20 Haziran 2012 Çarşamba

LIT-CI 10 KONGRE METİN 6 AĞUSTOS 2011 DÜNYA DURUMU ÜZERİNE TEZLER (1. BÖLÜM)


GİRİŞ
Biz bu metni yazarken dünya büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor.
Hala karışık ve toz bulutu içinde ve çok değişkenlik gösteren durumlardan geçerken gerçekliği analiz etmeye çalışan her hangi bir metin gibi bu metinde UİB-DE’nin militan tabanına ulaşırken,   sınıf mücadelelerinin yeni olayları gerçekleşecek ve burada tartıştığımız durumları zenginleştirecektir(belki de bazı başlıklarda rahatlatıcı olacaktır.)   
Her şeyden öte bu dokümanın amacı en göze çarpan konular etrafında ortaya çıkan dünya durumunun en geniş eğilimlerini analiz etmeye ve taslağını çıkarmaya çalışmaktır.   Var olan durumun boyutları ve karışıklığından dolayı bu dokümanın tamamlanmamış olması gerekiyor.
Son olarak sınıf mücadelesinin içinde bulunduğu süreç, politik yapıların ve sendikaların bu süreçlere geliştirdikleri yanıtları dünya genelinde bir teste tabi tutuyor. Bundan dolayıdır ki bu metnin haricinde, sınıf mücadelesinin temel olaylarına yanıt veren ve dışımızda kalan burjuva ve reformist eğilimlerin pozisyonlarının karşısında yer alan merkezi bir rehber olarak UIB-DE’den bir program oluşturmasını bekliyoruz.
Ne bu metin nede daha sonra gönderilecek manifesto sınıf mücadelesinin farklı farklı ülkelerindeki özel durumlara verilmesi gereken yanıtları ortadan kaldırmaz. Partilerimiz ulusal ölçekte kendi ülkeleri için oluşturacakları görevleri belirleyecek özel programları için çalışmalıdır.

1.      Devrimci evre ve durumun işareti hakkında.
1.1943 yılında Nazı faşizmin yenilmesiyle başlayan sınıf mücadelesinin üçüncü evresi, gezegenin üçte birinde burjuvaziyi mülksüzleştiren ve birçok sömürgenin bağımsızlığını kazandığı devrimci bir evreydi. Bu evre devasa devrimci yükselişlerin izini bıraktığı dönem olsa bile Nazi faşizminin yenilmesinde büyük role sahip uluslararası proletaryanın liderliği durumunda olan Stalinizmin görece güçlülüğü ile de büyük tezat gösteriyordu. Sonuçta, savaş sonrası devrimler olarak ortaya çıkan yeni işçi devletleri bürokratik olarak doğdu. Stalinizm oynadığı rol ile uluslararası işçi sınıfının çok önemli yenilgisiyle bu evrenin sonuçlanmasına neden oldu: önceki işçi devletlerinde kapitalizmin restorasyonu. Bu durum burjuvaziye gezegenin üçte birinde kaybettiği kontrolü geri almasına izin verdi, özelliklede iktidarın II. Dünya Savaşından çok önce ele geçirildiği SSCB’de.
2. İşçi devletlerinin sonu yeni evrenin nesnel unsurudur. İktidarın 1917’de Rusya’da ele geçirilmesini takip eden bu evreyle restorasyon ardından gelişen evre arasındaki fark açıktır. İktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi, sosyalizm yada işçi devletleri artık öncülerde dahil olmak üzere kitlelerce hayalî bir strateji olarak görülüyor.(nesnel gerçekliğe referans yapılmadan)
3. SSCB de gerçekleşen restorasyon en önemli yenilgidir ama işçi sınıfının tarihsel yenilgisi değildir çünkü restorasyondan sadece bir kaç yıl sonra kitleler restorasyonu uygulayan ve yaygınlaştıran diktatörsel rejimleri yenilgiye uğrattı ve devirdi. Dünya stalinist eğilimi etkisi her ülkeden ülkeye farklılık gösterse de hiç bir yerde eski gücünü tekrar kazanamayarak tarihsel krizinin içine çöktü. Doğu Avrupa devrimleri bu rejimleri devirdi, kitleleri yenilgiye uğratan Çin’de olduğu gibi komünist partiler değildi ve bu dönem dördüncü evreyi başlattı.
4. Bir dünya eğilimi olarak stalinizm, dünya sosyalist devriminin önünde doğrudan ve güçlü bir engel haline gelse de 3. evrede sınıf işbirlikleri ve emperyalizm ile bir arada yaşama siyaseti ile de olsa işçilerin devrimci zaferlerine liderlik etti. Fakat yinede 3 evrede stalinizm somut bir engel değil ama görece engellerden biri sayılabilir ve yaşadığı kriz erkenden ortaya çıkmıştı. Macar devrimi günleri (1956) ve Prag baharında (1968) yaşananlar bu durumun sadece bir çift örneğidir. Birçok ülkede troçkizmin gelişmesi ve ağırlık kazanması, bu durumun bir başka yansımasıydı. Özellikle 1952 Bolivya devriminde troçkistlerin durumu, Mayıs 1968 de Fransa’da troçkizmin gelişmesi ve hatta özelde Arjantin’de MAS’ın inşası ve genelde Latin Amerika’da eğilimimizin gelişmesidir. Stalinizmin krizinin 3. evrenin erken dönemlerinde başlaması gerçeğine rağmen doğudaki devrimler dünya sosyalist devrim partisinin inşası önünde ana engel oldular. Stalinizmin düşüşü Sovyet bürokrasisi tarafından kontrolü sağlanamayan yeni bir politik sürecin aciliyetini derinleştiren bir adım oldu. Söylemek istediğimiz bu evrenin önceki evreden devrimci liderlik krizinin üstünden gelmek için daha iyi şartlar sunduğudur.

5.Dördüncü evre tek parti rejimlerini deviren özet devrimci durumların ortaya çıktığı doğu(Avrupa) devrimleri ile başlar. Stalinizmin devrildiği tarihi bir zafer olmasına rağmen, stalinist rejimleri ortadan kaldıran bu Doğu Avrupa devrimleri kitlelerin gücüne rağmen büyük çelişkisini sürdürdü, ilerici liderlikleri ortaya çıkaramadı, aksine bu süreç emperyalizm ve restorasyon yanlısı liderlerce yönetildi. Restorasyonu takip eden ekonomik büyüme ile desteklenmiş burjuvaziye, sosyalizme karşı saldırıya geçiş ve kapitalizmin üstünlüğüne yönelik ideolojik propaganda gerçekleştirmesine olanak sağladı. Avrupa’nın doğusunda yaşanan olaylar ve emperyalist karşı saldırı sonucunda sınıf örgütlüklerinin liderlikleri düşünüldüğünde solu etkileyen bir oportünist dalga başladı. Bu dalgaya teslim olan birçok komünist parti sosyal demokrasiye ve reformizme doğru bir dönüşüme uğradı. Birçok troçkist akımda bu durumdan kendine düşen payı aldı.   
6. Stalinizmin çöküşü devrimci partilerin inşası önündeki engellerin kalktığı anlamına gelmedi ve devrimci liderliğin inşasının gerçekleşmişine yönelik kolaycı bir anlayışa da sahip değildik. Ulusal ve uluslararası olarak, yeni aygıtlar ve eğilimler ortaya çıktı ve şimdi bile bizi etkiliyor. Onlar bizim güçlerimize göre üstün ve büyümemizin önünde engel oluşturuyor. Bu eğilimler Castro-Chavizm gibi burjuva yahut İslami köktendincilik ya da antikapitalist partiler gibi reformistler olabilir. Bu eğilimler stalinizmden daha zayıf ve hafif olmasına rağmen devrimci önderlik krizinin üstünden gelmek için yenilmesi gereken yolumuz üzerindeki önemli engellerdir. Bu nedenle şimdi biz yeni bir evreden dördüncü evreden bahsediyoruz. Hiç bir kitlesel devrimci eğilimin ortaya çıkmadığı üstelik aksinin olduğu: görece olarak burjuva ve reformist eğilimlerin güçlendiği. İşte bu nedenle bu dönemi oportünist dalga olarak adlandırmanın en iyi ifade olduğunu söylüyoruz. Şimdi İçinde olduğumuz durum; dünya ekonomik krizi ile birlikte, Arap devrimleri ve Avrupa’da ki yükseliş öncüye deneyim kazanması için olanak sağlıyor ve bazı durumlarda bu eğilimlerin tutumları bir kez daha devrimciler için yeni alanlar açıyor.
7 –Emperyalist karşı saldırı dalgası ve 90’lı yıllarda restorasyonun gerçekleşmesiyle gelen yenilginin hakim olan olumsuz etkisi bu dönemi belirleyen unsurlardır. Emperyalizmin karşı saldırısı, 3 evrede gerçekleşen kapitalist restorasyonun neden olduğu nesnel etkilere dayandı: önceki işçi devletlerinden elde edilen artı değer üreten kitlelerin doğrudan öncekilerine eklenmesi, yeniden sömürgeleştirme saldırısı, neo-liberalizmin dünya genelindeki uygulamalarına pazarların açılması. SSCB’de kapitalizmin restorasyonu ve daha önceden başlayan bir süreç olarak Çin’deki kapitalist dönüşümün hızlanması ile bu iki ülkenin birlikte dünya genelindeki neo-liberal reformları uygulaması kar oranlarının yeniden düzenlenmesini mümkün kıldı. Bu kar oranları -her ne kadar savaş sonrası dönemdeki gelişme seviyesine ulaşmasa da- emperyalist merkezlerdeki tüm önemli dünya pazarlarında yankı uyandıran, doksanlı yılların sonuna kadar süren ekonomik büyüme için zemin oluşturdu.  Neredeyse bütün bir on yıl süren ve oportunist dalgayı üreten bu gerici dönemi besleyen ekonomik gelişme dönemiydi.
8 –1999-2000 den itibaren iki merkezi faktörün bir araya gelmesiyle, yeni bir dünya devrimci durumu başladı. Bir yanda emperyalist ülkelerde baş gösteren önemli ekonomik kriz, diğer yanda iki politik merkezdeki kitle hareketlerinin yükselişindeki patlama: 2. Filistin intifadasının başlamasıyla orta doğudaki yükselişle birlikte emperyalizm yanlısı burjuva demokrasilerine karşı Latin Amerika’daki devrimler. Uluslararası İşçi Birliğinin 8. kongresindeki dünya durumunda biz bu süreci şöyle tarif etmiştik:  emperyalizmin krizi ve onun karşıdevrimci liderliğinin arkasında öyle bir durum var ki bu süreç iç savaşları ve gezegenin bir kaç bölgesinde devrimci krizleri açığa çıkaracak ama devrimci önderliğin yokluğunda hiçbiri zafere ulaşmayacak. Dünya sosyalist forumlarının ve antikapitalist partilerin ortaya çıkışı stalinizmin çöküşünden kaynaklanan çarpık süreçlerin tezahürüdür fakat 2000 yılındaki devrimci durumda bu gibi hareketler yeni biçimler kazanmıştır.
9-Afganistan ve Irak işgalinde bonapartist müdahale ile yeniden sömürgeleştirme saldırısı ve Bush’un tek taraflı serbest ticari anlaşması kitle hareketinin yükselişinin bu yeni döneminde emperyalizmin yanıtı oldu. Dördüncü evrenin devrimci karakterini sonlandırmayı amaçlayan bu karşı saldırı önemli başarılar elde etti.11 Eylül saldırılarının ardından gerçekleşen Afganistan işgali savaşa bağlı ekonomiyi canlandırdı ve 2001 yılındaki krizi 6 yıllık uzun ekonomik büyümeyle aşmaya imkan sağlayan bölgenin yeniden sömürgeleştirmesinin önünü açtı. Katliamlara mal olan Irak işgali,  işgal öncesi gelişen savaş karşıtı gösteriler sonlandırılarak Ortadoğu’da yeni gelişecek durumlar için emperyalizm için bir üs oldu. Bu iki etmen ile Ortadoğu’da gelişen süreç bir anlık geri çekildi. Fakat bu geri çekiliş Bush yani ABD emperyalizmin politik ve askeri stratejisini yenilgiye uğratan(Vietnam sonrası ikinci) Irak’lı kitlelerin kahramanca mücadeleleri ile aşıldı. Diğer tarafta Latin Amerika’da halkçı hükümetlerin ortak eylemi ve kendine özgü bonapartist hükümetlerin iktidarları dönemindeki ekonominin yoluna girmesi sonucunda kıta genelinde 2000 yılların başında açığa çıkan devrimci rüzgârların geri çekilişine zemin hazırladı ve kıtada devrimci durumdan devrimci olamayan duruma doğru bir geri çekiliş yaşandı.
10. Dünya durumunda; emperyalizmin kalbine Vietnam sendromunu tekrar taşıyan ve şimdi Irak sendromu olarak tariflenen, Irak ve Afganistan işgaline karşı bu ülkelerde gelişen direnişten dolayı emperyalizmin yenilgisi, Lübnan ve Gazze’de İsrail’in ve NAFTA projesinin yenilgisi öncelikliydi. Emperyalist karşı saldırının yenilgisi şimdi 2001 krizinden daha kötü etkileri olan dünya ekonomik krizinin baş göstermesi, bazı ana ülkelerdeki politik ve ekonomik krizler ve Arap devrimleri ile Ortadoğu’da yükseliş ve Avrupa’daki işçi ve halkçı yükselişlerle birleşti.
11.Tarihsel ağırlığından dolayı 1929 krizini referans alırsak 2008 yılında başlayan emperyalist ülkeler merkezli dünya ekonomik krizi 2000-01 yıllarındaki krizden daha ağır ve daha baskın. Aynı zamanda dünya üzerinde en önemli geleneğe sahip ve emperyalist merkezlerde yer alan Avrupa işçi sınıfının eş zamanlı yaygın direnişine kapı açtı. Diğer taraftan şimdiye kadar Irak’ ta bir devrimci duruma sahiptik ve bölgesel düzeyde düşünürsek tüm Arap ülkelerinde devrimci gelişmelere kapı açacak ileriye doğru bir adım söz konusudur. Bu yüzden, şimdi, sınıf mücadelesinin ilerlemiş kutupları mevcut. Bu unsurların bileşimi, dünya devrimci durumunu derinleştiriyor ve burjuvazinin karşı saldırıları ile üzeri örtülen 90’lı yıllardaki reaksiyoner dönemde önem kazanan dördüncü evrenin olumlu unsurlar için oda(yer) açıyor. Bu nedenle şimdiki durum devrimcilere yeni mücadele alanları açıyor.
12.Derin dünya ekonomik krizi 2000 yılında başladı. Merkez üssü ABD ve geri kalan emperyalist ülkelerin olduğu bu kriz, kapitalizmin küresel krizidir. İlk açığa çıkan patlamanın finans sisteminde yaşanmasına rağmen bu basit bir finans krizi değildir.  otomobil endüstrisi ve önceki on yıllarda görülmeyen spekülatif inşaat sanayisindeki aşırı büyüme örneklerinde olduğu gibi aşırı üretim ile birlikte düşünüldüğünde emperyalist aşamadaki kapitalist sistemin temel çelişkilerinden ortaya çıkan yapısal krizdir. En azından 70 yıldır varlığını sürdüren spekülatif kapitalist seviyenin en üst aşamada oluşu, ülkelerin finansal sistemindeki aşırı borçlanma ile birlikte döngüsel aşırı üretim krizi ile birlikte düşünüldüğünde, bu kriz sadece 1929 krizi ile kıyaslanabilir. Önceki krizlerinden kaçınmak için emperyalist devletlerin uyguladığı mali politikalar emperyalistlerin bu krize verecekleri yanıtı ve mali yapılarını göreceli olarak zayıflattı. 90’larda ve 2000 yılarında bölgesel krizler ve 2001 yılındaki ekonomideki daralmanın üstesinden gelen emperyalist devletler şimdilerde borçlar bakımından tehlike altındalar. Bush’un politik yenilgisi kesin bir darbe oldu ve emperyalizm krizden çıkmak için çabuk davranmadı ve gereken müdahale planından ve otoriteden yoksundu. Sonucunda krize verdiği yanıt deneme yanılma oldu. Bu yüzden içinden geçtiğimiz kriz 20. yy ikinci yarısında görülen önceki krizlerden farklılık gösteriyor ve ancak 1929 krizi ile karşılaştırılabilir.
13. Kapitalizmin restorasyonu ve 90’lı yıllardaki yeniden sömürgeleştirme saldırısı sonucunda ortaya çıkan yeni uluslararası iş bölümü, dünya ekonomisinin büyümesi ve önceki yıllardaki birikimini sürdürebilmesi için kullanacağı sağlam zemin oldu. 2000-01 krizi Bush’un Irak işgali ve Ortadoğu ve Latin Amerika’nın petrol geliri olan ülkelerinin doğrudan kontrolü anlamına gelen” yeni Amerikan çağı” politikasıyla çözüldü. Ekonomik finansal ve askeri genişleme kapsamında halklara Bonapartist müdahaleler ve yeniden sömürgeleştirme(teröre karşı savaş ve ekonomik birlikler nafta) ilişkili olarak yeni ekonomik büyümeyi sağlayacak gelire ulaşmak ve krizin etkilerini azaltmak kaçınılmaz olarak mümkün oldu ve 2000 krizi aşıldı. Yakın zamanlarda eşi görülmemiş sömürü ve yağma anlamına gelen Bush’un “yeni Amerikan projesinin” yenilgisi yeni ciddi bir krize kapı açmıştır çünkü artık dünyanın yeni alanları önceki gibi sömürülemeyecek ve aşırı sömürüye karşı kitlerin direnişi artık söz konusudur.
14. Ne kadar maliyetli olursa olsun ve ödeme dengesinde bozukluklara yol açsa da emperyalist devletlerin finansal sistemlerini ve önemli şirketlerini kurtarmak için yaptığı müdahaleler bu krizin en önemli özelliklerinden biri olarak ortaya çıktı. İlk başta dünya ekonomisindeki daralmanın aşılmasına imkan veren1929 yılındaki krize benzer şekilde bu devlet müdahalesi gündemde ilk olarak yerini alsa da uygulanmaya konulması noktasında çekinceler vardı.
15.Devlet müdahalesinin söz konusu olduğu durumlarda, birçok ülke birikmiş üretim fazlasını eski haline çevirecek finansal yapıdan uzak ve böylece krizi oluşturan çelişkiler çözülmeden mevcut halde yüzeye çıkıyor ve hatta daha da derinleşiyor.  Emperyalist ülkelerin dev mali açıkları bu durumun en önemli ifadesidir. ABD’de burjuvazi işçi sınıfına yönelik acımasız saldırı politikalarını devreye soktu ve General Motors örneğinde olduğu gibi büyük şirketleri yeniden yapılandırdı ve bu süreç ekonominin görece iyileşmesine olanak verdi. Avrupa’da ilk yapılan işçi sınıfının haklarına göz dikmek oldu ve buda ekonomik daralmadan çıkmak için yeterli olmadı fakat Almanya bu süreçte önemli bir iyileşme başarısı gösterdi. Her iki durumda da burjuvazi kendisine yük olan şirketleri kapatma sürecini yönetemedi.
16.Kriz yarı sömürge ülkeleri de etkiledi ve bu ülkelerin durumu da uluslararası iş bölümü çerçevesinde yorumlanmalıdır. Bu iş bölümünde çok uluslu şirketlerin üretim yeri Çin’de yoğunlaşmaktadır. Çin dünya fabrikasına dönmüştür ve çok uluslu şirketlerin ucuz mallarının ihracat platformudur. Bu ülkeler farklı şekillerde emperyalist ekonomilerce kriz havuzunun içine sürüklenmiştir. Örneğin Çin ekonomisi yüzde 11’lik büyümeden yüzde 6’ya gerilemiş ve sonrasında her türlü konut ve altyapı yatırımları ve fonları devlet garantisi altına alınarak yüzde onluk bir büyüme sağlanmıştır. Daha az bir düşüş ve 2010 yılında büyümeye dönüş ile ülke ekonomileri doğrudan Çin’e bağlı ülke ekonomileri (brezilya ve belli başlı Latin Amerika ülkeleri) keskin düşüşlerden paylarını aldılar ve Çin ekonomisindeki iyileşme ile de ekonomilerinde görece hızlı bir iyileşme sağladılar.
17.Krizin bu yeni momenti şimdilerde gelişmekte olan ülkeler diye adlandırılan ülkeler de dahil olmak üzere (ilk aşamada krizin ilk günlerinde krizden daha az etkilenen) kriz sonucunda oluşan enflasyon ve özelde gıda fiyatlarındaki artış kapsamında yarı sömürge ülkeleri daha fazla etkileyebilir. Şu anda enflasyonda yükseliş yaşanıyor ve enflasyondaki artış Arap devrimleri sonucunda yaşanan petrol fiyatlarındaki artış ile daha da yükseliyor. Enflasyon, uluslararası mali sermayenin krizin bedelini işçilerin ve yoksul halk kitlelerinin üzerine yıkmasının bir başka yoludur.
18.Bugünün ekonomisinin merkezi yönlerinden biri uluslararası iş bölümü ve Çin ve ABD’nin arasındaki bağımlılıkta en iyi ifadesini bulan, sermayenin uluslararasılaşmasıdır.  Uluslararası ekonomi ile ulusal devletlerin varlığı arasındaki çelişkiden dolayı bugün krizden kurtulma umutları oldukça sınırlıdır. Bu durum farklı burjuva gruplar arasında krizin yükünün kimin üzerine yıkılacağı ve politik sonuçları kim karşılayacak tartışmasını gündeme getiriyor. ABD dünya pazarına kendi para birimi doları yayarak gücünü kullanıyor bu sayede diğer para birimleri devalüe oluyor, dolar karşısında değer kaybeden ülke ekonomileri Amerika’nın ihracatına yarıyor ve ülkedeki üretimi hareketlendiriyor. Uygulanan bu politika çatışmaları ve sürtüşmeleri artırıyor. Her ne kadar bazı önlemler alınmasına rağmen krizi dengelemek için sermayenin uluslararasılaşması ve emperyalist merkezlerin krizden daha fazla etkilenmesi sonucunda Çin ve Brezilya gibi ülkelerin sahip olduğu kaynaklara göz çevriliyor.
19.Çin’in kaderi (ve Çin ekonomisine bağlı ülkelerin) büyük ölçüde uluslararası iş bölümü çerçevesinde ABD’nin politikaları sonucunda belirlenecektir. Ancak diğer faktörler bu politikanın krize karşı koyup koyamayacağı ile belirlenecek. İlk önce ekonomik faktörden bahsetmek gerek. Çin’de önemli ekonomik çelişkiler birikmiş durumdadır. Çin hükümetinin krizin ilk evresinde ortaya çıkan ekonomideki düşme eğrisini tersine çevirmek için uyguladığı politikalar sonucunda yükselen kapasite kullanmama oranları ve spekülatif şişme,  ortaya çıkmıştır. Eğer spekülatif şişme(balon) patlarsa dünya ekonomisini düzensizleştirecek önemli sonuçları ortaya çıkaracaktır.
20.Yinede Çin’in uluslararası iş bölümündeki yerini belirleyecek en önemli unsur Çin işçi sınıfının ülke içindeki mücadelesinin evrimi olacaktır. Emeğin uluslararası iş bölümünde Çinin rolü, Çin komünist partisi ile uygun gördüğü oldukça düşük ücretlere dayanıyor. Eğer parti diktatörlüğüne ve vahşi sömürüye karşı büyük seferberlikler açığa çıkarsa -Arap devrimlerinde olduğu gibi benzer süreçler-  Çin modelini ve sonucunda dünya ekonomisini tehlikeye atacaktır.
21. Ülkeler ve uluslararası sınırları arasındaki çelişkilerden kaynaklanan tartışma en keskin biçimde Avrupa Birliğinde yaşanıyor. AB içinde emperyalizmin kurallarını empoze eden hegemonyası ile Almanya zayıf ülkelerin krizden nasıl çıkacağını belirliyor. Yunanistan üzerine yapılan son tartışma bunun en net ifadesidir. Yaşananlar Almanya ile Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan ve İspanya (PİİGS) arsında. Ana emperyalist Fransa ve Almanya krizin bedelini kimin ödeyeceği ve hangi burjuva sektörlerin kaybedenler arasında olacağı yolu belirliyor.
22.Şimdiye kadar Almanya krizin sarsıntılarından uzak kalmayı başardı ve bedelini diğer Avrupalı partnerlerine ödeterek ekonomik iyileşmesini sürdürdü ve Avrupalı ortaklarından verdiği reçeteleri uygulamalarını talep ediyor. Fakat bu AB’nin krizini şiddetlendiriyor ve derinleştiriyor. PİİGS olarak adlandırılan ülkeler daha fazla kırılgan borç yapısı ile krizden kurtulamayacaklar. Bu ülkelerin borçları artarak büyümesini sürdürüyor ve ekonomilerinde ki daralmanın üstesinden gelebileceklerine yönelik bir işaret yok. Borç krizi Avrupa’nın çevresinden çıkıp ciddi bir tehdit olarak Euro bölgesinin İspanya ve İtalya gibi ağırlıklı ekonomilerine sahip ülkelerin kapısını çalıyor. Bu ülke ekonomilerinin büyüklüğünden (İtalya Euro bölgesinin üçüncü ekonomisi)dolayı güçlü Avrupa ekonomilerine krizin etkisi ulaşmadan gerekli müdahale planlarının yapılması ihtimali beliriyor. Aksi takdirde Euro bölgesinin para birimi Euro’nu çöküşünü ve birliğin krizini açığa çıkaracaktır.
23. İlk krizden ve kurtarma planlarının uygulanmasından bir yıl sonra borcun yeniden yapılandırılması tartışılırken Yunanistan’ın Euro bölgesi dışına çıkarılması düşüncesine sahip ve hala hazırda da bunu ifade eden burjuva kesimler var. Aynı süreç ileride Portekiz ve ilk kurtarma palanın uygulayan İrlanda içinde yaşanabilir. Bu durum bu ülkelerde politik krizleri açığa çıkaracak ve krizin teğet geçtiği düşünüldüğü ülkelerin burjuva kesimler arasında çatışmaya ve sürtüşmeye neden olacaktır. Ortak para birimini paylaşan Portekiz, Yunanistan, Fransa, Almanya gibi ülkelerin ekonomilerindeki, halklarının yaşam koşullarındaki farklılıklar düşünüldüğünde;  birlik içindeki ülkeler arasındaki çelişkiler daha da açığa çıkıyor. Bu durumun kısaca özeti eğer Yunanistan borçlarını ödeyemezse bundan doğrudan etkilenecek Fransız ve Alman bankaları ve ekonomilerinin olmasıdır. Bu mali delikleri onarmak için burjuvazi işçi sınıfına yönelik saldırıları yürürlüğe koyuyor fakat işçi sınıfının geliştirdiği direnişten dolayı kesin bir çözüm elde edemiyor ve şimdi ekonomide yeni bir daralama yaşanıyor.
24.Avrupa birliği merkez bankası ve IMF’nin bu ülkelerdeki krize ortak müdahalesinin anlamı dışarıda alınan önlem paketlerini bu ülkelere dikte ettirmektir. AMB ve IMF’den alınan kredileri geri ödeyebilmeleri için bu ülkeler daha fazla sömürülüyor ve artık Euro bölgesinde bağımsız değiller. Bu ülkelerin merkezi Avrupa ülkelerine olan bağlılıkları krizle başlayan bir süreç değildir, ama kriz dönemlerinde bu bağımlılık derinleşmektedir ve emperyalist düzen açısından bu ülkelerin karakterlerinde bir gerileme olasılığı vardır.
25.Fakat ciddi politik krizlerden muzdarip olan sadece Avrupa değildir. Ülkenin ekonomik krizden korunabilmesi için borçlanma seviyesinin yükseltilmesi için ulaşılan mutabakattan önce ABD’de ki demokrat parti ve cumhuriyetçi parti arasındaki son kriz, krizin çatlaklarının ne kadar derin olduğunun ve var olan krizin nasıl çözüleceği konusunda düğümlenen tartışmanın en iyi göstergesidir. Aynı zamanda ekonomik ve politik krizler birbirinin üzerinden gelişir ve burjuvazi ve sermaye için tehlikesini artırarak daha da derinleşir.
26.Ekonomik krizin ana özelliği yeni bir daralma için tüm unsurların bir araya gelmiş olmasıdır. Krizin ilk evresinde emperyalizm para harcamayı tercih etmedi yani aşırı üretim krizini çözmek için ilk başlarda önlem almadı ve aynı süre zarfı içinde Çin ve ABD arasındaki ticaret ilişkisi oturmuş hale geldi. Sonuçta sadece şirketler ve bankaların iflasın eşiğinde olmadığının aynı azmanda ab üyesi ülkelerdede sorunların açığa çıktığı eşiği gördük. Krizin ilk aşamasında krizden kurtulmak için uygulanan motorun- finansal sisteme devlet müdahalesi- yakıtı bitti. Örneğin Abd tarafından finansal sisteme ve şirketlere yapılan yardımlara rağmen ülkedeki kriz sonlandırılmadı.
27.Kim krizin bedelini ödeyecek, kim kaybedecek ve üstünlük kimde olacak sorusunu akılara taşıyan Abd ve ab deki politik kriz doğrudan ekonomideki durgunluk ve yavaşlama ile ilgilidir. Bu iki emperyalist merkezdeki politik krizler ekonomik krizi derinleştiriyor ve güçlendiriyor. Dünya ekonomisindeki yeni durgunluk beklentisi ilk ekonomik daralmadan farklı olarak sınıf mücadelesi ile karşılanmaktadır: bir tarafta avrupada kitlesel seferberlikler ve arap devrimleri,  Öte yandan ülkelerin borçlanması devam ediyor ve bu durum bu yeni durgunluk döneminde daha şiddetli patlamaları açığa çıkaracaktır.
28.Bir bütün olarak kriz ve vurgulanan ekonomik ve politik unsurlar dünya ekonomisinde özelikle merkez ülke ekonomilerinde uzun düşüş evresine işaret ediyor. Şu an ekonomide iyileşmenin yaşanabileceği dönemde olabiliriz fakat kırılgan ve düşüş periyodundan geçeceğiz ve bir bütün olarak dünya ekonomisinde düşüş dinamikleri mevcut ve uzun dönemde aşırı üretim ve kar oranlarında iyileşme sağlanamayacak. Çinin tüm önemine ve gelişmiş ülkelerin krizin ikinci evresinde krize tampon olma çabalarına rağmen bu ülkelerin dünya ekonomisini yoluna sokacak dinamikleri yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder