V – Avrupa’da işçi sınıfının ve
gençliğin yükselişi
49.
Avrupa’daki durum tamamen iki yapısal unsurun koşuluna bağlıdır. Bir yanda
önemli politik krizleri açığa çıkartan ve hakim sınıflar üzerinde çatışmaya
neden olan derin ekonomik kriz diğer yanda ise kıta genelinde işçi sınıfının ve
gençliğin güçlü yükseliş dalgası var. Bu iki unsurun aynı anda meydana gelmesi
Lenin’in 1. Dünya savaşı başlarında kıtada devrimci durumun yaşandığı sonucuna
varmasına benzer şekilde Avrupa genelinde bir devrimci durumu açığa çıkarıyor.
Ülkelerin çoğunun devrimci durumu yaşadığı anlamı çıkarılmamalı, ama güçlükler
ve derin yapısal değişiklikler içinde bulunduğumuz günleri sınıf mücadelesi
açısından önemli hale getiriyor ve bir dönem olarak açılan devrimci durum
birçok ülkenin gündemindedir ve hazırlıklı olmamız gereken durum budur.
50.
Krizin ilk günlerinde, krizin açığa
çıkaracağı sonuçlar düşünüldüğünde burjuvazinin saldırıları ve işsizliğin
artışından kaynaklanan korku ile bir savunma reaksiyonu hakimdi. Bu yüzden
politik ve sendika liderlerinin rolünü belirleyen burjuvazinin saldırılarını
durdurmak oldu. Derin borç krizi ortaya çıkınca burjuvazinin işçi sınıfı
saldırıları ayyuka çıktı ve sınıfın geniş birliğini içiren direnişler başladı
ve bu direnişler bölgede sınıf mücadelesinin yeni momentine kapı açtı.
51.
Avrupa’daki yükselişin en önemli temel özelliği, 2000’li yıllarda Avrupa’da ve Amerika’da
sokakları dolduran küreselleşme karşıtı hareketlerin ve Latin Amerika’da açığa
çıkan ve kaybedilen devrimlerin aksine sınıfın, savaşa kendi yöntemleri ile bir
sınıf olarak katılmasıdır. Fakat bu sınıfın, her yükseliş zamanında öncü
olacağı demek değildir. Yunanistan’da işçi sınıfı hareketin merkezindeyken, İspanya’da
15 Mayıs hareketinde gençlerin başını çektiği halkın yoğun katılımı bu duruma
iyi birer örnektir. Ayrıca sendika bürokratlarının kurduğu barikatlarla rağmen proletaryanın
gösterilerde yer almasını vurgulamalıyız.
52.
Avrupa’da açığa çıkan kitle seferberliklerinde genç öncülerin, gençlerin yer aldığı
vurgulanmaya değer. Katılımları çok kitlesel çünkü Avrupa işçi sınıfının genç
kuşakları, eski kuşakların sahip olduğu sosyal haklar ve yaşam koşullarını elde
edemiyor. Gençler arasında ikiye katlanan oranıyla işsizlik yaygınlaşıyor. İspanyada
resmi rakamlara göre yüzde 20 olan işsizlik gençler arasında yüzde kırka ulaşarak
skandal bir orana yükseldi. Ekonomik kriz, gençlere kapitalizmin onlara ne vaat
ettiğini berrak bir biçimde gösteriyor ve daha önceki kuşaklardan daha kötü
yaşam koşulları sunuyor. Gençlik, kadınlar ve göçmenlerle birlikte Avrupa işçi
sınıfının en çok sömürülen kesimlerindendir. Gençler kendilerini daha güçlü
ifade ediyorlar çünkü gelecek umutlarından başka kaybedecekleri bir şey yok. Bu
geleceksizlik işçilerle ve işsizlerle birlikte gösterilerde daha aktif olarak
katılan gençliği mücadeleye taşıyor.
53.
Var olan
seferberlikler gerekli olan halkçı karaktere sahip. Yüzyılın başında(2000’li
yıllar) ortaya çıkan gençliğin G-7, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası
örgütlere karşı antikapitalist mücadelesinden oldukça farklı seferberlikler
yaşanıyor. Bu seferberlikler tamamen krizin somut sonuçlarına ve tasarruf
planlarını yürürlüğe koyan hükümetlere karşıdır. İşte bu ne nedenle ezilenlerin
farklı kesimlerin katılımını özelliklede gençliği içinde barındırıyor. Kısaca
krizden etkilenen tüm kesimler. Seferberlikler esnasında yaşanabilecek en büyük
zorluklardan biri, farklı kuşaklardan oluşan sınıfın birliğini sağlamak olacaktır.
Burjuvaziye karşı birlikte savaşmak, burjuvazinin saldırılarına karşı savunuya
geçmek sadece sokak gösterilerinde değil iş yerlerinde de bu birliği sağlayarak
savaşmak önemlidir. Diğer bir büyük zorluk ise gençliğin özel ihtiyaçlarına
yanıt geliştirecek politikalar ve projeler üzerinde fikir üretmektir.
54.
PIIGS olarak adlandırılan ülkelerde yaşanan önemli seferberliklerin yanında Yunanistan’ın
durumuna özel önem vererek, kıtada 60 ve 70’li yıllarda eş zamanlı yaşanan
seferberliklerden sonra en önemli kitle seferberlikleri yaşanıyor. Burjuvazinin
saldırıları Yunanistan’da diğer ülkelere göre daha şiddetli ve sonuçta direniş
ve seferberliklerin boyutları da daha şiddetli. 2010 yılında Yunanistan’da 10
genel grevden fazlası yapılırken, Almanya proletaryası nükleer santrallere
karşı önemli gösteriler yapmasına rağmen henüz bir seferberliğe girişmedi.
İngiltere ve Fransa’nın durumunu da belirtmeliyiz. Almanya’dan sonraki bu
emperyalist ülkelerde kitle hareketlerinde yükselişler yaşanıyor. En güncel örnek
olarak diğer gösterilerinin yanında gençliğin Londra ve diğer şehirlerin mahallerindeki
isyanıdır. Tüm bunlar ülkedeki sosyal ve politik durumun ne kadar patlamalı
olabileceğini gösteriyor.
55.
İşçi sınıfının sahneye çıkışı ve ekonomik krizin sürekliliği farklı ülkelerde
politik krizleri açığa çıkardı. Tekrarlayan politik krizler bugün Avrupa’nın
ana gündemidir ve seçimlerde tasarruf planları uygulayan hükümetlerin yenilgi
almaları (Yunanistan ve İngiltere) politik krizin ifadesi olarak
değerlendirilmelidir. Hatta kimi ülkelerde (İrlanda Portekiz) hükümetler erken düştü.
Fakat tüm politik krizlerde burjuva partileri ardı ardına hükümete geliyor ve
bu partiler halkın gözünde erozyona uğruyor ve nüfusun çoğunluğu bir çıkış yolu
göremiyor yada değişiklik umudu taşımıyor. Alternatifsizliğin yokluğunda
burjuva partilerinin bu erozyonu tarihsel olarak güçlü olan Avrupa’nın
demokratik burjuva rejimlerinin zayıflamasına ve bozulmasına yol açıyor.
56.
Politik krizler sadece her bir Avrupa ülkesini değil, birlik içinde bu
ülkelerle ilişkide bulunan ülkeleri de etki altına alıyor. Yunanistan, Portekiz,
İrlanda gibi Euro bölgesindeki ülkelerin iflas etme olasılığı, bu ülkelere AB
Bankası ve IMF ile müdahale etme ihtiyacı, Almanya ve Fransa arasında ve birliğe
liderlik etme mücadelesinde yüksek bir gerilime neden oldu. Bu gerilimler Euro’nun
ortak para birimi olarak kullanılmasının tehlikeye atıyor buda 50 yıllık Avrupa
emperyalizminin politikasının kriz içinde olması anlamını taşımaktadır.
57.
Birlik içinde yaşanan en keskin çatışmalardan biri ve Şengen anlaşmasıyla
başlayan kitlesel göçlere karşı alınacak tutumdur. Kuzey Afrika ülkelerinden, Lübnan’ın
çatışmalı ortamından göç edenlere yönelik İtalya ve Fransa hükümetlerin bu
göçlerin Avrupa içine yayılmasını engellemeye yönelik politikaları. Danimarka
birlik ülkelerinden gelecekleri sınırdan içeriye girmesini askıya aldı.
58.
Bu ülkelerin birkaçında direnişe rağmen hükümetler tasarruf planlarını
uygulamaya koydu fakat bu planlar burjuvazinin ani bir iyileşme sağlaması için
garanti olmayacaktır, yapısal krizleri basitçe planlarla çözülemeyecektir. Kriz
hala mevcut ve bu nedenle burjuvazi bir kez daha, daha şiddetli saldıracaktır.
Şimdi Portekiz, Yunanistan, İrlanda ve İspanyada yaşandığı gibi. Şiddetli
yapısal planların uygulanması yolundaki politika, farklı ülkelerdeki politik
krizlerin süreceğinin kanıtı ve bu durum Avrupa Birliğinin ve ülkelerin kendi
iç gerilimlerinden kaynaklı krizini daha da derinleştiriyor.
59.
Kitle seferberlikleriyle karşılaşan burjuvazinin dayandığı iki temel köşe taşı
var: kitle hareketindeki yükselişi engellemek ve dağıtmak için sınıfın
geleneksel liderlerini kullanmak ve sınıfı birbirinden farklılaştırmak, kendi
içinde dağıtmak. Sınıfı bölme politikası temel olarak yerli işçi sınıfının
göçmen işçilerden ayrılaştırılmasıdır. Bir diğer yöntem ise genç ve yaşlı işçi
sınıfı arasındaki ücretlerde ve sosyal haklardaki uçurumdur. Bu bölünme
işçilerin ortak bir liderliğine sahip olmayan farklı sektörlerdeki farklı
sendikalarla daha da derinleşiyor. Son olarak bölünme aynı saldırı planlarından
muzdarip olan farklı ülkelerin işçi sınıflarının aynı hedefler doğrultusunda
burjuvazinin planlarına bir bütün olarak karşı koyacak bir birleşik plandan
yoksun oluşudur. İlaveten ulusal baskıdan dolayı sıklıkla bir ülkedeki farklı
uluslar arasında İspanyada olduğu gibi ciddi bölünmelerdir. Burjuvazinin
politikaları sendika bürokrasiler sayesinde işçi hareketi içinde yer ediyor ve sınıf
içindeki bu çatlaklıklar genişliyor. Bu
durum işçi sınıfının burjuvazi karşısındaki savaşında güçlü bir engel
oluşturuyor. Şimdi sınıf birleşik değildir ve sermayenin yönelttiği vahşi saldırılar
dikkate alındığında eğer burjuvaziyi yenmek istiyorsa işçi sınıfına mümkün olan
en geniş birleşik cepheyi dayatıyor. İşte bu nedenle sınıfın bu bölünmüşlüğün
üzerinden gelmek ve birliği gerçekleştirmeyi başarmak öncelikli ilk sıradaki
görevdir.
60.
Sınıfın bölünmüş olmasının dışında sendika bürokrasisi burjuvazi için temel bir
rol oynuyor ve sisteme ve hükümete karşı yöneltilen öfkeyi engelliyor. Ülkede
yaşanan hoşnutsuzluğa ve politik krize rağmen CGIL(İtalya) sendika
konfederasyonu genel grev için yapılan çağrıya yanıt vermedi. Gerçek olan sendika bürokrasinin uzun süredir
tabanlarına hiç bir olumlu katkı sağlamadıklarıdır. Ve şimdilerde ayakta
kalmaları için hükümetlerden hibeler alıyorlar. Buda devletle yapısal ilişki
içinde bulunmalarına yol açıyor. Birçok ülkede sendika liderleri büyük
firmaların yöneticileri gibi bir fonksiyona bürünüyor ve emeklilik fonlarının yönetiminde
yer alıyorlar. Bu fonları finans pazarında yatırım aracı olarak kullanıyorlar.
Krizle yaşanan kutuplaşmayla bürokrasiler görüşme masalarında devletin finansal
sisteminin bekası ve ayrıcalıkların korunması için işçilerin haklarını
pazarlıyorlar. En güzel örnek İspanyada gerçekleşti. UGT ve CCOO, Zapetero ile
emeklilik yaşının yükseltilmesi ve on yılarca yıl verilen mücadeleler sonucunda
işçi sınıfının kazanımlarını ipotek altına alan anlaşmayı doğrudan imzalamaları
oldu.
61.
Bürokrasiler, krizde ve tasarruf planlarının sorumlusu olarak AB kurumlarını
suçlayarak, sanki bu planları uygulamaya sokan hükümetleri değilmiş gibi kendi
ulusal hükümetlerinin düzlüğe çıkarmak için çabalayacaklar. Günden güne
yenileri uygulama zemini bulan tasarruf planlarına karşı eylem çağrısı
olduğunda seferberliklere güç katmıyorlar, tüm istedikleri kitlelerin kabaran
öfkesini yatıştırmak için egzoz valfi olarak görev yapmak.
62.
Sosyal adım altında sendikaların patronlarla devlet aygıtı arasındaki ilişkisi
toplumsal yaşamda ciddi bir erozyona, taban ve liderleri arasında uçuruma neden
oluyor. Daha krizin etkileri işçi sınıfının kazanımlarını ciddi biçimde
vurmamışken, rutin görüşmeler ve kayıpların minimalize edilmesi uğraşıları,
işçi sınıfınca hoş görülmüştü. Devlet aygıtının kontrolü elinde bulundurması
işçi sınıfının bu ataletsizliği ile sağlandı. Avrupa’daki kriz ile yeni bir
gerçek ile başbaşayız. Yaşam standartlarına karşı şiddetli saldırı ile eski
liderlikler krizden mağdur olmaya başladı ve liderlerle taban arasındaki
ilişkilerde yeni bir moment başladı. Yeniden örgütlenme, alternatif
sendikaların inşa edilmesi, merkez sendika aygıtındaki bürokrasilere karşı
muhalefet. Tüm bunların ortaya çıkması her şeyin kolaylaştığı anlamını taşımaz.
Direnişin atomizasyonu ve güçlü politik ve sendikal bürokrasilerden dolayı hala
devasa engeller var. Her ne kadar kendi içlerinde erozyon yaşansa da bu eski
örgütlenmeler hala kitleleri kontrol altında tutuyor fakat işçi sınıfının
ihtiyaçları ve sendika merkezlerinin pozisyonları arasındaki uçurum
derinleşmeye devam ediyor. Krizin en ağır hissedildiği bu günlerde tasarruf
planlarına karşı koyuş reddediliyor ve tarihsel mücadelelerle kazanılmış
hakların elden gitmesi karşısında yeni anlaşmalara itiraz edilmiyor. Bu
liderliklere karşı özellikle en çok sömürülen krizden en çok etkilenen
göçmenler ve gençler arasında öfke gelişmeye başlıyor.
63.
Tüm yükseliş dalgasına rağmen Avrupa’da bürokratik ve reformist liderler
şimdiye kadar mücadele sürecini durdurma ve yolundan saptırmayı başardı. İşçi
sınıfı tarihsel bir yenilgi almasa da burjuvazi hala şiddetle saldırıyor,
mücadelede geriye ve ileriye doğru hareket ediliyor ama henüz sona gelinmedi. Bu
hükümetlerin politik krizini derinleştiriyor, sınıfın geniş kesimlerini ve
gençliği sendika bürokrasilerinden ve reformist partilerden uzaklaştırıyor. Sosyal
hoşnutsuzluğa yanıt veremeyen alternatif politikalar üretemeyen krizden bir
çıkış yolu bulamayan rejimlerin krizi büyüyor. Devrimci liderliğin eksikliği,
kapitalizme sağlanan uyum ve seçim aldatması koşullarında ve Avrupa’nın yaydığı
burjuva demokratik rejim ve hala hazırda kontrolü elinde olan sendika
bürokrasilerinden dolayı açığa çıkacak bir kırılganlığı küçümsememeliyiz.
64.
Eğilim, bu yüzden yeni Yunanistan’dır yeni Almanya değil. Yeni sosyal huzursuzlukların
yaşanacağını görüyoruz ve bunun daha ve daha fazla şiddetli Portekiz’de “geraçao
a rasca” yürüyüşü ya da İspanya 15 Mayıs hareketi gibi geleneksel liderlikleri
bir kenara atacaktır. Alternatif bir çıkış olmadığından bu hareketler bu tür
eğilimler içinde gelişiyor. Fakat bu süreçler sona gelmedi ve daha ve daha
şiddetli olarak krizin yaratmış olduğu objektif ve geleneksel liderliklere olan
güvensizlik ve kredinin tükenmesinden kaynaklı öznel nedenlerde dolayı giderek
derinleşerek açığa çıkacaktır. Tüm yükselişleri ve geri çekilişleriyle bu süreç,
sınıf için çatışmacı ve devrimci alternatif için yeni bir sayfa açıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder