya devrimci durumunu radikalleşme yoluna sürüklüyor ama yaşanacak durumların tüm dünyada aynı olacağı anlamına gelmemelidir. Adımlar farklı olacak ve Avrupa genelinde ya da Arap dünyasında mücadeleler de farklı olacaktır. Ancak bu yapısal istikrarsızlığın ve devrim ve karşı devrim arasında artan polarizasyon birinin diğerine yenmesine kadar sürecek bir çerçevede yaşanacaktır.
46. Biz burjuvazinin kısmı zaferler kazandığını görüyoruz. Bunun anlamı sınıfın bazı yenilgiler aldığıdır(birçok ülkede emeklilik yaşının yükseltilmesi) fakat bizim için zaferlerdende söz edebiliriz. Bu sonlanmış bir süreç olarak değil aslında uzun ve ağır bir savaşta kısmı muharebeler olarak görülmelidir. Burjuvazinin önerdiği önlemler hatta bazı durumlarda dayattığı politikalar krizden çıkmak için kesinlikle yeterli değildir. Kar oranlarını tekrar elde etmek için sömürüyü hangi bedele mal olursa olsun artıracaklar, buda işçi sınıfının tarihsel yenilgisi olacaktır. Bu bakış açısından hareketle var olan saldırılar daha hiçbir şeydir ama yeni gelecek saldırıların başlangıcıdır. Sonucu burjuvaziyle işçi sınıfı arasında yaşanacak uzun sürecek karşılaşma belirleyecektir.
47- Dünya durumunda açığa çıkan evrimleri ve çelişkileri ısrarla vurgulamak gereklidir. Emperyalizm tarafında yukarıda belirttiğimiz gibi Irak ve Afganistan yenilgilerinin ve yenilgilerin dünya ekonomik krizi ile birleşmesi ile bir kriz var. Krizden dolayı emperyalizm ana enstrümanı olan demokratik gericilik siyaseti ile var olan dünya durumu ile başa çıkmakta zorlanıyor. Kıtadaki popülist ve halk cepheci hükümetlerle ittifak politikası bu sürecin ifadesidir.
48. İşçi sınıfı tarafında artık Stalinizm söz konusu değil, yeterince güçlü, etkili ve var olan süreci küresel ölçekte koalisyonlarla yönetecek ve yenilgiyle tanıştıracak enternasyonalist reformist liderliklerde söz konusu değildir. Fakat devrimci liderliğinde ağır krizi ve işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesindeki keskin berraklık ve buna olan artan ihtiyaç söz konusudur. Bu Arap devrimlerinde ve Avrupa’daki yükselişlerde ortaya çıkıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder