23 Haziran 2012 Cumartesi

LIT-CI 10 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (2. BÖLÜM)


II – Emperyalizmin krizi ABD Hegomanyasını sarsmıyor.

 29. 2 Dünya savaşından sonra kurulan dünya düzeninde stalinizmin yenilgisi ve doğudaki devrimler ile bir iflas yaşandı. Kurulan yeni düzenin temel özelliği ABD’nin tek güç olarak kalması oldu fakat iki açıdan ABD önceki döneme göre daha güçsüzdür: sosyalizm adıyla kitle hareketini frenleyen stalinizm artık bu rolünü oynayamayacak, benzer şekilde işçi devletlerinin askeri aygıtı daha önceden bölgede sağladığı kontrolü artık gerçekleştiremeyecektir.
30.Bugün biz; önceki işçi devletlerinde kapitalizmin restorasyonun ardından Amerikan emperyalizmin tek kutuplu dünyasının krizini yaşıyoruz. Bush’un stratejisinin yenilgisine yol açan politikanın sonucunda kapitalist ekonominin kalbinde ortaya çıkan derin krizin ve dünya devrimci durumunun devamının bir araya gelmesinin sonucundan dolayı biz bu krizi yaşıyoruz.
31. Bush’un bonapartist saldırılarının hüküm sürmesinden kısa bir süre sonra Amerikan politikası önceki on yıllardaki uygulamasına geri döndü: hegemonyasını sürdürmek ve diyalog sağlamak adına gerekli olan demokratik gericilik siyasetine dayanmak, G20 ülkelerinde şekil bulduğu gibi emperyalizmin politikasının ana ekseni, alt merkez ülkelerin yeni rollerini oynamasını garanti altına almak oluyor. Emperyalist politikanın merkezi olan bu demokratik gericilik siyasetini uygulamak bazı durumlarda Orta Doğu da olduğu gibi sadece bonapartist politikayı uygulamak anlamına da gelmez.
32. Irak sendromu ve devasa boyutlarıyla ortaya çıkan ekonomik ve politik krizden dolayı ABD emperyalizmi aşırı eylemleri (işgal, savaş vb.)uygulamak için şimdi oldukça zayıftır. Politikasındaki bu kırılganlık kendi iç kamuoyundaki hoşnutsuzluk ve Afganistan işgalindeki kötü ününden kaynaklı olarak kararlı bir askeri eylemi yönetmekteki başarısızlıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Ekonomik krizden dolayı ABD hükümetinin eğitim ve sağlıkta ciddi bütçe kesintilerine gitmesi kamuoyundaki hoşnutsuzluklara neden olmuştur. Ve bunla ilişkili olarak kriz nedeniyle yurt dışında yapılacak askeri maliyetleri ve politik bedelleri karşılamak ABD açısından artık daha zor. Bu nedenle yapılacak emperyalist müdahalelere genellikle ya müttefik ülkelerle ya da yarı sömürge ülkelerin ittifaklarıyla ortaklıklar aranıyor. Kullanılacak müdahale yöntemi ise yerine ve durumuna göre NATO ya da BM’dir
33.Emperyalizmin krizine rağmen, ABD’nin hegemonyası değişmeden kalmıştır. Bu hegemonyasının dayandığı nokta üstünlük olarak kullandığı pazar ilişkileridir. ABD açık ve net finansal ve askeri üstünlüğe sahiptir. Üretim açısından Çin’in biraz gerisinde olsa da unutmamamız gereken Çin’de üretim ve ihracat yapanların ABD, Japon ve Avrupalı çok uluslu şirketlerin olmasıdır. Çin’in büyümesi ve dünya ekonomisindeki rolü bağımsız olarak yaşanmıyor, daha fazla artı değer elde etmek için ana emperyalizmin kasten uyguladığı politika ile ABD’ye Çin ekonomisi daha fazla bağımlıdır. Emperyalist ülkelere karakteristik bağımlılık ile gelişme Çin gibi yeni beliren ülkelere de uygulanabilir, Çin örneği benzerinde olduğu gibi bu ülkelerin ABD’ye karşı ne bir alternatif ne de emperyalist güç olarak ortaya çıkma koşulu yoktur.
34- 2.Dünya savaşından beri emperyalist ülkeler ABD hegemonyasına boyun eğiyor. Avrupa özelinde birliğin hegemon gücü Almanya, ana pazarı Avrupa Birliği ve ikincil olarak ABD pazarı olan ihracatçı ülkedir. Bunun haricinde Avrupa, ABD ile rekabete liderlik edecek tek bir ülkeye sahip değil ve her ulusal burjuvazi kendi sermayesini ve pazarını savunur konumdadır. ABD tarafından AB’nin ekonomik teslim alımını; Yunanistan, İrlanda Portekiz gibi ülkelerin krizden kurtarılması için IMF ve AB Merkez Bankasının ortak müdahalesi açık seçik hale getiriyor. ABD’ye ihracat ile belirlenen ana pazara sahip olması ve savaşın ardından ülkenin yeniden inşasında rol oynayan yine ABD olmasıyla ilişkili olarak, şirketlerinin ve sermaye gruplarının ABD ile gerçekleştirdikleri karşılıklı bağımlılıklarından dolayı Japonya’nın bağımsız bir müdahale geliştirmesi söz konusu değil, üstüne var olan bağımsız müdahale seçenekleri ise daha başından engellenmektedir.
 35. Yukarıda bahsettiğimiz sonuçlardan dolayı emperyalizmler arasında bir çatışmanın, politik zıtlıkların olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Ekonomide sürekli bir iyileşme olmadıkça krizin nasıl yönetileceği konusunda emperyalist burjuvazinin farklı kesimleri arasında anlaşmazlıklar daha da somut –akut- hale gelecektir. Anlaşmazlıklar pazarlar, hammaddelerin elde edilmesi ve doğal kaynaklar üzerinde kendine zemin bulacak ve bu alanlarda kendini üretecektir. Bölgesel çatışmalar, ticari birliklerde ve hali hazırda olan birliklerin içinde yaşandığı gibi artış eğilimindedir. AB’nin içinde bulunduğu kriz gibi durumların yaygınlaşması ilerde daha fazla yaşanacaktır. 
36. Bu bakış açısından emperyalistler arasındaki kriz daha saldırgan bir hal alma eğilimindedir ve bu durum kendisini politik ve ticari mücadelelerde göstermektedir. Fakat bu emperyalist güçler arasında bir savaşa yol açmayacaktır çünkü Amerika’nın askeri gücünün üstünlüğü ile bu durum doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden bu çatışmalar ve çekişmeler ABD’nin küresel güç bağlamında etki alanlarında yaşanacaktır. Emperyalistler arası savaş hipotezini bir kenara bırakırsak biz savaşların farklı bir karakter taşıyacağını düşünüyoruz. Yaşanan savaşalar ya sömürge savaşları ya da iç savaşlar olacaktır. Libya’da olan çatışmaların başka ülkelerde olabileceğini düşünüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder