26 Haziran 2012 Salı

10 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (BÖLÜM 4)


V – Avrupa’da işçi sınıfının ve gençliğin yükselişi

 49. Avrupa’daki durum tamamen iki yapısal unsurun koşuluna bağlıdır. Bir yanda önemli politik krizleri açığa çıkartan ve hakim sınıflar üzerinde çatışmaya neden olan derin ekonomik kriz diğer yanda ise kıta genelinde işçi sınıfının ve gençliğin güçlü yükseliş dalgası var. Bu iki unsurun aynı anda meydana gelmesi Lenin’in 1. Dünya savaşı başlarında kıtada devrimci durumun yaşandığı sonucuna varmasına benzer şekilde Avrupa genelinde bir devrimci durumu açığa çıkarıyor. Ülkelerin çoğunun devrimci durumu yaşadığı anlamı çıkarılmamalı, ama güçlükler ve derin yapısal değişiklikler içinde bulunduğumuz günleri sınıf mücadelesi açısından önemli hale getiriyor ve bir dönem olarak açılan devrimci durum birçok ülkenin gündemindedir ve hazırlıklı olmamız gereken durum budur.
50. Krizin ilk günlerinde,  krizin açığa çıkaracağı sonuçlar düşünüldüğünde burjuvazinin saldırıları ve işsizliğin artışından kaynaklanan korku ile bir savunma reaksiyonu hakimdi. Bu yüzden politik ve sendika liderlerinin rolünü belirleyen burjuvazinin saldırılarını durdurmak oldu. Derin borç krizi ortaya çıkınca burjuvazinin işçi sınıfı saldırıları ayyuka çıktı ve sınıfın geniş birliğini içiren direnişler başladı ve bu direnişler bölgede sınıf mücadelesinin yeni momentine kapı açtı.
51. Avrupa’daki yükselişin en önemli temel özelliği, 2000’li yıllarda Avrupa’da ve Amerika’da sokakları dolduran küreselleşme karşıtı hareketlerin ve Latin Amerika’da açığa çıkan ve kaybedilen devrimlerin aksine sınıfın, savaşa kendi yöntemleri ile bir sınıf olarak katılmasıdır. Fakat bu sınıfın, her yükseliş zamanında öncü olacağı demek değildir. Yunanistan’da işçi sınıfı hareketin merkezindeyken, İspanya’da 15 Mayıs hareketinde gençlerin başını çektiği halkın yoğun katılımı bu duruma iyi birer örnektir. Ayrıca sendika bürokratlarının kurduğu barikatlarla rağmen proletaryanın gösterilerde yer almasını vurgulamalıyız.
52. Avrupa’da açığa çıkan kitle seferberliklerinde genç öncülerin, gençlerin yer aldığı vurgulanmaya değer. Katılımları çok kitlesel çünkü Avrupa işçi sınıfının genç kuşakları, eski kuşakların sahip olduğu sosyal haklar ve yaşam koşullarını elde edemiyor. Gençler arasında ikiye katlanan oranıyla işsizlik yaygınlaşıyor. İspanyada resmi rakamlara göre yüzde 20 olan işsizlik gençler arasında yüzde kırka ulaşarak skandal bir orana yükseldi. Ekonomik kriz, gençlere kapitalizmin onlara ne vaat ettiğini berrak bir biçimde gösteriyor ve daha önceki kuşaklardan daha kötü yaşam koşulları sunuyor. Gençlik, kadınlar ve göçmenlerle birlikte Avrupa işçi sınıfının en çok sömürülen kesimlerindendir. Gençler kendilerini daha güçlü ifade ediyorlar çünkü gelecek umutlarından başka kaybedecekleri bir şey yok. Bu geleceksizlik işçilerle ve işsizlerle birlikte gösterilerde daha aktif olarak katılan gençliği mücadeleye taşıyor.
53. Var olan seferberlikler gerekli olan halkçı karaktere sahip. Yüzyılın başında(2000’li yıllar) ortaya çıkan gençliğin G-7, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlere karşı antikapitalist mücadelesinden oldukça farklı seferberlikler yaşanıyor. Bu seferberlikler tamamen krizin somut sonuçlarına ve tasarruf planlarını yürürlüğe koyan hükümetlere karşıdır. İşte bu ne nedenle ezilenlerin farklı kesimlerin katılımını özelliklede gençliği içinde barındırıyor. Kısaca krizden etkilenen tüm kesimler. Seferberlikler esnasında yaşanabilecek en büyük zorluklardan biri, farklı kuşaklardan oluşan sınıfın birliğini sağlamak olacaktır. Burjuvaziye karşı birlikte savaşmak, burjuvazinin saldırılarına karşı savunuya geçmek sadece sokak gösterilerinde değil iş yerlerinde de bu birliği sağlayarak savaşmak önemlidir. Diğer bir büyük zorluk ise gençliğin özel ihtiyaçlarına yanıt geliştirecek politikalar ve projeler üzerinde fikir üretmektir.
54. PIIGS olarak adlandırılan ülkelerde yaşanan önemli seferberliklerin yanında Yunanistan’ın durumuna özel önem vererek, kıtada 60 ve 70’li yıllarda eş zamanlı yaşanan seferberliklerden sonra en önemli kitle seferberlikleri yaşanıyor. Burjuvazinin saldırıları Yunanistan’da diğer ülkelere göre daha şiddetli ve sonuçta direniş ve seferberliklerin boyutları da daha şiddetli. 2010 yılında Yunanistan’da 10 genel grevden fazlası yapılırken, Almanya proletaryası nükleer santrallere karşı önemli gösteriler yapmasına rağmen henüz bir seferberliğe girişmedi. İngiltere ve Fransa’nın durumunu da belirtmeliyiz. Almanya’dan sonraki bu emperyalist ülkelerde kitle hareketlerinde yükselişler yaşanıyor. En güncel örnek olarak diğer gösterilerinin yanında gençliğin Londra ve diğer şehirlerin mahallerindeki isyanıdır. Tüm bunlar ülkedeki sosyal ve politik durumun ne kadar patlamalı olabileceğini gösteriyor.
55. İşçi sınıfının sahneye çıkışı ve ekonomik krizin sürekliliği farklı ülkelerde politik krizleri açığa çıkardı. Tekrarlayan politik krizler bugün Avrupa’nın ana gündemidir ve seçimlerde tasarruf planları uygulayan hükümetlerin yenilgi almaları (Yunanistan ve İngiltere) politik krizin ifadesi olarak değerlendirilmelidir. Hatta kimi ülkelerde (İrlanda Portekiz) hükümetler erken düştü. Fakat tüm politik krizlerde burjuva partileri ardı ardına hükümete geliyor ve bu partiler halkın gözünde erozyona uğruyor ve nüfusun çoğunluğu bir çıkış yolu göremiyor yada değişiklik umudu taşımıyor. Alternatifsizliğin yokluğunda burjuva partilerinin bu erozyonu tarihsel olarak güçlü olan Avrupa’nın demokratik burjuva rejimlerinin zayıflamasına ve bozulmasına yol açıyor.
56. Politik krizler sadece her bir Avrupa ülkesini değil, birlik içinde bu ülkelerle ilişkide bulunan ülkeleri de etki altına alıyor. Yunanistan, Portekiz, İrlanda gibi Euro bölgesindeki ülkelerin iflas etme olasılığı, bu ülkelere AB Bankası ve IMF ile müdahale etme ihtiyacı, Almanya ve Fransa arasında ve birliğe liderlik etme mücadelesinde yüksek bir gerilime neden oldu. Bu gerilimler Euro’nun ortak para birimi olarak kullanılmasının tehlikeye atıyor buda 50 yıllık Avrupa emperyalizminin politikasının kriz içinde olması anlamını taşımaktadır.
57. Birlik içinde yaşanan en keskin çatışmalardan biri ve Şengen anlaşmasıyla başlayan kitlesel göçlere karşı alınacak tutumdur. Kuzey Afrika ülkelerinden, Lübnan’ın çatışmalı ortamından göç edenlere yönelik İtalya ve Fransa hükümetlerin bu göçlerin Avrupa içine yayılmasını engellemeye yönelik politikaları. Danimarka birlik ülkelerinden gelecekleri sınırdan içeriye girmesini askıya aldı.
58. Bu ülkelerin birkaçında direnişe rağmen hükümetler tasarruf planlarını uygulamaya koydu fakat bu planlar burjuvazinin ani bir iyileşme sağlaması için garanti olmayacaktır, yapısal krizleri basitçe planlarla çözülemeyecektir. Kriz hala mevcut ve bu nedenle burjuvazi bir kez daha, daha şiddetli saldıracaktır. Şimdi Portekiz, Yunanistan, İrlanda ve İspanyada yaşandığı gibi. Şiddetli yapısal planların uygulanması yolundaki politika, farklı ülkelerdeki politik krizlerin süreceğinin kanıtı ve bu durum Avrupa Birliğinin ve ülkelerin kendi iç gerilimlerinden kaynaklı krizini daha da derinleştiriyor.
59. Kitle seferberlikleriyle karşılaşan burjuvazinin dayandığı iki temel köşe taşı var: kitle hareketindeki yükselişi engellemek ve dağıtmak için sınıfın geleneksel liderlerini kullanmak ve sınıfı birbirinden farklılaştırmak, kendi içinde dağıtmak. Sınıfı bölme politikası temel olarak yerli işçi sınıfının göçmen işçilerden ayrılaştırılmasıdır. Bir diğer yöntem ise genç ve yaşlı işçi sınıfı arasındaki ücretlerde ve sosyal haklardaki uçurumdur. Bu bölünme işçilerin ortak bir liderliğine sahip olmayan farklı sektörlerdeki farklı sendikalarla daha da derinleşiyor. Son olarak bölünme aynı saldırı planlarından muzdarip olan farklı ülkelerin işçi sınıflarının aynı hedefler doğrultusunda burjuvazinin planlarına bir bütün olarak karşı koyacak bir birleşik plandan yoksun oluşudur. İlaveten ulusal baskıdan dolayı sıklıkla bir ülkedeki farklı uluslar arasında İspanyada olduğu gibi ciddi bölünmelerdir. Burjuvazinin politikaları sendika bürokrasiler sayesinde işçi hareketi içinde yer ediyor ve sınıf içindeki bu çatlaklıklar genişliyor.  Bu durum işçi sınıfının burjuvazi karşısındaki savaşında güçlü bir engel oluşturuyor. Şimdi sınıf birleşik değildir ve sermayenin yönelttiği vahşi saldırılar dikkate alındığında eğer burjuvaziyi yenmek istiyorsa işçi sınıfına mümkün olan en geniş birleşik cepheyi dayatıyor. İşte bu nedenle sınıfın bu bölünmüşlüğün üzerinden gelmek ve birliği gerçekleştirmeyi başarmak öncelikli ilk sıradaki görevdir.
60. Sınıfın bölünmüş olmasının dışında sendika bürokrasisi burjuvazi için temel bir rol oynuyor ve sisteme ve hükümete karşı yöneltilen öfkeyi engelliyor. Ülkede yaşanan hoşnutsuzluğa ve politik krize rağmen CGIL(İtalya) sendika konfederasyonu genel grev için yapılan çağrıya yanıt vermedi.  Gerçek olan sendika bürokrasinin uzun süredir tabanlarına hiç bir olumlu katkı sağlamadıklarıdır. Ve şimdilerde ayakta kalmaları için hükümetlerden hibeler alıyorlar. Buda devletle yapısal ilişki içinde bulunmalarına yol açıyor. Birçok ülkede sendika liderleri büyük firmaların yöneticileri gibi bir fonksiyona bürünüyor ve emeklilik fonlarının yönetiminde yer alıyorlar. Bu fonları finans pazarında yatırım aracı olarak kullanıyorlar. Krizle yaşanan kutuplaşmayla bürokrasiler görüşme masalarında devletin finansal sisteminin bekası ve ayrıcalıkların korunması için işçilerin haklarını pazarlıyorlar. En güzel örnek İspanyada gerçekleşti. UGT ve CCOO, Zapetero ile emeklilik yaşının yükseltilmesi ve on yılarca yıl verilen mücadeleler sonucunda işçi sınıfının kazanımlarını ipotek altına alan anlaşmayı doğrudan imzalamaları oldu.
61. Bürokrasiler, krizde ve tasarruf planlarının sorumlusu olarak AB kurumlarını suçlayarak, sanki bu planları uygulamaya sokan hükümetleri değilmiş gibi kendi ulusal hükümetlerinin düzlüğe çıkarmak için çabalayacaklar. Günden güne yenileri uygulama zemini bulan tasarruf planlarına karşı eylem çağrısı olduğunda seferberliklere güç katmıyorlar, tüm istedikleri kitlelerin kabaran öfkesini yatıştırmak için egzoz valfi olarak görev yapmak.
62. Sosyal adım altında sendikaların patronlarla devlet aygıtı arasındaki ilişkisi toplumsal yaşamda ciddi bir erozyona, taban ve liderleri arasında uçuruma neden oluyor. Daha krizin etkileri işçi sınıfının kazanımlarını ciddi biçimde vurmamışken, rutin görüşmeler ve kayıpların minimalize edilmesi uğraşıları, işçi sınıfınca hoş görülmüştü. Devlet aygıtının kontrolü elinde bulundurması işçi sınıfının bu ataletsizliği ile sağlandı. Avrupa’daki kriz ile yeni bir gerçek ile başbaşayız. Yaşam standartlarına karşı şiddetli saldırı ile eski liderlikler krizden mağdur olmaya başladı ve liderlerle taban arasındaki ilişkilerde yeni bir moment başladı. Yeniden örgütlenme, alternatif sendikaların inşa edilmesi, merkez sendika aygıtındaki bürokrasilere karşı muhalefet. Tüm bunların ortaya çıkması her şeyin kolaylaştığı anlamını taşımaz. Direnişin atomizasyonu ve güçlü politik ve sendikal bürokrasilerden dolayı hala devasa engeller var. Her ne kadar kendi içlerinde erozyon yaşansa da bu eski örgütlenmeler hala kitleleri kontrol altında tutuyor fakat işçi sınıfının ihtiyaçları ve sendika merkezlerinin pozisyonları arasındaki uçurum derinleşmeye devam ediyor. Krizin en ağır hissedildiği bu günlerde tasarruf planlarına karşı koyuş reddediliyor ve tarihsel mücadelelerle kazanılmış hakların elden gitmesi karşısında yeni anlaşmalara itiraz edilmiyor. Bu liderliklere karşı özellikle en çok sömürülen krizden en çok etkilenen göçmenler ve gençler arasında öfke gelişmeye başlıyor.
63. Tüm yükseliş dalgasına rağmen Avrupa’da bürokratik ve reformist liderler şimdiye kadar mücadele sürecini durdurma ve yolundan saptırmayı başardı. İşçi sınıfı tarihsel bir yenilgi almasa da burjuvazi hala şiddetle saldırıyor, mücadelede geriye ve ileriye doğru hareket ediliyor ama henüz sona gelinmedi. Bu hükümetlerin politik krizini derinleştiriyor, sınıfın geniş kesimlerini ve gençliği sendika bürokrasilerinden ve reformist partilerden uzaklaştırıyor. Sosyal hoşnutsuzluğa yanıt veremeyen alternatif politikalar üretemeyen krizden bir çıkış yolu bulamayan rejimlerin krizi büyüyor. Devrimci liderliğin eksikliği, kapitalizme sağlanan uyum ve seçim aldatması koşullarında ve Avrupa’nın yaydığı burjuva demokratik rejim ve hala hazırda kontrolü elinde olan sendika bürokrasilerinden dolayı açığa çıkacak bir kırılganlığı küçümsememeliyiz.
64. Eğilim, bu yüzden yeni Yunanistan’dır yeni Almanya değil. Yeni sosyal huzursuzlukların yaşanacağını görüyoruz ve bunun daha ve daha fazla şiddetli Portekiz’de “geraçao a rasca” yürüyüşü ya da İspanya 15 Mayıs hareketi gibi geleneksel liderlikleri bir kenara atacaktır. Alternatif bir çıkış olmadığından bu hareketler bu tür eğilimler içinde gelişiyor. Fakat bu süreçler sona gelmedi ve daha ve daha şiddetli olarak krizin yaratmış olduğu objektif ve geleneksel liderliklere olan güvensizlik ve kredinin tükenmesinden kaynaklı öznel nedenlerde dolayı giderek derinleşerek açığa çıkacaktır. Tüm yükselişleri ve geri çekilişleriyle bu süreç, sınıf için çatışmacı ve devrimci alternatif için yeni bir sayfa açıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder