II – Emperyalizmin krizi ABD
Hegomanyasını sarsmıyor.
29. 2 Dünya savaşından sonra kurulan dünya
düzeninde stalinizmin yenilgisi ve doğudaki devrimler ile bir iflas yaşandı.
Kurulan yeni düzenin temel özelliği ABD’nin tek güç olarak kalması oldu fakat
iki açıdan ABD önceki döneme göre daha güçsüzdür: sosyalizm adıyla kitle
hareketini frenleyen stalinizm artık bu rolünü oynayamayacak, benzer şekilde
işçi devletlerinin askeri aygıtı daha önceden bölgede sağladığı kontrolü artık
gerçekleştiremeyecektir.
30.Bugün
biz; önceki işçi devletlerinde kapitalizmin restorasyonun ardından Amerikan
emperyalizmin tek kutuplu dünyasının krizini yaşıyoruz. Bush’un stratejisinin
yenilgisine yol açan politikanın sonucunda kapitalist ekonominin kalbinde
ortaya çıkan derin krizin ve dünya devrimci durumunun devamının bir araya
gelmesinin sonucundan dolayı biz bu krizi yaşıyoruz.
31.
Bush’un bonapartist saldırılarının hüküm sürmesinden kısa bir süre sonra
Amerikan politikası önceki on yıllardaki uygulamasına geri döndü: hegemonyasını
sürdürmek ve diyalog sağlamak adına gerekli olan demokratik gericilik
siyasetine dayanmak, G20 ülkelerinde şekil bulduğu gibi emperyalizmin
politikasının ana ekseni, alt merkez ülkelerin yeni rollerini oynamasını
garanti altına almak oluyor. Emperyalist politikanın merkezi olan bu demokratik
gericilik siyasetini uygulamak bazı durumlarda Orta Doğu da olduğu gibi sadece bonapartist
politikayı uygulamak anlamına da gelmez.
32.
Irak sendromu ve devasa boyutlarıyla ortaya çıkan ekonomik ve politik krizden
dolayı ABD emperyalizmi aşırı eylemleri (işgal, savaş vb.)uygulamak için şimdi
oldukça zayıftır. Politikasındaki bu kırılganlık kendi iç kamuoyundaki
hoşnutsuzluk ve Afganistan işgalindeki kötü ününden kaynaklı olarak kararlı bir
askeri eylemi yönetmekteki başarısızlıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Ekonomik
krizden dolayı ABD hükümetinin eğitim ve sağlıkta ciddi bütçe kesintilerine
gitmesi kamuoyundaki hoşnutsuzluklara neden olmuştur. Ve bunla ilişkili olarak
kriz nedeniyle yurt dışında yapılacak askeri maliyetleri ve politik bedelleri karşılamak
ABD açısından artık daha zor. Bu nedenle yapılacak emperyalist müdahalelere genellikle
ya müttefik ülkelerle ya da yarı sömürge ülkelerin ittifaklarıyla ortaklıklar
aranıyor. Kullanılacak müdahale yöntemi ise yerine ve durumuna göre NATO ya da
BM’dir
33.Emperyalizmin
krizine rağmen, ABD’nin hegemonyası değişmeden kalmıştır. Bu hegemonyasının
dayandığı nokta üstünlük olarak kullandığı pazar ilişkileridir. ABD açık ve net
finansal ve askeri üstünlüğe sahiptir. Üretim açısından Çin’in biraz gerisinde
olsa da unutmamamız gereken Çin’de üretim ve ihracat yapanların ABD, Japon ve
Avrupalı çok uluslu şirketlerin olmasıdır. Çin’in büyümesi ve dünya
ekonomisindeki rolü bağımsız olarak yaşanmıyor, daha fazla artı değer elde
etmek için ana emperyalizmin kasten uyguladığı politika ile ABD’ye Çin
ekonomisi daha fazla bağımlıdır. Emperyalist ülkelere karakteristik bağımlılık
ile gelişme Çin gibi yeni beliren ülkelere de uygulanabilir, Çin örneği benzerinde
olduğu gibi bu ülkelerin ABD’ye karşı ne bir alternatif ne de emperyalist güç
olarak ortaya çıkma koşulu yoktur.
34-
2.Dünya savaşından beri emperyalist ülkeler ABD hegemonyasına boyun eğiyor.
Avrupa özelinde birliğin hegemon gücü Almanya, ana pazarı Avrupa Birliği ve
ikincil olarak ABD pazarı olan ihracatçı ülkedir. Bunun haricinde Avrupa, ABD
ile rekabete liderlik edecek tek bir ülkeye sahip değil ve her ulusal burjuvazi
kendi sermayesini ve pazarını savunur konumdadır. ABD tarafından AB’nin
ekonomik teslim alımını; Yunanistan, İrlanda Portekiz gibi ülkelerin krizden
kurtarılması için IMF ve AB Merkez Bankasının ortak müdahalesi açık seçik hale getiriyor.
ABD’ye ihracat ile belirlenen ana pazara sahip olması ve savaşın ardından
ülkenin yeniden inşasında rol oynayan yine ABD olmasıyla ilişkili olarak,
şirketlerinin ve sermaye gruplarının ABD ile gerçekleştirdikleri karşılıklı
bağımlılıklarından dolayı Japonya’nın bağımsız bir müdahale geliştirmesi söz
konusu değil, üstüne var olan bağımsız müdahale seçenekleri ise daha başından
engellenmektedir.
35. Yukarıda bahsettiğimiz sonuçlardan dolayı emperyalizmler
arasında bir çatışmanın, politik zıtlıkların olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır.
Ekonomide sürekli bir iyileşme olmadıkça krizin nasıl yönetileceği konusunda
emperyalist burjuvazinin farklı kesimleri arasında anlaşmazlıklar daha da somut
–akut- hale gelecektir. Anlaşmazlıklar pazarlar, hammaddelerin elde edilmesi ve
doğal kaynaklar üzerinde kendine zemin bulacak ve bu alanlarda kendini
üretecektir. Bölgesel çatışmalar, ticari birliklerde ve hali hazırda olan
birliklerin içinde yaşandığı gibi artış eğilimindedir. AB’nin içinde bulunduğu
kriz gibi durumların yaygınlaşması ilerde daha fazla yaşanacaktır.
36.
Bu bakış açısından emperyalistler arasındaki kriz daha saldırgan bir hal alma
eğilimindedir ve bu durum kendisini politik ve ticari mücadelelerde göstermektedir.
Fakat bu emperyalist güçler arasında bir savaşa yol açmayacaktır çünkü
Amerika’nın askeri gücünün üstünlüğü ile bu durum doğrudan ilişkilidir. Bu
yüzden bu çatışmalar ve çekişmeler ABD’nin küresel güç bağlamında etki
alanlarında yaşanacaktır. Emperyalistler arası savaş hipotezini bir kenara
bırakırsak biz savaşların farklı bir karakter taşıyacağını düşünüyoruz. Yaşanan
savaşalar ya sömürge savaşları ya da iç savaşlar olacaktır. Libya’da olan
çatışmaların başka ülkelerde olabileceğini düşünüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder